Bütün savunma tanıklarımı azlediyor, bütün kanıtlarımı ateşe atıp yakıyor ve size en yeni savunma tanığımı takdim ediyorum. Gizli falan değil, açık tanık, kimliği belli. Ve dünyayı öküzün boynuzları üzerinden kaldırıp, güneşin çevresindeki yörüngesine salıyor. Peki ya Yargıtay, dünyanın öküzün boynuzunda durduğu içtihadındaysa!
Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan, hatırlanacaktır Ergenekon ve Balyoz davalarının hem polisi, hem savcısı, hem yargıcı idi.
Devlet içinde devlet havasına girmişler
Açıkça söylüyordu Ergenekon’da “yargı ile işbirliği halinde çalışıyoruz” diye. Sonra Ergenekon’un savcısı olduğunu iftiharla açıkladı. Bitlis’te çıktı, “o aydınları biz içeri tıktık” diyerek tutuklama makamı olduğunu ilan etti.
Şimdi Beşiktaş yargısının “Biz devlet içinde devletiz havasına girdiğini” belirtiyor (ATV, 6 Haziran 2012 gecesi, gazeteler 7 Haziran 2012).
Değerli Sivas Milletvekilimiz Malik Ecder Özdemir ise şu saptamada bulunmuş:
Aydınlık, 07 Haziran 2012
Yazar Ali Bayramoğlu, bir süre önce, Ergenekon soruşturmalarını yürüten cemaat polisi, savcıları ve yargıçlarının bir örgütlenme oluşturduğunu olgulara gönderme yaparak açıklamıştı.
Savunmalarımızın tek cümlelik özeti
Bu gelişmeler yaşanmasa, sizi meşgul etmeyecektim. Ama Silivri Sulh Ceza Mahkemesi’nin peş peşe verdiği toplam 24 yıl hapis cezasının hepsi aynı gerekçeye dayanıyor.
Savunmalarımızda, Silivri yargılamalarının “devlet içinde devlet” olduğunu, soruşturmayı yürüten polisin, savcıların ve yargıçların iktidar makamlarıyla birlikte bir örgütlenme oluşturduğunu söylüyoruz.
Savunmamızın ÖZÜ bu.
Çünkü suçlamaların hepsi, Savcıların da 4 sayfalık bir yazıyla kabul ettikleri üzere tartışmasız maddi kanıtlarla, resmi belgelerle, mahkeme kararlarıyla çürütüldü.
Ortada tek bir neden kaldı: Devlet içinde devlet!
Biz, ABD emperyalizminin devlet içindeki yer altı örgütlenmesine karşı mücadele ettiğimiz için yargılanıyoruz ve hapisteyiz.
Savunmalarımızda bunu söylemeyeceğiz de, ne söyleyeceğiz?
Tek cümleye 24 yıl
Biz, o gerçeği belirtiyoruz.
Hâkimler, suç duyurusunda bulunuyor.
Silivri’ye yeni atanan Sulh Ceza hâkimi de cezayı kesiyor.
Anlayacağınız, kendi yargıçlarımla işbirliği halindeyim.
Tayyip Erdoğan’ın dün ATV’de dile getirdiği cümleyi, biz birkaç kez neredeyse aynı ifadelerle belirttiğimiz için toplam 24 yıl hüküm giydik.
Yoksa Tayyip Erdoğan, o cümleyi bizlerden mi öğrendi? Niçin olmasın?
Dosyalar şimdi Yargıtay’da.
Parmağımız hala o perdede
Birçok dostum, iyiliğim için, “şu cümleden artık vazgeç” diye nasihat veriyordu. Son duruşmada yine vazgeçmedim ve yine suç duyurusu!
Hiç vazgeçer miyim, Nasrettin Hoca da vazgeçmemiş, sazı çalarken parmağıyla hep aynı perdeye basıyormuş. “Hoca” demişler, “ozanlar parmaklarını bağlamanın sapında dolaştırıyorlar, sen hep aynı perdeye basıyorsun?” Hoca, “onlar benim bastığım perdeyi arıyorlar” diye cevap vermiş. Âşık Veysel anlatmıştı bana. Çok gülmüştük. Bugün parmağımız o perdede ve yine gülüyoruz.
Öküzün de dünyanın da bir suçu yok
Dünya dönüyor öyle değil mi?
Hakikati söyleyenleri odunların üzerine çıkarıp yaksanız da, dünyayı öküzlerin boynuzları üstüne oturtamıyorsunuz.
Kabahat belki öküzdedir, belki de dünyada. Ama kesinlikle bizim suçumuzun olduğu söylenemez.
Yargıtay ne der dünyanın dönmesine
Her neyse!
Artık bütün savunma tanıklarımın işlerine son veriyor, bütün kanıtlarımı ateşe atıp yakıyorum. Ve size en yeni savunma tanığımı takdim ediyorum. Gizli falan değil, açık tanık. Bir tek cümlesiyle dünyayı öküzün boynuzundan alıp güneşin çevresindeki yörüngesine salıyor. Peki ya Yargıtay, dünyanın öküzün boynuzunda olduğu içtihadındaysa?
Bir şey fark eder mi sizce?
Çünkü nasıl olsa dünya, öküzün boynuzunda değil. Bunu düşününce birden yüreğim ferahlıyor.