İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:DÜNYANIN EN GENİŞ TEK KEMERLİ TAŞ KÖPRÜSÜ!

Dünyanın en geniş tek kemerli taş köprüsü Diyarbakır ilimizin Silvan kentinin 20 km doğusunda Batman Irmağı üzerindedir.
Bu bilgiyi Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in yeni çıkan Beylikler ve Eserleri /Anadolu’nun Beyleri başlıklı kitabından öğrendim.

Köprünün yap...

Tarih:

Dünyanın en geniş tek kemerli taş köprüsü Diyarbakır ilimizin Silvan kentinin 20 km doğusunda Batman Irmağı üzerindedir.
Bu bilgiyi Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in yeni çıkan Beylikler ve Eserleri /Anadolu’nun Beyleri başlıklı kitabından öğrendim.

Köprünün yapıldığı tarih:1147
Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin değil, Ortadoğu’nun da değil, dünyanın en geniş tek kemerli taş köprüsü!
Malabadi Köprüsü’nün uzunluğu Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in kitabında, resim altında 165 m., metinde 150 m. olarak veriyor. Birisi köprünün, diğeri kemerin boyu olabilir. Yükseklik ise 19 m. (s. 81).
Dünyanın en uzun tek kemerli taş köprüsünün yapılış tarihine dikkat buyurunuz: 1147, yani 12. yüzyıl.

Uygarlığın faili meçhulleri
Köprüyü yaptıran Mardin Artukluları-İlgaziler Beyi Hüsameddin Timurtaş.
Köprüyü yapan mimarın ve taş ustalarının isimleri neydi? Merak ettim. Çünkü ben Fırat Irmağı üzerinde Abdülhamit’in mühendislerinin “yarılmaz” dedikleri, Gemürgâp kayasını yaran taş ustası Kemaliye Apçağalı Adıgüzel Ağa’nın torununun torunuyum.
Bütün taş ustaları bana dedelerim gibi gelir.
Türkiye’de yalnız faili meçhul cinayetler yok, faili meçhul uygarlık eserleri de var. Hem de dünya çapında uygarlık eserleri.

Namları bugünlere kalan bey oğlu beyler
Mimar ve taş ustası meçhul, fakat bakın köprüyü yaptıran beylerin isimleri nasıl da haşmetli:
Artukoğlu İlgazi oğlu Timurtaş oğlu Alp İnanç Kutluğ Bey Ebu’l Muzaffer Alpi.
Bu ismi Silvan Ulu Cami’inin kubbe eteğindeki kitabeden öğreniyoruz. Hüsameddin Timurtaş Bey’in oğlu böyle anılıyor. Bir de unvanları var, buraya yazarsak, yerimiz kalmayacak.

Kitapta çadır resmi yok
Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in 24,5x19 cm boyutlarındaki 383 sayfalık kitabı niçin ilgimi çekti?
Biliyorsunuz Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi kitabından beri bir rivayet dilden dile gezer: “Osmanlı devletini 400 çadırla kurduk.” denir. Bu söylentiyi bilim adına ciddiye alanlara bile rastlandığı oluyor.
Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in Anadolu’nun Beyleri kitabının kâğıda basılı 383 sayfasını çevirin ve yalnız resimlerine bakın, çadır görmüyorsunuz. Çadırlar görüş mesafesinin dışında kalmış da denebilir.
Zaman 12, 13, 14. yüzyıldır. Mekân, Anadolu’dur. Selçuklu ve Beylikler dönemidir. Yani Osmanlı öncesi ve kuruluş dönemi.
Kervansaraylar, kaleler, hanlar, hamamlar, köprüler, medreseler, camiler, çeşmeler, su kemerleri, şifahaneler, saraylar, kapılar, türbeler ve mezar taşları…

Yaman bir aydın
Op. Dr. Tuğrul Kihtir’in cerrahlığı da hünerli olmalı, ama yaman bir aydın olduğunu kitaptan anlıyorsunuz. Öyle oturduğu yerden yazmamış, Divriği ve Kemah’tan Samsun ve Aydın’a kadar 310 eseri gitmiş yerinde incelemiş ve 720 adet fotoğrafı kendisi çekmiş.
Beyliklerin tarihi için çok emek vermiş. Ancak kitapta bilgilerin kaynakları dipnotlarla gösterilmeliydi.
11-14. yüzyıl Anadolusundaki o uygarlığı yaratanlar, at sırtındaki kahraman savaşçılar ve koyun çobanları değildi.
Çaka Beyini gözünüzde nerede canlandırabiliyorsunuz, atın üzerinde mi, yoksa tersaneyi denetlerken mi? Malazgirt’ten 10 yıl sonra İzmir’i aldı ve o yıl tersaneyi kurdu. 40 gemiden oluşan deniz filosuyla Ege Denizi’ne hakim oldu. Dr. Tuğrul Kihtir’in kitabında, ilk Türk bahriyelilerin o gemilere atlarıyla ve koyunlarıyla bindiklerine dair bir kayıt bulunmuyor (s. 105 vd.)

İbn Battüta’nın fotoğraf makinesi yokmuş
Tuğrul Beyin Anadolu Beyleri’ni İbn Battüta’nın Seyahatnamesi ile birlikte inceleyiniz. En büyük zevkle okuyacağınız seyahatnamelerdendir. Yapı Kredi Yayınları, A. Sait Aykut’un Arapçadan özenli çevirisi ve notlarıyla iki cilt halinde yeniden yayımlandı (İstanbul, 2004).
İbn Battüta, 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde doğuyor. Tam ismi şöyle: Ebü Abdullah Muhammed İbn Battüta Tanci. Çok güzel bir isim değil mi, bundan sonra doğacak çocuklar için öneririm.



İbn Battüta da, Dr. Tuğrul Kihtir gibi gezmeyi ve araştırmayı çok seviyor. Ancak ne yazık ki fotoğraf makinesinin olmadığı anlaşılıyor. Ama öyle ballı bir dili var ki, uygarlığı, devleti, toplumu ve insanları, insan gözüyle tatlı tatlı anlatıyor.

Bütün iklimlerde Türk hanedanları
Kuzey Afrika’dan Orta Asya içlerine ve Rus bozkırlarına kadar dolaşıyor. Müthiş gözlemler.
Beylikleri saymazsak, 20 kadar devletin topraklarını geziyor. 20 devletin 20’sinin tepesinde de Mardin’deki Artukoğlu İlgaziler gibi Türk hanedanları var. Ve o devletlerin orduları da, Türk modeline göre örgütlü.
Atın üzerinde ve çadırda devlet kuramazsınız.
İbn Battüta’nın çağdaşı ve tarih biliminin piri İbn Haldun da, Mukaddime’sinde Türklerin devlet ve Ordu kurmadaki yeteneğini övgülerle anlatır.

Tarım üretiminde patlama ve çarşılara şenlik getirdiler
Anadolu beyliklerini yağmacı aşiret beylerinin değil, devlet kurma geleneği olan beyler sınıfının örgütlediğini görürüz.
Hepsinin sarayları, medreseleri, hamamları vardır. Çarşı pazara güvenlik getirmişlerdir. Anadolu’da Clande Cahen’in çok iyi anlattığı gibi, haydutların yağmalarına son vermiş, köyün güvenliğini sağlamış, tarımda büyük bir ekonomik patlamaya önderlik etmiş ve çarşıları şenlendirmişlerdir. Köhne Bizans’ı kılıçla değil, ekonomiye sağladıkları güvenlikle yıkmışlardır.
Bu işler çadırda oturanların yapabilecekleri işler değildir.

Tarihi kurucular yapar
Anadolu beylikleri dönemi, 11. yüzyılda başlayan kuruculuğun bir bakıma, Moğol istilasıyla krize uğradığı bir zaman dilimidir, ama yeni bir kurucu dalgasının yükselişine tanık olmak daha anlamlı. Merakımızı ateşleyen de budur.
Tarih, aslında kurucuların tarihidir.
Yıkıcılar, karşı tarihi temsil ederler.



T yayın, 1. baskı, Mayıs 2012
Tel: (216) 349 06 89
www.tyayin.com