İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: DEVRİMİN ÜRETTİĞİ APAYDINLIK

Beypazarı’nın Kapulu köyündeki o yoksul ve öksüz çocuk, nasıl Türkiye’nin
apaydınlığı oldu? Kendisini kurtarmak için girdiği o kapıdan nasıl çıktı? Devrim, niçin
yoksula başvuruyor ve yoksula devrim niçin gerekli? O erdemliler ocağında kimler,
nasıl ...

Tarih:

Beypazarı’nın Kapulu köyündeki o yoksul ve öksüz çocuk, nasıl Türkiye’nin
apaydınlığı oldu? Kendisini kurtarmak için girdiği o kapıdan nasıl çıktı? Devrim, niçin
yoksula başvuruyor ve yoksula devrim niçin gerekli? O erdemliler ocağında kimler,
nasıl yetişti? Kirlenen Türkiye nasıl arınacak? Umut ve güven kaynağımız?


Her insanın başından geçenlerde, toplumsal sürecin ayak izlerini bulabilirsiniz.
Ancak öyle insanlar vardır ki, onların hayatı, yaşanan tarihin bütün dönüşüm ve
dalgalanmalarını bire bir yansıtır.

Yoksuldaki cevheri işleyen devrim
Kemalist Devrim, Talip Apaydın’ı Beypazarı’nın Kapulu köyünde öksüz ve yoksul
bir çocuk olarak bulur. O, üvey annesinden ve yoksulluktan kurtulmak isteyen
çocuğu, yalnız ve yalnız bir devrim, Talip Apaydın’a dönüştürebilirdi.
İşte devrim budur!
Feyziye Özberk’in “Ortakçının Oğlu Talip Apaydın” başlıklı kitabını okurken,
Atatürk Devriminin büyük yaratıcılığına tanık oluyorsunuz.
Ağalar ve beyler, yoksullarda yalnız yoksulluğu görür. Ama devrim,
yoksulluktaki büyük yaratıcı gücü ortaya çıkarır. O nedenle devrim, en çok
yoksullara lâzımdır. Kerpiç duvarların arasındaki o kimsesizler, devrime katılarak eski
toplumun karanlıklarından ve çaresizliklerinden kendi eylemleriyle kurtulmuş ve
Türkiye’nin emek, namus ve aydın birikimini oluşturmuşlardır. Devrim, yoksulluğun
bağrında saklı olan çalışkanlığı hayatın ortasına çekmiştir.


Kendini kurtarmaktan
toplumu kurtarmaya
1938 yılı 10 Kasım günü Köy Öğretmen Okulunun kapısından kendini kurtarmak
için giren Talip, oradan toplumu kurtarma bilinciyle çıkmıştır. Devrimler, erdemleri ve
erdemlileri üretir.
1940 yılında Köy Enstitülerine dönüştürülen o irfan ocağında önce Rauf
İnan’dan üşümemeyi, korkmamayı ve zorlukların üzerine üzerine yürümeyi
öğrenmiştir. O günden beri Türkiye’nin başı dik, namuslu, aydınlatan ve üreten
aydınıdır.
Talip Apaydın olarak girdiği ocaktan Türkiye’nin Talip Apaydın’ı olarak çıkmıştır.
Devrimin büyük kudretidir bu.

Devrimin erdemliler ocağı
Köy çocuklarından Cumhuriyetin erdemli öğretmenlerini yetiştirme hazırlığı,
daha Atatürk zamanında başlar. 17 Nisan 1940’ta artık o büyük atılımın adı, Köy
Enstitüleri’dir.
İşi sevmek, çetin mücadele ruhu, üreterek ve topluma hizmet ederek mutlu
olmak, kendi toplumun özgürleşmesine ve aydınlanmasına adamak gibi erdemler, o
büyük ocakta, Tonguçlardan ders alarak, çalışarak, didinerek kazanılır.
Kemalist Devrimin savaş koşullarındaki son atılımı, 17 bin 251 Köy Enstitülü
öğretmen yetiştirmiştir.
Talip Apaydın’lar, Fakir Baykurt’lar, Osman Akol’lar, Dursun Akçam’lar, Halise
Apaydın’lar, Mehmet Başaran’lar, Hasan Arabacı’lar, daha sonraki kuşaktan Osman
Şahin’ler, Muharrem Tekin’ler ve nicelerini tanıdım. Onların içinde eğri bir insana
rastlayamazsınız. Biz, 1960 kuşakları sözünde durmayı, halka hizmet ruhunu,
namuslu olmayı, başı dik durmayı, erdemlerin peşinden koşmayı, onlardan öğrendik.
Bu, devrimin erdemliler üretme gücüdür.

Devrimini sürdüremezsen…
Ve sen, devrimini sürdüremezsen, sana karşıdevrim yaparlar; devrimini ezerler
ve namusu da ezerler. Devrimin, yoksullara ve kimsesizlere açtığı o büyük kapıyı
toplumun yüzüne kapatırlar.
Bu olayı da Talip Apaydın ağabeyin hayatından yana yana izliyoruz. 1945’ten
sonra Türkiye’nin Atlantik sistemine bağlanmasıyla, ülke gericiliği dünya ölçeğindeki
Büyük Gericinin himayesine kavuşur. Köy Enstitüleri’nin boğulması CHP iktidarı
zamanında başlar.
Yarın 11 Haziran, TBMM’nin 1945 yılında Toprak Kanunu’nu kabul etmesinin 67.
yılı. O kanunun yolunu haramiler kesti. Artık Devrimin ürettiği Talip Apaydın için
devrimi tasfiye etmek isteyen yönetimlerle savaş görevi vardır. Devrimin eseri olan
Talip Apaydın’ı devrim karşıtları Yedek Subay Okulu’ndan çavuş çıkartırlar. Ama o
zaten bu dünyaya rütbesiz olarak gelmiştir. Her zaman cephede, süngü hücumuna
kalkanların en önünde olmak, onun 16 yıl askerlik yapan babasından kalan mirastır.
Vurulması gereken varsa, o vurulacaktır. Erdemlilerin yasasıdır bu!

Ülkenin namus kaynağı
27 Mayıs Devrimi, Talip Apaydınların o namus birikimini bir kez daha ateşler.
Son 23 Mayıs 2012 memur grevinde bütün sendikalarda öğretmenlerin en önde
olması, anlamlıydı. Bunun kökünde Fakir Baykurt’ların, Talip Apaydın’ların 15-18
Aralık 1969 tarihindeki o üç günlük Öğretmen Boykotu vardır. TÖS’ün İLK-SEN’le
birlikte örgütlediği o büyük greve sağ-sol demeden o zaman 110 bin öğretmenimizin
tamamına yakını katılmıştır. Yıldırım Koç arkadaşımız da dikkatimizi çekmişti. 12 Mart
darbesinden sonra işçi sendikalarına yönelik tutuklama yapılmamış, fakat Fakir
Baykurt ve arkadaşları içeri atılmıştır.

Talip Apaydın’ı daha çok severken
devrimi daha çok seviyorsunuz
Feyziye Özberk arkadaşımı yürekten kutluyorum. Talip Ağabey ile yaptığı nehir
söyleşisiyle, Türkiye’nin namus birikimini bugünlere getirmiş.
Her sayfayı çevirirken, Talip Apaydın’ı yüreğinize basıyor, ellerinden
öpüyorsunuz. Talip Ağabey’i daha çok severken, devrimi daha çok seviyorsunuz.
Talip Apaydın’lar, Türkiye’nin elseverleridir. Onları severken, toplumu
seversiniz.

Alınyazımızı özgürleştiren Sivaslı Karınca
Onlar, Fazıl Hüsnü’nün Sivaslı Karınca’sı gibi “zamanlar kadar telaşsız ve
köpüksüz” yürüyorlar bilincimizde. Yüreklerimizde çarpan, onların “adımlarının
sesi”dir. “Bir açlığın ayaklarınca aziz, yürüyorlar yeryüzünden.” Yürüyorlar, “Kara
toprağın alnı üstünde, kara.” Yürüyorlar, “Alın yazısından daha hür.”
Evet Talip Ağabey, sizler, bizim alınyazımızın zincirlerini kıran o büyük devrimin
erdemlerini ve güzelliklerini bizim kuşaklara kutsal bir emanet gibi koynunuzda
saklayarak getirdiniz. Size borçluyuz en derinden!

Umutlarımız Apaydınlık
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün hep vurguladığı bir olayı yaşıyoruz: Her yere
camiler yapılıyor, minareler dikiliyor, ama Türkiye namussuzluğa hiçbir zaman bu
kadar batmamıştı. Gözü dönmüş bir çıkarcılık, bencillik, çürüme, yobazlıktan güç
alarak toplumun her katına işliyor.
Karamsarlık veren bu manzara, aslında toplumumuzun yeniden büyük bir
devrimle arınma, yeniden insanı sevme, aydınlığa yönelme ihtiyacını gündeme
getiriyor. Yeniden Talip Apaydınların namus birikimine başvuracağımız günlere
gidiyoruz.
Umutlu ve güvenliyiz. Çünkü bu milletin Talip Apaydınlar’ı var. Onların
bugünlere getirdikleri değerler, toplumumuzun en büyük yerüstü zenginliğidir.