Kırıkkale ili Sulakyurt ilçesi Kalekışlacık köyünden Silivri’ye gelmiş ve nöbetini tutmuş. Öğretmenimiz Muharrem Tekin, Köy Enstitülerini şiir gibi anlatıyor. Ya 17 bin değil de 117 bin öğretmen yetişseydi Enstitülerde? Taş ocağından sökülen taşlarla örülen özgüven? Bilinçlere murçla kazının halka hizmet ruhu. 72. yılında Köy Enstitüleri.
Bugün Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 72. yılı.
Kemalist Devrimin 1938’de Büyük Devrimci Atatürk’ün ölümüyle sona erdiğini
düşünenlerimiz vardır. Örneğin iz bırakan şair ve düşünürümüz, dostluğuyla
mutluluk duyduğum Attila İlhan bu görüşteydi.
Son atılımlar
Oysa 1940’da Köy Enstitüleri’nin açılması ve 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu’nun çıkarılması, Kemalist Devrimin son atılımlarıdır.
Bu atılımlar CHP’nin 1935 yılı Mayıs ayında toplanan 4. Genel Kongresinde aldığı
derebeyliği tasfiye kararının uygulamalarıydı. 1937 yılı 6 Şubat’ında yapılan Anayasa
değişikliğiyle toprak ağalarının topraklarına çok düşük ve taksitli ödemelerle el koyma
koşulları getirilmişti. Ancak Devrim 1938 yılında önderini yitirdi ve arkasından İkinci
Dünya Savaşı geldi. Köy Enstitüleri, cephenin dış tehdide döndürüldüğü yıllar içinde
açıldı; çok önemlidir.
Tarih dersi
İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye Atlantik sistemine bağlandı ve “Küçük
Amerika” süreci başladı. Bu olay, kuşkusuz devrimin kireçlenmeye başlamasının
sonucuydu.
Devrimin soluğunun kesildiği koşullarda ABD Türkiye’ye girdi ve böylece toprak
ağalığı ve şeyhlik, dünya ölçeğindeki koruyucusunun kanatları altına girdi. Köy
Enstitüleri’ne “komünist” damgasını Atlantik ötesindeki akıl hocaları vurdu. Enstitüler,
daha CHP yönetimi zamanında çelmelendi.
İşte 12 Eylül 1980’e oradan geldik.
1945’ten sonra Atatürk’ün “Arasız devrimler” siyasetinin terk edilmesine, CHP
içinden önemli bir itiraz yükselmedi. “Küçük Amerika” sürecine direnenler Bilimsel
Sosyalistlerdi.
Bu, büyük tarih dersidir.
Türk Devriminin icatçılığı
Köy Enstitüleri, Kemalist Devrimin dünya eğitim birikimine bıraktığı çok önemli bir
mirastır. Türk Devriminin yaratıcılığının önemli örneklerindendir. Hasan Ali Yücel’leri,
Tonguç’ları, emek veren ve yetişen öğretmenlerimizi saygıyla anıyoruz.
Halen Kırıkkale ilimizin Sulakyurt ilçesi Kalekışlacık köyünde oturan Köy Enstitülü
öğretmenimiz Muharrem Tekin, İç Anadolu bozkırından 6 Şubat 2012 günü Silivri’ye
gelmiş ve iki gün nöbet tutmuş. Ergenekon ve Balyoz davalarını izlemiş. Köy
Enstitülü her zaman devrim nöbetindedir.
Muharrem Tekin öğretmenimiz köyüne döndükten sonra yazdığı mektupta,
bakın Köy Enstitüleri’ni ne güzel anlatmış. Anlatmasını bilmek de bir Köy Enstitülü
terbiyesidir.
Köy Enstitülü öğretmenimiz Muharrem Tekin’in mektubu
Atlantikçiler dediler ki, çok partili hayata geçin, demokrasiyle yaşayın! Köy
Enstitüleri’ni kapatın, o okullar ‘kominist’ yetiştiriyor. Bizi bizden çok iyi bilen ABD,
500 imam hatip okulu, 6000 kursu açılmasını istemiş ve desteklemiştir.
Köy Enstitüleri fakir halk çocuklarının okulu idi. 21 Köy Enstitüsü açıldı. İlerde
çoğalacaktı. Yalnız öğretmen yetiştirmekle kalmayacaktı. Sağlık memuru
yetiştirmeye başlamıştı. Planında ziraat teknisyeni, ziraat mühendisi, doktor, nahiye
müdürü, kaymakam, vali yetiştirmek vardı. Köy Enstitüsü sayısı çoğalacaktı.
Kalkınma köyden başlayacak, göç olayı olmayacak, toprak ve tarım reformu
yapılacaktı. Bugünkü PKK olayı zinhar olmayacaktı.
117.000 mezun verseydi
İşte yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın baş belası ABD Ortadoğu’da değil at
koşturmak, ismi dahi olmayacaktı. Başımıza ne gelmişse, geliyorsa, gelecekse
hepsinin kökeninde Köy Enstitüleri’nin kapatılması yatıyor.
Köy Enstitüleri’ni kapatmakla suyu kökten kestiler. Köy Enstitüleri 17.000
mezun verdi. 117.000 mezun verseydi, bu kötü günleri görmezdik. Köy Enstitüleri
kapatılmasaydı, Japonya, Almanya, Hollanda’nın seviyesinin çok üstünde olurduk.
Taş ocağından taşımızı sökerek
İkinci Dünya Savaşında dünya ateşler içinde yanarken, biz devletimize yük
olmadık. Köy Enstitülerimizi biz, kerpicimizi, tuğlamızı kendimiz dökerek, taş
ocağından taşımızı sökerek, mahalline kağnılarla çekerek, domatımızı, fasulyemizi,
biberimizi, sütümüzü, yoğurdumuzu kendimiz üreterek nasırlı ellerimizle yaptık.
Devletimiz, demir, kereste, çimento, çivi ihtiyacımızı verdi. O günlerde mesele
istiklalimizi koruyacak tek varlığımız medarı iftarımız Ordumuzu beslemek, ayakta
tutmaktı. Yalnız bizde değil dünyanın her yerinde ekmek karneyle yeniliyordu.
İnsanı değil toprağı sömürmek
Bize, Atatürk, bayrak, vatan, millet sevgisi yüreğimize yazılmıyor, murç ile
kazınıyordu. İnsanları değil toprağı sonuna kadar sömürmek çok iyi öğretiliyordu.
Kısa sürede Fakir Baykurt, Osman Şahin, Adnan Binyazar, Mahmut Makal,
Mehmet Çimi, Mürüvvet Bilen, Ayşe Baysal, Pakize Türkoğlu, şu an isimleri aklıma
gelmeyen binlerce aydın yetiştiren Köy Enstitüleri, şimdiye kadar devam etseydi
100 bin, 200 bin aydın yetiştirecekti. ABD ve Avrupa Birliği bize hükmedemeyecekti.
Dünyada bir eşi olmayan büyük Atatürk’ün devrimi sürekli devam edecek, onurlu
gururlu bir devlet olup dünya lideri olacaktık. Türki devletlerle daha yakın, iç içe
olacaktık.
Devrim nöbetçisinin yüreğine murçla kazınan
Şiirsel anlatımlar değil mi?
Taş ocağından taşımızı sökerek…
Ve bilince murç ile kazınan halka hizmet ruhu, emeğe güven, özgüven, çetin
mücadele azmi…
Köy Enstitülerinin mirasını bu iki sayfalık mektupta görüyoruz.
Ya 17 bin değil de, 117 bin Köy Enstitülü yetişseydi.
Tekrar Atatürk’ün “Arasız devrimler” işaretine geliyoruz.
Muharrem Tekin öğretmenimiz bana yazdığı her mektubu şöyle bitiriyor:
“80 yaşındayım. Doğal afetler hariç, Türkiye’nin düzlüğe çıktığını görmeden
öleceğim.”
İşte Köy Enstitülünün devrimci ruhu!
KİTAP
Köy Enstitülü büyük yazarımız Osman Şahin’in Köy Enstitülerini anlatan kitabı
BOZKIR’DA VİVALDİ.