İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:DENKTAŞ KEMİKLERİNİ DAHİ TESLİM ETMİYOR!

Vatana bağlandığımız kökler. Uçurumda açan çiçeğin vatanı. Rauf Denktaş’ı Toros dağlarıyla buluşturan sıra dağlar. Mezarlarımızın egemenliği. Ankara, Kuzey Kıbrıs’a sahip çıkmazsa… Rauf Denktaş’ın onurlu yurtseverlere tokadı.

Denktaş’ı kaybetme...

Tarih:

Vatana bağlandığımız kökler. Uçurumda açan çiçeğin vatanı. Rauf Denktaş’ı Toros dağlarıyla buluşturan sıra dağlar. Mezarlarımızın egemenliği. Ankara, Kuzey Kıbrıs’a sahip çıkmazsa… Rauf Denktaş’ın onurlu yurtseverlere tokadı.

Denktaş’ı kaybetmek, uçurumdaki acıdır; derin ve büyük acı.
Ama onun Ankara toprağına verilmesini istemesi, daha derin bir acıdır.
Kıbrıs toprağına verilmesi, aynı zamanda yeniden yemin etmektir.

“Yurdumsun ey uçurum!”
Vatanı sevmeniz için, ayağınızı bastığınız bir toprak, bağlandığınız bir kök olması gerekiyor.
Cemal Süreya, uçurumda açan çiçeğin ağzından yurdunu tanımlamıştı: Yurdumsun ey uçurum! Her çiçeğin yurdu, köküyle bağlandığı topraktır ve biz Kemaliyelilerinki ise kayadır. Bizim toprağımız yoktur; o nedenle toprağa değil, kayalara veriliriz.
Köyü, mahallesi, kenti, dağları olmayanın; vatanı da olmuyor; ben bunu öğrendim.
Ayağımızı bastığımız toprak, çiçeğini topladığımız kır, kayasını yardığımız dağ, meyvesini topladığımız bahçe, dükkânımızı açtığımız çarşı, çarkını çevirdiğimiz fabrika, üstüne gecekondumuzu kurduğumuz bayır; bizi vatanla buluşturuyor ve vatandaş yapıyor. Biz işte o bayırdaki evde yaşadığımız için, vatandaşız!
Sokaklarında aşık olduğumuz caddeler, gölgesinde arkadaşlarımızla buluştuğumuz çınarın kökleri, bizi vatana bağlıyor.

Toros dağlarına bağlanan kök
Rauf Denktaş, deli gibi Kıbrıs sevdalısıydı. Kökü ordaydı. Ama o kök, onu Akdenizin derinliklerinden Toros dağlarıyla birleştiriyordu. Rauf Denktaş Beşparmak dağlarıyla İskenderun körfezini buluşturan denizin altındaki sıradağdı. En hasından Türkiye vatanseveriydi. Anavatan, her şeyiydi. Ama O’nun anavatana bağlandığı kök, Kıbrıs toprağındaydı.

Kemiklerimizi dahi teslim edemeyiz!
Ankara’ya oğlu Raif Denktaş’ın yanına gömülmesini istemesi, yüreğimdeki yangını alevlendirdi.
Denktaş’ın en büyük kaygısı, Kuzey Kıbrıs toprağındaki mezarların bir gün yabancıların eline düşmesiydi.
O kemiklerinin bile emperyalistlerin eline geçmesini kabul edemiyordu. Bunu çok sık söylerdi. Bizim mezarlarımızı onlara teslim etmeyin derdi.
Ve bilirdi ki, Ankara, Kuzey Kıbrıs’a sahip çıkmazsa, orada bizim mezarımız bile olmaz. Avrupa Birliği budur!
Davos’ta kendisini sırtından hançerleyenlere güvenemezdi.
Emperyalistlerin Annan Planı’na ortak olan BOP Eşbaşkanlarının Kıbrıs’ı sattığını biliyordu; görüyordu; söylüyordu.
Denktaş gibi bir Kıbrıs aşığının, bir Kıbrıs fedaisinin Ankara toprağına verilmesini istemesi karşısında, hepimizin başı eğiktir.
Denktaş, kemiklerini Lefkoşa mezarlığına emanet edememiştir.
Denktaş’ın son vasiyeti, onuru olan herkesin suratına indirilmiş bir tokattır.
Denktaş’ı bağrına basan Kıbrıs toprağı, şimdi daha da vatandır.
Bütün milletimiz için ise, sorumluluk daha da ağırlaşmıştır.