TSK’nin komutanları, bugün “demokrasi”nin esiridirler. Hem hapistekiler, hem
de dışarıdakiler esirdirler. Gözaltılara eller havada gitmeleri, esaretin fotoğrafıdır.
Bugün Türkiye’nin topla tüfekle değil, sahte demokrasiyle esir alınmış bir ordusu
vardır. Esir ordu, ne kadar ordudur, bunu saptamak milletin öncülerinin en temel
meselesidir. Burada esir alınan, aslında milletin kendisidir. Çünkü ordusuz millet
esirdir.
Daha önce de var mıydı, Org. Koşaner’in komutanlığı zamanında Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin sloganı şöyleydi:
“Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye!”
2000’li yıllar için doğru bir slogandı. Bu nedenle emperyalizm işbirlikçisi çevrelerden
itirazlar geldi, “Niçin Güçlü Ordu Türkiye’nin önünde” dediler.
Güçlü Ordu’nun Bağımsız Türkiye’yi belirlediği süreç
Sloganı koşullar belirler.
Bazen Güçlü Türkiye, Güçlü Orduyu belirler.
Kimi zaman ise, Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye’nin önceliğidir. Örneğin Cihan Savaşı ve
devamı olan İstiklâl Savaşı yılları.
Mesele, yaşanan süreci doğru tahlil etmek ve belirleyici olanı somut verilere göre
doğru saptamaktır.
İkinci Körfez Savaşı
Türkiye’yi bölmek içindi
ABD, 2003 yılı baharında Irak’ı işgal ederek, Türkiye’nin bölünmesi harekâtını
başlattı. Irak, zaten bölünmüştü. ABD ve İsrail’in İkinci Körfez savaşıyla
amaçladıkları merkezî hedef, Kerkük-Diyarbakır-Doğu Akdeniz üçgenini kapsayan bir
“Kürdistan” devletiydi; daha doğrusu İkinci İsrail!
ABD ve İsrail’in önündeki askerî engel, Türk Silahlı Kuvvetleri idi. Siyasal engel
ise, Türkiye-Suriye-Irak-İran ittifakı.
ABD politikasının iki yönlendiricisi
1999 yılından bu yana ABD’nin bölgemizde izlediği siyasete bakalım, iki yönlendirici
görüyoruz:
Bir: Türk Silahlı Kuvvetleri’ni savaşmadan yenmek.
İki: Türkiye’nin Suriye ve İran ile yakınlaşmasını önlemek.
Bağdat’ın ABD denetiminden kurtulmasından sonra yasak listesine Irak da girmiştir.
Bugün Türkiye’nin güçlü ordusu yok
Bu koşullarda Türkiye’de bağımsızlık, bütünlük, barış, demokrasi, laiklik, ekonomik
gelişme görevlerinin merkezinde, “Güçlü Ordu” vardı. Öncelik buydu. Düşman, bizim
birikimsiz solcularımız gibi değil, hedefi kendine göre doğru saptadı.
Ancak Güçlü Ordu önceliği, Ordudan önce hükümetin siyaseti olmalıydı. Oysa
yönetim düşmanın eline geçmişti, BOP Eşbaşkanlığına dönüştürülmüştü.
Ordu yabancı devlet operasyonuna
niçin karşı koyamadı?
Düşman, 28 Şubat’ın hesabını sormaktan adım adım 9 Eylül 1922’nin hesabına,
ordan 1908 Hürriyet Devriminin hesabına doğru ilerlemektedir. Bugün Türkiye’nin
güçlü ordusu yoktur. Hatta Ordu, şu an Türkiye’nin zayıf karnı durumuna
getirilmiştir. TSK Komutanları, 1999’da hazırlıkları başlayan, 2006 Danıştay
Suikastıyla eylemine geçilen yabancı devlet operasyonuna karşı koymamıştır.
Bunun temel nedeni, Ordunun Mustafa Kemal Devrimciliğini özde terk etmiş
olmasıdır.
Orduda ideolojik çözülme
Devrimciliğin altını çiziyorum. Çünkü Atatürkçülük, devrimcilikten başka bir şey
değildir. Atatürk’ün yaptığı iş, devrimdir ve Kemalizm de kendini o yapılan işle
tanımlar (CHP, 1931 ve 1935 programları). Büyük Nutuk’un özünü oluşturan Geçliğe
Hitabe, son çarenin devrimcilik olduğunu vurgular; hem de Ordunun dağıtıldığı
koşullarda bile. Devrim, bütün halklar için son çaredir.
Oysa TSK, Atlantik sürecinde önce ideolojik olarak dönüştürülmüş ve en
sonunda komutanları teslim alınmıştır.
Bağımsızlık, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü, Ortaçağdan kurtulmak ve
halkçılık gibi Atatürk Devriminin önceliklerinin yerine, Atlantik sürecinde içi boşaltılan
bir sahte demokrasi yerleştirilmiştir. Ordunun ezberi bu sahte demokrasiyle
bozulmuştur. Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu, 1960’larda bunun
üzerinde dururlarken çok haklıydılar. Türkiye İşçi Partisi de, varolan rejimi
“demokrasi” olarak görmedi.
İşgalle getirilen demokrasi
Atlantik sisteminin demokrasi modelini en iyi Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da ve
Barzanistan’da görebiliriz. Onların ideal demokrasisi, işgalle getirilendir.
TSK’nin komutanları, ABD işgallerini ve BOP Eşbaşkanlığının kurulmasını
“Demokrasi” olarak kutsamıştır. Bugün Suriye’nin işgali propagandası da “demokrasi”
adına yapılıyor. Komutanlar, esareti demokrasi diye tanımlayarak, kendi esaretlerini
de kabul etmişlerdir. Ve şimdi Suriye ve İran ordularından önce onlar esirdir.
Sahte demokrasinin gerçek esirleri
Düşününüz, bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’ni esir alan bir yabancı devlet
operasyonu, hâlâ “demokrasi” olarak kabul edilmektedir. Hem de bizzat esirler
tarafından.
Türkiye halkına ve Türk Ordusuna karşı savaş, “darbecilileri” temizliyoruz sloganıyla
yürütülmektedir ve yakında temizlenecek bir silahlı kuvvet kalmayacaktır. Şu anda
TSK imha edilmiş durumdadır; çünkü iradesi teslim alınmıştır. İmhanın tanımı budur.
TSK’nin komutanları, bugün “demokrasi”nin esirleridirler. ABD’ye esaretin kibar
isimlendirilmesi budur. Hem hapistekiler, hem de dışarıdakiler esirdirler. Gözaltılara
eller havada gitmeleri, esaretin fotoğrafıdır. Siz, ellerin havada olduğunu
görmeyebilirsiniz. Marx’ın dediği gibi, bilim, görüneni değil, gözle görünmeyen
bağlantıları keşfetmektir.
Bugün Türkiye’nin topla tüfekle değil, sahte demokrasiyle esir alınmış bir ordusu
vardır. Esir ordu, ne kadar ordudur, bunu saptamak milletin öncülerinin en temel
meselesidir.
Burada esir alınan, aslında milletin kendisidir. Çünkü ordusuz millet esirdir. Bunları şu
anda berrak olarak bir tek İşçi Partisi görebilmektedir. Zamanla herkes görecektir.
Sahte demokrasi bayrağı altında faşizme yürüyüş
ABD’nin bugün Türkiye’ye karşı yürüttüğü harekâtta en önemli ideolojik silahı,
sahte demokrasidir. Hitler’in de böyle yalan dolandan silahları vardı. “Demagoji”
diyorlar, yani sahte demokrasi veya demokrasi lafazanlığı!
Türk Ordusu, sahte demokrasiye yenilmiştir. Ve Türkiye, o sahte demokrasi
bayrağı altında Ortaçağ karanlığına, faşist diktaya sürüklenmektedir. Sahte
demokrasi, Türkiye’yi bölmektedir.
Demokrasi Türkiye’de devrimci olmak zorundadır
Siz, İttihat Terakki devrimcilerine ve Mustafa Kemal Paşalara, “demokrasi”
sahtekârlığıyla esareti kabul ettirebilir miydiniz!
İşte bugünkü komutanlar ve sade suya tirit “demokrat” Atatürkçüler ile
Mustafa Kemallerin farkı buradadır. Onlar devrimci demokrat idiler. Gerçek demokrat
da diyebilirsiniz. Çünkü Türkiye’de demokrasi, ya devrimci olacaktır; ya da hiç
olmayacaktır.
Altı Ok’a çeliği veren niçin devrimcilik idi? Çünkü Türkiye’de demokrasi, ancak
bağımsızlıkla ve Ortaçağı temizleyerek kurulabilirdi. Şimdi Ortaçağ, demokrasiyi
temizliyor. Çünkü devrimci olmayan demokrasi, Türkiye gibi devrimini
tamamlayamamış bir ülkede temizlenir. Devrimini sürdüremeyen millet, bugün
emperyalizmin ve Ortaçağın esaretini sürüklenmektedir.
O nedenle “sahte demokrasi”, bugün vatana ihanetin perdesidir. Yabancı
devlet operasyonunun infaz işlemini yürüten BOP Eşbaşkanlığı, o sahte
demokrasinin kasetleriyle CHP ve MHP yönetimlerini de esir almıştır.
Halk ve ordu devrimcileşecek
Peki ne olacaktır?
İki dinamik gözüküyor:
Birincisi, halk devrimcileşecektir. Koşullar bunu zorluyor. Türkiye’ye bölünmeyi,
Ortaçağ karanlığını ve ekonomik sefaleti dayatanlar, cevaplarını devrimle
alacaklardır; hiç kuşkunuz olmasın.
İkincisi, Ordu Mustafa Kemalleşecektir; başka deyişle devrimcileşecektir;
halklaşacaktır; İstiklâl Savaşındaki aslına dönecektir. Atlantik sistemine ideolojik
esaret döneminin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Bu süreçler başlamıştır. Türkiye’ye esareti dayatanlar, devrimi dayatıyorlar.
ABD, tarihî çöküşünün ilk ağır yenilgisini Türkiye’de alacaktır.
Çözümün anahtarı
Bugün “demokrasi” adı verilen rejimin, bir Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi
olduğunu saptamak, Türkiye’nin demokrasiye değil faşizme koştuğunu belirlemek,
bütün çözümlerin anahtarıdır.
Ve Türk Ordusuna karşı yürütülen harekâta cepheden direnmek, bütün
eylemlerin merkezindeki eylemdir.
İhanetin startı
Türk Ordusuna karşı yürütülen operasyon, Türkiye’yi esarete ve faşizme
sürükleyen düşman uygulamalarının en belirleyici olanıdır.
Ordunun esir alınmasını “Filler tepişiyor” diye seyreden solcu kardeşlerimize
Allah akıl fikir ihsan etsin. Bunlar kendilerini toparlayamazlarsa, yarının Halil
Berktaylarıdır.
Böyle dönemlerde halka ve emekçiye ihanet, Orduya düşmanlıkla başlar.
Bunun en somut örneği, AKP şefleri, Fethullah Gülen ricali ve Taraf gazetesinin
vatansız entelleridir.
Bir ülke emperyalist saldırı altında ise, en büyük ihanet ordu düşmanlığıdır.