Cossiga, derin örgütün tepesindeki siyasal liderlerin kod adlarıyla anıldığını belirtiyor. NATO Gladyo’sunda adet böyle imiş. Peki Türkiye’deki derin örgütlenmenin liderlerinin kod adlarını hiç merak etmiyor musunuz? Beni 40 yıllık sarı kartıma rağmen kimse gazeteci yerine koymuyor ama bu yazıda bombayı patlatıyorum. Gladyo’nun kod adları, hem de yetkili ağzın itirafıyla!
Derin örgütteki kod adları
“Demokrasi” diye bilinen rejimi, bugünkü özüyle Cossiga’dan daha somut anlatanına rastlamadım.
Francesca Cossiga, biliyorsunuz, geçende kendisini hayırla yâd etmiştik, İtalya’nın eski Cumhurbaşkanı.
Hangi sandıktan çıktılar
İtalya’da Cumhurbaşkanı nasıl seçilir, hemen İtalyan Anayasasına bakacaksınız değil mi, hayır NATO’nun fiili anayasası var. Nur Batur, o çok aydınlatıcı söyleşinin başında, NATO ülkelerinde geçerli demokrasiyi Cossiga’nın anlattıklarından özetliyor:
“2. Dünya Savaşı sonunda Soğuk Savaş’ın başladığı günlerdi. Özel bir programla Avrupa’dan 5 genç siyasetçi ABD’ye gitti. Aralarında tek bir kadın vardı. O da savaşın galiplerinden olan İngiltere’den Margareth Thatcher’di. Helmut Schmidt ve Helmut Kohl yenilip ikiye bölünen Almanya’dan geliyordu. Savaşın diğer galibi Fransa’dan Valery Gisgard d’Estaing seçilmişti. Yenilen İtalya’dan seçilen hukukçu ise Francesca Cossiga’ydı.” (Sabah, 17 Şubat 2009)
‘Kim, nasıl seçilmiş bunlar hangi sandıktan çıktı’ diye soracaksanız, biraz sabırlı olun:
“50 yıl sürecek Soğuk Savaş döneminde Avrupa’yı yönetecek 5 genç lider, ilk kez ABD’nin liderlik programında tanıştılar. Ve 5 de Soğuk Savaş’ın kaderini çizdiler. Beşi de Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasında rol oynayan güçlü liderler oldular.”
Annelerimize söylemeyin bizi parti başkanı sanıyorlar
Bu Avrupa liderlerini herkes parti başkanları olarak tanır. İsterseniz annelerine sorun, onlar da doğrulayacaktır bu bilgiyi. Ama Cossiga bu 5 liderin mensubu oldukları örgüt konusunda derin bilgiler veriyor:
“Evet derin devlet ya da paralel devlet diyebiliriz. (…) Şaşıracaksınız ama bu özel teşkilatın NATO’nun askeri kanadıyla ilgisi yoktu; tamamen siyasi kanada bağlıydı. (…) Çok gizli bir brifing verdiler. ‘Listesini vereceğimiz kişiler dışında kimseyle konuşamazsınız’ dediler. Operasyonlardan sorumlu olmayacağımı söylediler. (…) Ve bir belge imzaladım. (…) Bütçede bütün fonlar İstihbarat Servisine verilmiş görünüyordu. (…) CIA’dan para alırsınız ama bunu açıkça söylemezsiniz.”
İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga, kendi seçilişi dahil, Atlantik Paktı ülkelerinde devlet büyüklerinin nasıl seçildiğini, Nur Batur’a işte böyle anlatıyor.
Seçim sonucu 5 yıl öncesinden ilan edilmiş
Cossiga; bu sistemin Türkiye’de de kurulduğunu belirtmiş ama somut olarak daha çok Avrupa tecrübelerini aktarmış.
Türkiye’deki işleyişi, CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation’ın açık yayınından öğreniyoruz. 2002 seçimlerinin sonuçları, daha 1997 yılında hem de internetten ilan edilmiş. Okumuşuz ve kamuoyuna ilk duyuran da biz olmuşuz. Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’na şöyle özetlemişiz:
“Rand Corporation’ın ABD hükümetine verdiği raporda, ‘geleneksel ANAP, DYP gibi pratiklerle Türkiye’yi artık denetim altında tutma imkânı kalmamıştır. Türkiye’de artık ABD, çıkarlarını İslamcı partiyle koruyabilir.’ deniyor. (…) Tayyip Erdoğan’a veliaht ve geleceğin başbakanı gözüyle bakılıyor. ABD kaynakları Abdullah Gül’den de geleceğin Dışişleri Bakanı olarak söz ediyorlar.” (Cumhuriyet, 16 Şubat 1997)
Görüldüğü gibi bizim 2002’de yapıldı diye bildiğimiz seçim, 1997 öncesinde yapılmıştı. DYP ve ANAP’ın üzeri çizilmiş. Sümbüller, güller, lâleler seçilmiş. Aydınlık da yazmış bunu.
Diyeceksiniz ki, bir de milletvekilleri var, sandıklar kurulmadı mı, halk seçmedi mi onları?
Aday listelerinin nasıl hazırlandığını bu işleri iyi bilen Bülent Arınç’tan öğrenelim:
“Kimisi Halis Toprak’ı devreye soktu, Balgat kanalından listenin başına geçti. Kimisi Melih Gökçek kanadından geldi, listenin başına geçti!” (Arslan Bulut, “Gül’ün şövalyelik sırları”, Yeni Çağ, 9 Kasım 2010).
Demokrasi sümbülleri, gladyo’nun gülleri,haçlının kanlı lâleleri
Liderler, oturup tek başına seçiyorlar diye haksız söylentiler sizin de kulağınıza gelmiştir. Oysa görüyorsunuz seçmen kitleleri, Halis Toprak’tan Melih Gökçek’e kadar uzanıyor. Zaten Tayyip Erdoğan, ileri demokrasinin esasını son 12 Haziran genel seçimlerinden sonra bütün samimiyetiyle açıklamıştı: Kim demiş milletvekillerini tek başına ben seçtim diye. Listeleri 15 arkadaş sabahlara kadar oturup birlikte belirledik.
Görüyorsunuz, demokrasinin tabanı bizim bildiğimizden de genişmiş.
Bu 15 kişiden üçünün derin örgütteki kod adı açıklandı: Sümbül, gül ve lâle.
İleri demokrasimizin diğer kahramanlarının adlarını bir Cossiga çıkıp açıklayınca öğrenir ve milli iradenin tecellisinden gurur duyarız.
Kapanış duası
Sağolasın Amerika şükürler olsun Gladyo’ya, bizi diktatörlerden kurtardı.
Kim demiş demokrasi yok diye, biz sümbül, gül ve lâle, komisyonları üçe kapatıyor ve eşitçe üçe bölüyoruz.
Kim demiş Van’daki depremzedenin çadırı yok diye, hepimizin İsviçre bankalarında bir değil, dört değil, beş değil, altı değil, yedi değil, tamı tamına sekizer hesabı var.
Kim demiş iktidar koltuklarına yapıştılar diye, süpürüleceğimiz deliklerimiz bile hazır.
Seçmenimize hamdolsun, Haçlı Seferi muzaffer olsun, gemiciklerimizin yolu açık olsun!