Su, ses, ışık, elektrik dalga dalga ilerler. Kitle mücadeleleri de dalga dalga ilerler. Eylemin sınırı, dalga boyudur. Başka deyişle eylem, yorulduğu zaman dinlenir, bir süre sonra yeni bir eylem dalgası gelir. Her eylemin bir sınırı vardır. O sınırı mücadele içinde saptamak ve yeni taktiklere geçmek, bir kurmaylık sorunudur.
Su, dalga dalga ilerler.
Ses, dalga dalga ilerler.
Işık, dalga dalga ilerler.
Elektrik, dalga dalga ilerler.
Hareketin fizikteki yasası, toplumsal hareket için de geçerlidir. Kitle mücadeleleri de dalga dalga ilerler.
Doğru Eylemin üçüncü ilkesi, bu gerçeğe dayanır.
Hiç kimse dalga dalga ilerleyen, su, ses, ışık, elektrik ve toplumsal hareketi, kendisini zorlayarak düz bir çizgide, durmadan ve molalar vermeden ilerletemez.
Eylemin sınırı
Doğru Eylemin bu ilkesine “Eylemin sınırı” diyebiliriz.
Eylemin sınırı, dalga boyudur. Başka deyişle eylem, yorulduğu zaman dinlenir, arkasından yeni bir eylem dalgası gelir.
Mücadelenin duraklamalarla ilerlemesi, nesnel bir yasadır. Bu gerçeği görmeyenler, kafalarını duvara çarparlar. Dünya tarihi bu konuda derslerle doludur.
“Kurtuluşa kadar durmadan savaş” olmaz! Her eylemin bir sınırı vardır. O sınırı mücadele içinde saptamak ve yeni taktiklere geçmek, bir kurmaylık sorunudur.
Kritik an
Daha açık söylersek, mücadelede en kritik noktada durmasını ve ateşkes yapmasını bilmeliyiz. Unutmayalım ki, zafer bir atakla kazanılmayacaktır. Her savaş çok sayıda muharebelerin (savaşçıklar) toplamıdır.
Kuvvet toplayan bir eylem kuvvet kaybetmeye başladı mı, bir sınıra gelmiş demektir. “Kritik” dediğimiz o an işte o andır.
Yine haklı zeminde ilerleyen bir eylem, halkın gözünde haklı zemini kaybetmeye başladı mı, mola vermenin zamanıdır.
Kuvvet dengesi bizim yararımıza iken, bizim zararımıza döndüyse, ateşkes yapmak ve dengeyi tekrar yararımıza çevirmek için hazırlık gerekir.
Demiri tavında dövmek
Halkın güçleri üstün konuma gelinceye kadar, düelloya girmemek gerekir. Başka deyişle kesin hesaplaşmadan sakınmak en temel önderlik ilkesidir.
Buna demiri tavında dövmek de diyebiliriz.
Boy ölçüşmeye kadar yapılacak eylemler, hep sınırı olan eylemlerdir. Bu sınır, hem zamanlama hem de eylem biçimleri açısından geçerlidir.
Sistemin efendileri, halk güçlerini düelloya kışkırtacaktır. Amaçları halk güçlerini büyümeden ezmektir. O nedenle ateşkesler yaparak mücadele etmek, bizi üstün konuma götüren sürecin ciddiyetle uygulanması gereken ilkesidir.
AKP iktidarını bir vuruşta yıkmak mümkün mü?
Okay Öztürk adlı okuyucumuz, 3 Haziran günlü e-postasında şöyle diyor:
“Sayın Perinçek, bugünkü yazınızda beysbol sopasının halkın elinde olduğunu söylemekle birlikte AKP’nin ancak iki yıl sonra indirilebileceğini söylemişsiniz. Oysa kalkan sopa kafaya inmezse sopayı elinizden alırlar. AKP, CHP’li Dilek Akagün Yılmaz’ın dediği gibi meclisin ablukaya alınarak hükümetin istifasına kadar anayasal direniş hakkı kullanılmalıdır. Daha sonra Milli Hükümet kurulabilir. Bütün ülke ayakta iken ve elverişli hava ve şartlar mevcut iken AKP iktidarına son verilmez ise, 2007 Cumhuriyet mitinglerine döner ve RTE bugün yaptığı gibi alay eder. Yapılan yürüyüş ve gösterilerde ne istendiği ve kimden istendiği açık ve yüksek sesle dile getirilmeli, almadan direnişe son verilmemeli. Özetle demir tavında dövülür.”
Bu mektup, Türkiye’de hükümet değişikliğini, benim görebildiğimden daha kolay bir iş olarak tanımlıyor. Bu halk hareketi, AKP’ye çok ağır darbeler indirdi. Tayyip Erdoğan’ı ıskartaya çıkardı. Bu nedenle sistemin sahipleri, Çankaya’da buluşup yeni tertipler hazırlıyor ve çareler arıyorlar. Kılıçdaroğlu da, 2011 yılından beri Abdullah Gül-Fethullah Gülen koalisyonu içinde.
Ekonomik krizin boyutuna dikkat
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül iktidarının yıkılacağı belli olmuştur. Bu sonuca iki yıldan daha kısa bir sürede ulaşılması da mümkündür. Sıcak para krizi kapıda. Bunun boyutları sürecin boyunu da belirleyecek.
Ancak Okay Öztürk kardeşimin “Bir vuruşta devirme” planına katılmıyorum. Bugünkü halk hareketi, şu anda yükselerek devam ediyor ve büyük güç topluyor. Ancak önümüzde molalar ve daha büyük mücadele dalgaları gözüküyor. ABD de bunu görüyor ve Tayyip Erdoğan’la devam edemeyeceğini anlamış izlenimi veriyor. Sistemin yeni seçeneklerini yine halk hareketi bertaraf edecektir. Bu apaçık gözüküyor.
Çok önemli bir nokta: Tayyip Erdoğanları kurtaracak bir silahlı gücün bulunmayışıdır.
Gezi Parkı gevezeliği
Şu an mücadeleyi tatil etmek büyük hata olur. Karşı güçler, olayı “Gezi Parkı Mücadelesi” boyutuna hapsetme telaşı içindeler ve ekranlarda seferberlik başlattılar. Bizim cephede de “Gezi Parkı” gevezeliği yaparak, bu taktiğe alet olanlar var. Oysa halk hareketi, artık iktidarı indirme yatağına girmiştir. Buna rağmen Gezi Parkı’nda gezinmeye devam edenler olacaktır.
Türkiye’nin kurmay birikimi
Önümüzde duracağımız, mola vereceğimiz bir an gelecektir. Oraya büyük kazançlarla ilerliyoruz. Halk kitleleri mücadeleye istekli ve eylemlere devam ediyorlar. Kitlelerin bu isteğinin zayıfladığı ve mücadelenin inişe geçtiği noktada doğru ve cesur kararları almak, bir önderlik ve disiplin sorunudur. Türkiye’nin iki yüzyıllık gelenekleri, bu birikimi ve örgütlenmeyi yaratmıştır.
O birikim, halk hareketinin önüne aşama aşama ulaşabileceği hedefleri koyacak, halkın bir adım önünde olmakla birlikte halktan kopmayacak, eylemin sınırını zamanında belirleyecek ve yeni mücadele dalgalarına hazırlık için örgütlü çalışma yürütecektir.
Zamanında mola vermek, mücadeleyi tatil etmek ve kesin sonuçtan vazgeçmek anlamına gelmez. Tam tersine kesin sonuca ilerlemenin şartıdır.
Örgütlü görev
AKP iktidarının sonu gözükmüştür.
Halk kuyrukçuluğuna son verip, haklı zeminde, güç toplayan, dalga dalga ilerleyen ve demiri tavında döven bir mücadele çizgisi izlemek halk hareketini başarıya götürecektir. İşçi Partisi bunun için var ve halk hareketine kurmaylık konusunda İşçi Partisi’ne rakip olacak bir birikim gözükmüyor.
O halde halk hareketinin doğru çizgide dalga dalga başarıya ilerlemesine katılmak istiyorsak, Türkiye’nin siyasal kurmay birikimi içinde göreve koşmalıyız.