BOP Eşbaşkanlığı’nın Yeni Büyükşehir Yasası, yerel özerkliği ve bölünmeleri getirecek tehlikeli bir girişimdir.
Emperyalizmin güdümündeki bölücülüğü, mafyalaşmayı, ağalığı ve şeyhliği temizlemeden yerel otorite güçlendirilirse, sonuç bölünmedir.
Ancak bu yasa taslağı, yalnız bölünme getirmiyor; aynı zamanda belediyeciliği de yok ediyor.
Belediyenin kökündeki kabile demokrasisi
Belediye, komündür; Türkçesi topluluktur.
Latincesi: Communis.
Fransızlar Commune diyorlar.
Almanlar, hem Latince Kommunale Verwaltung (Komünal Yönetim) kavramını kullanıyorlar; hem de Almanca kökenli Gemeinde.
İngilizcede municipality, kendini yöneten şehir veya küçük alanları ve belediyeyi ifade eder.
Belediye kırımı
Belediyenin kökü, kabile demokrasisidir; doğrudan yönetimdir. Eşit insanlar yönetime katılırlar. Toplumun sorunları, toplumun doğrudan katılımıyla çözülür.
O nedenle hakiki belediyeler, sayıca çok büyük olmayan topluluklarda olur. Nüfus büyüdükçe belediye yönetimi de toplumlardan uzaklaşır. Belde belediyeciliğinin kırıma uğratılması, aslında belediyeciliğin katledilmesidir. Belde halklarının isyanı bunadır. Belde halkları yüzde 100’e yakın ezici çoğunlukla belediyesinden vazgeçmiyor. Çünkü demokrasi istiyor.
Mahalle dağıtılınca
Belediyenin demokratik bir işleyişe sahip olması için, topluluk 20-30 bini geçmemelidir. Demokratik kent nüfusu 50 bini geçmez. Çare, köyleri şehirlere yığmak değil, sanayiyi kırsal alana dengeli ölçülerde yaymaktır.
Eskiden kentlerimizde mahalle dediğimiz birim, doğrudan demokrasi için en uygun ölçüyü oluşturuyordu. Mahalle halkı, birbirini tanıyordu ve büyük bir aile gibiydi.
Çarpık kentleşme ve kentlerin mafyaların eline geçmesi mahalleyi de darmadağın etti. Bugün büyük kentlerde adı mahalle olan yerleşim yerleri var, ama orada yaşayan insanlar artık mahalle halkı değildir.
Yalnız asansörü paylaşıyorlar
Büyük kentlerde insanlar, büyük apartmanlara doldurulmuş kum yığını haline geldiler. Hem betonlar içinde tıka basa bitişik yaşıyorlar; ama aralarındaki ilişki insan ilişkisi değildir. Aralarında yalnızca bir duvar vardır; ama hiç kimse çocuk ağlamasını duymaz. Duyunca da rahatsız olur.
Duvarları bitişik oturanların acıları ve sevinçleri ortak değildir. Asansörde 2 metrekarelik bir alanı paylaşırlar ama asansör dışında paylaştıkları hiçbir şey yoktur.
TOKİ’nin insansızlığı
AKP’nin TOKİ politikası, mahalleleri dağıtırken, insanlığı da darmadağın ediyor. Mahallede yaşayan insanı, insansızlaştırıyor ve yalnızlıklara, bencilliklere sürüyor.
Mafya sistemi, ancak insanlıktan koparılan kalabalıklara hükmedebilir.
TOKİ politikası, uygarlaşma ve çağdaşlaşma değildir; yalnızlaşma ve yabancılaşmadır. Büyükşehir politikası ve TOKİ birbirini tamamlıyor.
Saraylaşan belediyecilik
Büyükşehir belediyeciliği, belediyeleri saray duvarlarının arkasına taşırken, insanları da o duvarların dibindeki zavallılara dönüştürüyor.
Sarayda rantlar paylaşılırken, halk ancak iftar çadırlarında ve sadaka kuyruklarında bir araya gelmektedir.
Büyükşehir Yasası belediyeleri büyütürken, insanı küçültüyor. Milyonluk şehirlerde hakiki belediyeler olmaz; rantları paylaştıran, insanları siyasetin dışına süren mafya örgütlenmeleri oluşur.
Bugün Antalya, Eskişehir, İstanbul Maltepe gibi birkaç örnek dışında büyükşehirlerdeki belediyeler insancıllıktan çok uzaklardadır.
Mahalleyi mahalle yapan
Büyük kentlerin insancıllaştırılması için, mahalle sistemi canlandırılmalıdır.
Mahalle, ille de tek katlı veya çift katlı evlerden oluşmaz. Çok katlı konutlar yapabilirsiniz. Ama o konutlardaki insanların ortak yaşam alanları insanca hayatın zeminini oluşturur: geniş parklar, spor alanları, çocuk bahçeleri, kahveler, kütüphaneler, tiyatrolar, konser salonları, okullar vb. Ve insanlar, o zaman küçük dünyalarında değil, toplumun içinde yaşarlar. Yüzbinlerce yıl yaşadıkları gibi.
Mahalle ve Köy Meclislerinden
Büyük Millet Meclisi’ne kadar
Halk Meclisleri
Çare: Halk Meclisleri sistemidir. Ankara’daki Büyük Millet Meclisi demokrasi için yetmez. Halkın günlük hayatındaki demokrasi, mahalledeki, işyerindeki küçük kentteki demokrasidir.
Bu insancıl ilişkileri üretecek siyasal örgütlenme ise mahalle ve köylerden Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’ne uzanacak Halk Meclisleri sistemidir.
Atatürk’ün Halk Meclisleri nasıl olur
Atatürk, 1921 Anayasasıyla Şuralar sistemini getirmişti. Ancak İstiklal Savaşı koşullarında uygulanamazdı. Daha sonra da uygulanamazdı. Çünkü öncelikle ağanın, beyin, şeyhin, bütün Ortaçağ ilişkilerinin köyden ve şehirden temizlenmesi gerekirdi. Bugün bu ihtiyaç daha yakıcıdır.
Belediyeleri yıkanlar
Cumhuriyet de yıkıyorlar
AKP iktidarının Büyükşehir Belediyeciliği, toplumsallaşmayı ve insancıllaşmayı getirmez. Tam tersine mafyalaşmayı ve tarikatlaşmayı hızlandırır. Bu açıdan Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin çözümüdür.
Bu rejim, Türkiye’de belediyeciliğin son kalelerini de yıkarken, Cumhuriyeti de yıkıyor.
Yıkılan Cumhuriyetin enkazı altında kalan yurttaş, yeniden şeyhin müridi, cemaatin mensubu haline getiriliyor. Büyük zenginler ise kendi localarında, kulüplerinde örgütleniyor.
Cumhuriyeti yıkanları yıkmak, belediyeciliği kurtarmak için de birinci görevdir.