Bilir bilmez Enver ve Talat Paşalara ileri geri laf söyleyenlerin usavurmalarında, Türkiye’nin Cihan Savaşına katılmasını zorunlu kılan olgulara rastlanmıyor. Yıllardır Neoliberal ve şeriatçı hurafelerle dolduruşa getirilen aydınlarımız, İttihat Terakki’ye veryansın etmekte birbirleriyle yarışıyorlar. Oysa Lenin gibi devrimciler yanında o zamanın bütün aklı başında adamları, süreci aynı Mustafa Kemal, Talat ve Enver paşalar gibi tahlil ediyorlardı.
Dün Atatürk’e göre Birinci Cihan Savaşına girmemizi zorunlu kılan nedenleri özetledik. Atatürk, yaptığı tahlilde, öncelikle Boğazları kapamak zorunda olduğumuzu saptamıştır. Boğazlar’ı silahsız olarak kapalı tutmak mümkün değildi. Kapatılan Boğazları İtilaf devletleri, silahla açmak isteyeceklerdi. “Tarafsız“ kalmak isteyen Türkiye, düşmansız kalamıyordu; savaşın şu veya bu aşamasında Boğazlar zorlanacaktı. O zaman da „tarafsızlık“ bir işe yaramayacak, tersine Türkiye kendisini para, silah, sanayi ve araçlarla destekleyecek müttefikten yoksun kalacaktı.
- İstanbul gizli anlaşmalarla Çarlık Rusyası’na verilmişti.
- İtilaf Devletleri, bir Ermeni cumhuriyeti oluşturma kararı almışlardı.
- Almanya İtilaf Devletlerine karşı savaşıyordu.
Bu koşullarda bizim Almanya’nın müttefiki olarak vatanımızı savunmaktan başka bir çaremiz yoktu. O çare, bizi bağımsızlığa ve Cumhuriyete ulaştırdı.
Bilir bilmez Enver ve Talat Paşalara ileri geri laf söyleyenlerin usavurmalarında bu olgulara rastlanmıyor. Yıllardır Neoliberal ve şeriatçı hurafelerle dolduruşa getirilen aydınlarımız, İttihat Terakki’ye veryansın etmekte birbirleriyle yarışıyorlar.
Değerli Nilgün Cerrahoğlu, Peter Hopkirk’in kitabından Almanya’nın emperyalist emelleri üzerine alıntılar yapıyor. Bunlar doğru ama o alıntıların neresinde Türkiye’nin Cihan Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmasının yanlış olduğunu kanıtlayacak bir olgu veya usavurma var, biz bulamadık.
Ama bakınız, dünyanın kafası çalışan bütün adamları, o çağda olayı aynı Mustafa Kemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa gibi tahlil etmişlerdir.
Savaşın başlıca nedeni:
Osmanlı topraklarının paylaşılması
Birinci paylaşım savaşının odağında, Osmanlı Devleti bulunuyordu. Irak petrolleri, Ortadoğu ve Boğazlar, başlıca çatışma konusuydu. 1910’lara gelindiği zaman, Ezilen Dünyada devleti olan üç ülke kalmıştı: Osmanlı Devleti, İran ve Çin. Bu ülkeler de, sömürgeleşme tehdidiyle karşı karşıya idiler. Lenin ve Stalin gibi sosyalist önderler, savaşın amacını, hep “Türkiye’nin yağmalanması”, “Türkiye’nin paylaşılması”, “Türkiye’nin boyunduruk altına alınması”, “Türkiye gibi bağımsız ülkelerin ortadan kaldırılması”, “Türkiye’nin işgali” saptamalarıyla açıkladılar. (Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 1992, s. 93 vd)
Helferich’in “Der Weltkrieg” (Dünya Savaşı) başlıklı kitabında belirttiği gibi, bu savaş, Osmanlı Devleti için, “varlık yokluk savaşı” idi. (Der Weltkrieg, s. 53’ten aktaran E.E. Adamof (derleyen), Çarlık Belgelerinde Anadolu’nun Paylaşılması, dördüncü basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2001, s. 73 vd.)
Paul Rohrbach ve Rudbrick gibi dönemin en önemli iktisatçıları da Lenin ve Helferich ile aynı tahlili yapmışlardır. Yalnız onlar değil, İngiliz, Fransız ve Rus strateji uzmanları dahil, Birinci Cihan Savaşı öncesi gerçeği herkes için aynıdır. İşte bu koşullar, Türkiye’ye müttefiki seçme olanağı bırakmamıştır. İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası Osmanlıyı paylaşmaya kararlı oldukları için, Almanya ile ittifak tek çözümdür. Almanya da Osmanlı devleti ile ittifaka mecburdu:
“Her taraftan haris komşularla çevrilmiş Türkiye, tercihen, Doğu’da toprak menfaatleri olmayan bir devlete dayanmak gereğindedir. Bu devlet Almanya’dır. Bize gelince, Türkiye’nin ortadan kalkmasıyla büyük zarar göreceğiz. Eğer Rusya ve İngiltere, Türkiye’nin başlıca mirasçıları olurlarsa, her iki devletin gücünün de bu yolla önemli derecede gelişeceği apaçıktır. Türkiye bize de önemli bir parçanın düşeceği şekilde paylaşılsa bile, bizim için sınırsız güçlükler söz konusudur; zira İngiltere, Rusya ve bir bakıma da Fransa ve İtalya, gerek denizden ve karadan, gerekse her iki yönden kendi paylarına düşen toprağı savunma ve işgal imkânına sahip olacaklardır.” (Rohrbach, Krieg und die deutsche Politik)
Türkiye vatan savunması için savaştı
Türkiye’nin dünyadaki konumu, savaştaki rolünü de belirlemişti. Türkiye, emperyalist bir ülke değil, Ezilen Dünya ülkesiydi; bu nedenle anavatanı savunmak, boyunduruk altına düşmemek, işgale uğramamak, devletsiz kalmamak için savaşıyordu. Lenin, 1915 yılında, “İran ya da Çin’in Rusya ya da İngiltere’ye karşı, Türkiye’nin Almanya ya da Rusya’ya karşı, Arnavutluk’un Avusturya ya da İtalya’ya karşı” savaşının, “anavatan savunması” olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyordu. ( Lenin’in “Oportünizm ve İkinci Enternasyonal’in Çöküşü” başlıklı ünlü yazısında yer alan ilgili bölüm için bkz. Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, s. 99). “Her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin; ezen, köleci, soyguncu ‘büyük’ devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar’dı. (Lenin, Sosyalizm ve Savaş, s. 13.)
Bizim kimliksiz ve yüzeysel solcularımız da, yaşadıkları çağın bilincinde olmadıkları için Türkiye’nin Birinci Cihan Savaşı’nda vatan savunması yaptığını ve bütün dünya devrimcileri tarafından desteklendiğini bilmezler.