İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:BÖLÜNMEDEN KÜRDÜMÜZE DÜŞEN PAY: HAKKÂRİ-SİİRT MODELİ

PKK’ye göre, ne kadar feodalseniz, o kadar Kürtsünüz! Türk yaşam tarzından ne kadar uzaktaysanız, o kadar Kürt kültüründensiniz! “Saf Kürt kültürü” dedikleri, feodal ilişkilerdir; ağalıktır; şeyhliktir; zulümdür, kadının aşağılanmasıdır; töre cinayetidir vb. ...

Tarih:

PKK’ye göre, ne kadar feodalseniz, o kadar Kürtsünüz! Türk yaşam tarzından ne kadar uzaktaysanız, o kadar Kürt kültüründensiniz! “Saf Kürt kültürü” dedikleri, feodal ilişkilerdir; ağalıktır; şeyhliktir; zulümdür, kadının aşağılanmasıdır; töre cinayetidir vb. Özerklik adı altında yalnız ve yalnız derebeylikler inşa ediyorlar. Hangi modeli yaşamak istersiniz ey Kürt yurttaşlarımız? Yolsuzluğa, uyuşturucuya, fuhuşa, Orta Çağ karanlığına batan PKK yerel yönetimlerinin kuracağı toplumu mu? Yoksa Haziran İsyanında size sunulan başı dik, özgür, çağdaş, kardeşlik toplumunu mu?

En başta Kürt yurttaşlarımızı, ama elbette bütün halkımızı, PKK/BDP’nin yerel yönetimleriyle ilgilenmeye çağırıyorum. Oralarda yaşananlar, Türkiye’nin bölünmesinden Kürt halkına düşecek payın resmini vermektedir.

Kürdümüze ne verdiniz, ne vereceksiniz?
Güneydoğu, PKK/BDP belediyelerinin yolsuzlukları ve toplumu karanlıklara boğan uygulamalarıyla çalkalanıyor. Savcıların yüzlerce rüşvet olayını konu alan soruşturmalarını bir kenara bırakıyoruz. Hadi Siirt gazetelerinin ve diğer bölge gazetelerinin verdikleri haberleri de görmezden gelelim. Oradan yurttaşlarımızın bize ulaşan feryatlarına da kulaklarımızı kapayalım. Gelin, PKK/BDP’nin elindeki yerel yönetimlerin durumunu, bizzat PKK önderlerinden ve PKK’nin yönettiği Özgür Gündem gazetesinden öğrenelim.

“Hakkâri direniş modeli” neymiş siz tanımlıyorsunuz!
PKK gazeteleri, bir süredir Güneydoğu’daki çürümeden yakınan yazılar yayınlanıyor. Muzaffer Ayata, PKK’nin kıdemli önderlerindendir. Bakın ne diyor:
“Hakkâri gibi yerlerde uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, liseliler arasında bile yayıldığı basına yansıdı. Hakkâri ki, Kürt kültürünün en güçlü olduğu ve Türk yaşam tarzının yaygınlaşmadığı bir bölgeydi. Üstelik gerilla savaşının ve halk direnişinin en güçlü olduğu bölgelerden biriydi. Diyarbakır gibi direnişin ve demokratik örgütlenmenin başkenti olan bir yerde de uyuşturucu ve fuhuş giderek yaygınlaştırıldı. Bir toplumun çözülmesini ve yozlaşmasını ve kendisine olan saygısını yitirmesini istiyorsan, uyuşturucu ve fuhuşu arasında geliştirmen yeterlidir. Uyuşturucu, fuhuş ve ajanlaştırmanın yaygınlaştırıldığı yerlerde devrimci örgütlenmeleri geliştirmek çok zordur.” (Özgür Gündem, 22 Haziran 2013)
Delil Karakoçan’ın da PKK organlarının önemli sözcülerinden olduğu anlaşılıyor. O da “Güneydoğu’da yerel yönetimlerin bir farklılık yaratamadığını” vurguluyor. Şu gerçekleri yazıyor: “Kürt siyasal eliti ile kitle arasındaki makas açılıyor. …Cemaatler derinden derine topluma nüfuz ediyor ve yığınlarda ruhsal, kültürel kaos yaratıyor.” Tehdit, “ciddî politik toplumsal yarılmalara yol açacak” ölçülerde (Özgür Gündem, 27 Haziran 2013).

AKP’den farkınız yoksa, PKK’yi niçin kurdunuz?
AKP belediyelerinden farkları olmadığını Muzaffer Ayata ve Delil Karakoçan söylüyor.
Peki o zaman siz niçin PKK ve BDP’yi kurdunuz?
Kürt halkına AKP’nin verdiklerini getirdiğinize göre, bu kadar kan niçin döküldü?
Bu ülkeyi niçin bölüyorsunuz, Güneydoğu’yu İsrail ve ABD’nin kucağına atmak, onlarla birlikte halkın kaynaklarını yağmalamak, halkı karanlık Ortaçağ kuyularında itaate mahkum etmek, ağaların şeyhlerin saltanatını bu kez de Kürt milliyetçiliği perdesi altında sürdürmek için mi?

Güneydoğu’da Antalya veya Eskişehir’e benzer belediye kuramadınız!
Türkiye’nin tepesinde emperyalizme bağımlı Mafya-Tarikat diktası var, tamam. Buna rağmen çağdaş yerel yönetim örnekleri de yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bu köşede 18 Temmuz günü “Modelimiz Hakkâri Direnişi mi, yoksa Haziran İsyanı mı” başlıklı yazıda, Prof. Dr. Mustafa Akaydın başkanlığındaki Antalya belediyesini ve Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen yönetimindeki Eskişehir belediyesini örnek vermiştik. Halka çağdaş hizmetler götüren, geleceğin demokratik çağdaş toplumunun umutlarını göğerten daha onlarca belediye var. Yakında İşçi Partisi önderliğinde yerel yönetimler kurulunca, halkçı belediyeciliğin neler yapabileceği daha güzel görülecektir. Uzağa gitmeye gerek yok, Haziran’da başlayan Halk Ayaklanması, Türkiye halkındaki cevheri ortaya çıkarmıştır.

PKK’ye göre, ne kadar feodalseniz, o kadar Kürtsünüz!
PKK’nin halkı ezen ve yağmalayan belediyeciliğinin suçu, BDP’li belediye başkanlarının üzerine atılamaz. Suç, bölücülüktedir; Kürt milliyetçiliğindedir. PKK’nin çürüyen belediyeciliğinin kaynağı, PKK’nin kültüründedir.
PKK, sürekli “Kürt halkının kültürel haklarından” söz ediyor ve bunun Anayasa güvencesi altına alınmasını istiyor. Ayata, Abdullah Öcalan’ın ve birçok PKK liderinin de sık sık yineledikleri üzere, “Kürt kültürünün en güçlü olduğu ve Türk yaşam tarzının yaygınlaşmadığı bölge” olarak Hakkâri’yi gösteriyor. “Güçlü Kürt kültürü” ve “güçlü silahlı direniş”, PKK’ye göre Hakkâri’de toplanıyor.
Özeti şu: PKK’ye göre, ne kadar feodalseniz, o kadar Kürtsünüz! Türk yaşam tarzından ne kadar uzaktaysanız, o kadar Kürt kültüründensiniz!

“Devrimci direniş” olsaydı cemaat tarikat kalmazdı
Muzaffer Ayata’nın “Biz ağırlığı savaşa verdik, o nedenle fuhuş ve uyuşturucu gibi toplumsal çürümelerle ilgilenemedik” bahanesi tam anlamıyla gerici bir gaftır. Devrimci direnişin olduğu yerde toplumsal çürüme olmaz. Ama emperyalizmin planlarında bölücülük yapılan yerde çürümeden başka bir şey olmaz.
Türkiye’de temiz toplum, ancak devrimci birlikle kurulur. PKK yuvarlanmış ve AKP’yi bulmuştur.
Kürt için ayrılıkçılık, emperyalizmin kuklalığına ve Ortaçağ karanlıklarına gider. İşte Barzanistan ve işte Güneydoğu’da hükümetçikler haline gelen özerk PKK belediyeleri!

Ne kadar özerklik, o kadar Ortaçağ zorbalığı!
Kürt Milliyetçiliğinin seçtiği kavramlar, çok yanlış. “Saf Kürt kültürü” dedikleri, feodal ilişkilerdir; ağalıktır; şeyhliktir; zulümdür, kadının aşağılanmasıdır; töre cinayetidir vb.
Özerklik talepleri ise, bu Ortaçağ gericiliğinin emperyalist destekle pekiştirilmesidir. Özerklik adı altında yalnız ve yalnız derebeylikler inşa ediyorlar. Bugün yaptıkları budur!
Karşı çıktıkları “Türk yaşam tarzı” ise, Kemalist Devrimin bu ülkeye kazandırdığı çağdaş toplum ilişkileridir.
“Türk kültürü” adını verdikleri çağdaş ve özgür toplum ile aralarına duvarlar örmeye çalışıyorlar. Haziran Halk İsyanına yan bakışları da bu nedenledir. Türkiye’de halk devrimini sevmiyorlar ve devrimden korkuyorlar.

Şeyh Sait heykellerini siz dikmediniz mi?
Niçin cemaatlerden ve tarikatlardan yakınıyorsunuz?
Şeyh Sait, Seyit Rıza heykellerini diken siz değil misiniz?
1908 Devrimine ve Kemalist Devrime her gün taş atan, çamur atan siz değil misiniz?
Bu tutumla ABD ve İsrail köleliğinden ve ağa-şeyh zulmünden başka nereye ulaşabilirdiniz?

Kürdümüze Haziran İsyanı kültürünü sunuyoruz
Bizim Kürt yurttaşlarımız dahil, bütün Türkiye halkına sunduğumuz seçenek ise, Haziran İsyanının kültürüdür. Kökleri, 1908 Hürriyet Devriminde, Kemalist Devrimdedir. Bakın bu da çok somut. Soyut teorik sözcüklerle tanımlamıyoruz. Haziran Ayaklanmasının değerlerine, yaşam parıltılarına bakın ve orada Türkiye’nin halk devrimciliğinin Türküyle Kürdüyle el ele kuracağı Türkiye’yi görün.

Hangi modeli yaşamak istersiniz?
Hangi modeli yaşamak istersiniz ey Kürt yurttaşlarımız?
Yolsuzluğa, uyuşturucuya, fuhuşa, Orta Çağ karanlığına batan PKK yerel yönetimlerinin kuracağı toplumu mu?
Yoksa Haziran İsyanında size sunulan başı dik, özgür, çağdaş, kardeşlik toplumunu mu?