• Abdullah Öcalan diyor ki, “Ben meramımı Kürtçedense Türkçe daha iyi anlatıyorum. Biz bağımsızlığımızı 50 yıl Türkçe icra edeceğiz”
• Bir araştırma yapılmalı. Acaba Kürt yurttaşlarımızın yüzde kaçı Kürtçe dilekçe yazabilir ve bunu yeğliyor?
• PKK kendi içinde Türkçe yazışırken, hangi Kürdümüz Kürtçe dilekçe yazacak?
• Daha büyük birleşmelerin kaçınılmaz olduğu bir dünyada, zoraki bölünmelerin anlamı nedir? Ve bu bölünmeler on milyonlarca insanın kanı ve gözyaşı pahasına ise, bu sorular daha ağır sorumlulukları zorlamıyor mu?
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, avukatları aracılığıyla kamuoyuna bir açıklama göndermiştir. Perinçek’in açıklamasını aşağıda sunuyoruz:
KÜRTÇE DİLEKÇE YAZMAYI YEĞLEYENLERİN ORANI
Kürt kimliğini benimseyen yurttaşlarımızın acaba yüzde kaçı dilekçelerini Kürtçe yazabilir?
Yine bir anketle araştıralım, yüzde kaçı dilekçelerini Türkçe değil de Kürtçe yazmayı yeğler?
Kürt yurttaşlarımız için, Kürtçe dilekçe yazmak mı daha kolaydır, yoksa Türkçe mi?
Bu sorular araştırılmıyor. Ancak ABD ve Avrupa güdümlü saplantılar, gittikçe daha çok insanımızın beynini işgal ediyor.
ABDULLAH ÖCALAN’IN CEVABI
Yukarıdaki soruların benzerlerini 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak PKK lideri Abdullah Öcalan’a sordum. Aldığım cevap şöyledir:
“Türkçe meramımı daha iyi dile getireceğime inancım tamdır. (…) Haliyle Türkçemiz kuvvetlidir. Ben tamamen Türkçe düşünme ve eylem gücümü geliştiriyorum. Kürtçe ise ikinci planda kalan eylem ve düşünce gücüdür. Hatta şunu söyleyebilirim; birinci zarf Türkçe, ikinci zarf Kürtçedir. (…) Bağımsızlık sağlandıktan sonra bile, uzun süre bağımsızlığı Türkçe ile icra edeceğiz. Elbette bu temelde Kürt dili gelişecektir ve Kürt kültürü kendi diliyle ifade olunacaktır. (…) Görüyorsunuz beni, bütünüyle Türkçe sistemiyle düşünüyorum. Bu, Kürtten daha çok Türk halkını ilgilendirir. (…) Türk halkçı ulusal değerleriyle bütünleşmede hiç zorluk çekmem. Kişisel planda Türk kültürü içinde yaşamak benim için kolaylık sağlar. Ben yaşamımı daha çok Kürtçeyle değil, Türkçeyle götürüyorum.” (Doğu Perinçek, Abdullah Öcalan İle Görüşme, Ekim 1990, Kaynak Yayınları, s. 30 vd ; 81; 120)
Şimdi kaynaklar yanımda değil, yine Abdullah Öcalan, “bağımsızlıktan sonra bile”, Kürtler arasındaki anlaşma dilinin 50 yıl Türkçe olacağını belirtmiştir. Bu açıklamasını da 2000’e Doğru da yayımlamıştık. Başka görüşmelerde de hep söylemiştir.
Daha çarpıcı olanı söyleyelim. Abdullah Öcalan, yaptığım görüşmede “ne Kürtçesi ben rüyamı bile Türkçe görüyorum” demiştir. (Aynı kitap)
Bakınız size yeni bir ana dil tanımı! Ana dil, rüyada konuştuğunuz dildir.
KÜRDÜMÜZÜN ANLAŞMA DİLİ
Türkiye’de yaşayan Kürtlerimizin ezici çoğunluğunun kendi aralarındaki anlaşma dili, öncelikle Türkçedir. Yerelliğin ötesine geçtiniz mi bu gerçekle yüz yüze gelirsiniz.
Bunun tartışmasız ispatı, PKK kamplarıdır; PKK kongreleridir ve PKK’nin yayınlarıdır. PKK kendi içindeki eğitimini de Türkçe yapar.
Bu pratik bir meseledir. Bütün Kürtler arasında ortak bir anlaşma dili olan bir Kürtçe yoktur. Farklı yörelerden üç beş Kürt yurttaşımızı bir araya getirelim. Aralarında doğal olarak Türkçe anlaşırlar.
İkincisi, bugün Kürtçe Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, İcra İflas Kanunu vb. yazamazsınız.
YÜZDE 99’UN DİLEKÇESİ
En baştaki sorulara dönelim. Merkezi veya yerel yönetime başvuracak Kürt yurttaşlarımızın yüzde 99’u dilekçesini Türkçe yazmak ister. Hatta Kürtçe yaz diye zorlasan yazamaz. Hangi Kürtçe yazacağı da ayrı bir meseledir.
Kürtçe de bizim Türkiye halkımızın dillerindendir; bizimdir. Bir devlet, bir bilim, bir eğitim dili olarak yeterince gelişememiş olmasının nedenlerini tartışmıyoruz; gerçeği saptıyoruz.
ABD’yi ve Avrupa devletlerini yönetenler bizim Kürt gerçeğimizi bilmez; istediğin kadar anlatın öğrenmek de istemez. İlkokuldan üniversiteye öğretimin Kürtçe olması, yönetim kurumlarına dilekçenin Kürtçe yazılması gibi hakların, ne kadar özgürlük olduğunu veya uygulamadaki değerini düşünemez ve bilmek de istemez.
BAYKAL’IN ÖNERİSİ
Bizi şaşırtan, CHP Genel Başkanı Baykal’ın Kürtçe dilekçe hakkını savunması oldu.(Show TV Siyaset Meydanı programından aktaran Milliyet, 30 Mayıs 2009.)
Eğer pratikte bir değeri olsa, Kürt yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına cevap verse ve gerçekten böyle bir talep olsa, Kürtçe dilekçe hakkını hep birlikte savunalım. En önde her zaman olduğu gibi, hiç kuşkusuz İşçi Partisi olur.
20-25 yıl sonra arkamıza bakıp, kendimize şaşıracağımız saplantıların içine itiliyoruz. Türkiye halkı olarak hep birlikte, yabancılar tarafından kendi gerçeklerimizden koparılıp, bir varsayımlar aleminin içine yuvarlandığımızı görmeliyiz artık.
Kürtçe dilekçe yazabilecek yurttaşımız yok, biz Kürtçe dilekçe hakkını savunuyoruz.
O dilekçeye yazılacak Tunceli’den Hakkari’ye kadar ortak bir Kürtçe yok, biz Kürtçe dilekçe vaatlerinde bulunuyoruz.
KÜRTÇE YARGI MÜMKÜN MÜ?
Talep olmasa, uygulama değeri olmasa bile, diyelim ki ABD’nin ve AB’nin zoruyla Kürtçe dilekçe hakkını kabul ettik. Bunun kaçınılmaz olarak Kürtçe kamu yönetimi ve Kürtçe yargılama anlamına geldiğini göremiyor muyuz?
Kürtçe dilekçedeki talebi idari makam kabul etmedi, o zaman idare mahkemesinde Kürtçe dava açacaksınız. O Kürtçe dava dilekçesini yazacak avukat, Diyarbakır Barosu’nda var mı? Diyelim avukatı 5 – 10 yılda eğittiniz, o davaya bakacak mahkeme nerede? Diyelim yargıçları da eğittiniz, o zaman o Kürtçe yargılama yapan mahkemeleri hangi illerimizde kuracaksınız?
TARİHİ ELLİ YIL DURDURMAK
Birden fazla resmi dil, ancak federasyonlarda olur. Eğer gönüllü birliğe, Türkiye halkının mutluluğuna ve özgürlüğüne hizmet edecekse onu da yapalım. Peki, o federe devletin Kürtçe yargılama yapacak, Kürtçe yönetim yapacak, Kürtçe öğretim ve eğitim yapacak kurumları nerede?
Abdullah Öcalan, “elli yıl gerekir” diyor; o elli yıl yine bizim öncelikli dilimiz Türkçe olacak. Kürtçe Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Belediye Tüzükleri, Fizik ve Kimya kitapları, tıp bilimi, bunlar nerede?
Abdullah Öcalan, bunlar için de bir elli yıl gerekir, o zamana kadar da Türkçeyle işlerimizi görürüz diyor.
Elli yıl daha Türkçe olacaksa, elli yıl içinde ortak bir Kürtçe oluşturulacağının bir güvencesi var mı?
Elli yıl Türkçeye öncelik verdikten sonra elli birinci yılda, halkı hangi kuvvet başka bir önceliğe yöneltebilecek?
Tarihsel süreçlerin hallettiği meseleleri, ABD ve AB emperyalistlerinin keyfi için, toplumlara zorla dayatmak mümkün mü ve nereye kadar?
Daha büyük birleşmelerin kaçınılmaz olduğu bir dünyada, zoraki bölünmelerin anlamı nedir? Ve bu bölünmeler on milyonlarca insanın kanı ve gözyaşı pahasına ise, bu sorular daha ağır sorumlulukları zorlamıyor mu?
Bunları Adnan Akfırat ile tartışıyoruz gecenin yarısında. O diyor ki, “Baykal, resmi dil dışındaki bir dille dilekçe verme hakkını savunuyor. Kürtçe dilekçeyi resmi makamlar Türkçeye çevirecek. Resmi işlemler yine Türkçe yürüyecek.”
Peki kabul, ama Kürtçe dilekçe yazacak yurttaş nerede? Cizre’de mi, Uludere’de mi, var mı böyle bir yurttaş?
Kürtlerimizin önüne kâğıdı kalemi koyalım, dilekçeyi Kürtçe yazacak yurttaş var mı? Dilekçe yazamayacak yurttaş var ama Kürtçe yazacak yurttaş, birkaç aydın dışında yok.
Hadi yurttaşı bulduk, çevirmenin kullanacağı Kürtçe Ticaret Sözlüğü nerede, Kürtçe Kamu Yönetimi Sözlüğü ve diğer sözlükler nerede? Bunların hiçbirisi yok ama, önce yurttaşı Kürtçe dilekçe yazacak hale getirelim, çağdaş ihtiyaçlara cevap veren bir Kürt dili inşa edelim diye bir çözüm önerilebilir.
Bu mümkün mü?
Tarih, tramvay gibi durakta sizin binmenizi mi bekliyor?
TARİHİN ŞİZOFRENİSİ
Olanlara bakanlar, gelecekte tarihsel süreçlerin de kimi zaman şizofreniye tutulduğuna hükmedebileceklerdir.
Ne var ki, toplumların zihin tutulmaları geçicidir. Tarihsel süreçler bu tür yapaylıkları, böylesi zorlamaları uzun süre taşımaz.
Varsayımlar, yapay zorlamaları nasıl olsa bir kenara bırakacağız. Kürt nasıl bizim gerçeğimiz ise, Kürtlerimiz ararsındaki ortak anlaşma dilinin Türkçe olduğu da bir gerçektir. Daha önemlisi, Türkiye Kürtlerinin ortak kültür, bilim, ekonomi, siyaset dilleri de Türkçedir.
KÜRTLERİMİZİN İHTİYACI DEĞİLSE KİMİN İHTİYACI
Kürtçe dilekçe hakkı, kucaklayıcı ve pratik bir uygulama olarak, kurulacağı varsayılan Kürdistan’da bile geçerli değilken, bugün bunu bir mesele haline getirmek, Kürtlere ait bir ihtiyaca cevap vermek amacını hedeflemiyor.
Hayatın hatırlattığı gerçekler karşısında, “elli yıl Türkçe yapacağım, bu arada Kürtçeyi geliştirip elli yıl sonra Kürtçeyi yerleştireceğim” gibi çözümler de, geçerlik bulamaz.
Hele dil gibi yapaylık kabul etmeyen ve varsayımlarla güdülemeyecek konularda, bu tür planlamalar geçerli değildir. Hayat akıp gidiyor.
KÜRT DE BİZİZ TÜRK DE
HEPİMİZ TÜRK MİLLETİYİZ
Her tür zorlamanın karşısındayız. Türk de biziz; Kürt de biziz; hepimiz Cumhuriyeti kuran Türk milletiyiz ve Ortadoğu, bizim ortak vatanımız; Asya da büyük vatanımızdır. İnsanlık büyük birliklere giderken, Kürdümüzün yapay zorlamaların esiri olmayacağını da biliyoruz. O nedenle, Kürdümüze güveniyoruz; rahatız. Varsayımlar içinde debelenmenin elbette bir sonu vardır ve tarihsel sürecin karşı konulamaz çözümüne, ABD’nin kilit vuramayacağı günler uzak değildir.
Toplumlar için zihin tutulmaları geçicidir; umarız bedelleri ağır olmaz.