Bekir Coşkun’un tarihi içtihadını unutan var mı? İşte o içtihat “uluslararası camiada” geçerlik kazandı. Sarkozy’nin öğrettiği SüperNATO nizamındaki sıradüzen? Yüksek topukluların itibara etkisi? Libya ve Suriye cephelerinde kazanılan uluslararası konum? Çankaya tepesinin rakımına ne oldu? Sarkozy’nin büyük “korkusu” ilk kez bu köşede açıklanıyor. Ulusal yargının Abdullah Gül içtihadına gelince… Merak edenler 8. sayfada okuyabilir.
Abdullah Gül’ün Çankaya’ya tırmanma süreci tamamlanınca, Bekir Coşkun “Benim Cumhurbaşkanım değilsin” diye yazmıştı.
Uluslararası içtihat
“Soykırımı inkâr edenlere” ceza öngören yasa görüşülmeden önce, Fransa Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül’ün ısrarlı telefonlarına çıkmadı. Abdullah Gül, Sarkozy’ye “Savaşan ülkelerin Cumhurbaşkanları bile, telefonda görüşürler” diye sitem de bulundu.
Türkiye ile Fransa’nın savaş halinde olmadığı bir gerçek. Fransa’yla savaş, 1914-1921 arasında kaldı. Bugüne gelirsek, telefona çıkmak için iki tarafın da “Cumhurbaşkanı” olması gerekiyor. Sarkozy, telefona çıkmayarak, Abdullah Gül’e “Seni Cumhurbaşkanından saymıyoruz” demiş oluyor. Demek ki, savaş halinden başka bir durum var.
Öyle gözüküyor ki, Bekir Coşkun’un bireysel içtihadı, “uluslararası camia”da geçerlik kazanmıştır. Hani şu Libya ve Suriye’ye saldıran “camia”!
SüperNATO’nun sıradüzeni
Fransa Cumhurbaşkanı, Libya’da cepheye sürdüğü ve Suriye’de kışkırtıcı faaliyette kullandığı bir ekibin mensuplarını dengi olarak görmüyor.
İtalyan Cumhurbaşkanı Cossiga, Nur Batur’a, NATO ülkelerindeki en üst düzey yöneticilerin, kendisi dahil Gladyo olduklarını bütün derinliğiyle anlatmıştı (Sabah, 17-20 Şubat 2009). Şimdi de Sarkozy’den NATO ülkelerinin kendi aralarında da bir sıradüzeni (hiyerarşi) olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
Yüksek topukların itibara etkisi
Yine tecrübeyle öğrenmiş bulunuyoruz ki, İngiliz sarayı merdivenlerini çok yüksek topukla tırmanmak, kimsenin boyunu, 17 cm bir yana, 1 milim dahi yükseltemiyor. Hatta Kraliçe Elizabeth’in bakışlarını yönelttiği topuk düzeyi, İngiliz gazetelerinde Atlantik iklimindeki itibar derecesi olarak yorumlandı.
Kendi itibarını kendin belirliyorsun
Aslında, her yerde olduğu gibi, NATO içinde de, herkes kendi itibarını kendi eylemiyle belirlemektedir.
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, Libya’da ve Suriye’de Fransız emperyalizminin aleti rolünü eylemli olarak kabul ederek, kendi uluslar arası konumlarını da (statü!) ortaya koymuşlardır. Şimdi o konumun karşılaşacağı uluslararası muamele ile yüz yüze gelmişlerdir.
Sarkozy, emperyalist-kapitalist sistemin Neoliberalizmle birlikte mafyalaşan politikacı tipinin en bayağı temsilcilerindendir. Manzara, Türkiye açısından hazindir.
Çankaya tepesinin rakımına ne oldu
Atatürk’ün, İnönü’nün, Celal Bayar’ın, Cemal Gürsel’in, Fahri Korutürk’ün ve Ahmet Necdet Sezer’in telefonlarına günlerce “meşgul” cevabı verildiğine dair bir kayda rastlanmıyor.
Çankaya tepesinin rakımındaki büyük değişikliği, bu durumda telefon kayıtları üzerinden de saptamak mümkündür.
Sarkozy’nin büyük korkusu
Geldik Sarkozy’nin büyük korkusuna! İftiharla söyleyelim, ilk kez bu köşede okuyacaksınız.
Sarkozy, “Soykırımcı senin babandır”, “Bilmiyorsan babana sor”, “Ananı da al da git”, “O kitabı münasip yerine sok gibi” BOP Eşbaşkanlık protokolünün düzeyini yansıtan diplomatik beyanları, Fransız informasyon servislerinin raporlarından öğrenmiş olmalıdır. Bu durumda Sarkozy’nin onca lümpen birikimine rağmen, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Egemen Bağışların düzeyini tutturamayacağı için telefona çıkmaktan korktuğu da göz ardı edilemeyecek bir olasılıktır. Bu konuda Ahmet Davutoğlu, Zaman ve Haber Türk gazetelerinin “Sarkozy korktu” yorumları da ciddiyet kazanıyor.
“2 sayfa 9 maddenin” bilinmeyen maddeleri
Durum, MHP milletvekili Özcan Yeniçeri’nin saptadığı gibidir: “Türkiye telefonuna çıkılmayan ülke haline getirilmiştir.” (Aydınlık, 25 Aralık 2011).
Bu saptama, milli devletin tasfiyesi sürecinde geldiğimiz yeri işaretlemiş oluyor.
Bu millet bugünkü yöneticilerinin 2002’de işgal edecekleri koltukları, CIA’nın Rand Corporation sitelerinden 6 yıl öncesinden öğrenmişti (Aydınlık, 21 Ekim 1996 ve Cumhuriyet, 16 Şubat 1997).
Daha sonra o yöneticilerin koltuklarına oturur oturmaz ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma” yaptıklarını, bizzat kendi ağızlarından duydu (Abdullah Gül’ün bu tarihi itirafı için, Sedat Sertoğlu’nun yaptığı tarihi söyleşiye bakılabilir, Vatan, 24 Mayıs 2003).
Şimdi anlıyoruz ki, o gizli anlaşmada, NATO büyüklerine telefonlara çıkmama tercihi de sunulmuş. Bu maddenin görünmez mürekkeple yazıldığı rivayet ediliyor.
“Deliğe süpürülme yetkisinin tanınması” ise, gizli sözleşmenin zırt dediği maddesidir.
Ulusal yargının kesin hükmü
Ulusal yargının içtihadına gelince: Anayasa Mahkemesi, 31 Temmuz 2008 günlü kararıyla AKP’nin Cumhuriyet yıkıcısı faaliyetin odağı haline geldiğine hükmetmiş ve Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın bireysel sorumluluklarını “kaziyei muhkemeyle”, yani kesin hükümle saptamıştır.
O tarihten beri Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ve Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı yasadışıdır; hukuk dışıdır.
Aydınlık yazarı Deniz Hakan da Eski Danıştay Başkanı Nuri Alan’a gönderme yaparak Abdullah Gül’ün yasadışı konumunu bir başka hukuki gerekçeyle açıklıyor (Aydınlık, 20 Aralık 2011). Abdullah Gül, yalnız Bekir Coşkun’un değil, hukuken Türk milletinin de cumhurbaşkanı kabul edilemez.
Asıl önemli olan, Türk milleti, Abdullah Gül’ün telefonuna çıkmayacaktır. Oraya geliyoruz.