Yazıya Mısır’dan giriyoruz. “Darbe” yaftası yapıştıranlara bir çift sözümüz var. Sonra 20 yıl önce bugüne dönüyoruz. Başbağlar’da 33 köy emekçisini kim kurşuna dizdi? Kimler o kurşun seslerini hiç duymadı. Köylüye kurşunlar, hangi solculara teğet geçti. O solcuların ciğeri niçin Başbağlar’da yanmaz? Lice köylüsü ile Başbağlar köylüsünün birleşmesini kim istemiyor ve niçin istemiyor? Hepsi bu yazıda.
Mısır Devrimini devrim sabahında, 12 saat öncesinden evvelsi gün yazdık, devam edeceğiz. Başbağlar konusuna geçmeden bir çift söz.
Ordu halka ateş mi açsaydı?
Darbe çığlıkları atanlara söylenecek şudur:
Ordu halka ateş mi açsaydı?
Mısır Ordusundan niçin şikâyetçisiniz, Mursi’nin emrini dinleyip halkı ezse, alkışlayacaktınız, öyle değil mi? O zaman Mısır Ordusu darbeci değil, “demokrat” mı olacaktı?
Halk ayaklandıktan sonra, Mısır Ordusunun yapabileceği iki şey varı: “Münafık Kardeşler” iktidarının sürmesi için halkı bastırmak, ya da halkın taleplerinin yanında harekete geçmek. Halktan yana tavır aldı, o nedenle siz gericiler darbeci damgasını yapıştırdınız.
Bütün devrimler, en sonunda silahlı gücü ele geçirmek içindir.
Halk Devriminin de temel meselesi, Orduyu yanına çekmektir. Mısır halkı, Orduyu yanına çektiği için seviniyor, bayram yapıyor, size ne oluyor?
Çünkü siz, rahat koltuklarınızda ahkâm kesiyorsunuz!
Bundan sonra ne olacak?
Bütün mesele, halk devriminin adım adım tutarlılaşması ve Mısır Milletinin iktidarını kurmasıdır. Devrim bu sürecin yolunu açmıştır.
Yarın Mısır’a devam edeceğiz.
Ancak bugün Başbağlar katliamının 20. yılı.
Başbağlar köylüsü köylü değil mi?
Evet, 20 yıl oldu, önce Madımak’ta yandı ciğerimiz. Yobazlar yaktı. Üç gün sonra yobaz, bu kez Kemaliyemizin Başbağlar köyünde sahne aldı. PKK, 33 köylümüzü kurşuna dizdi ve yaktı. Bu kez yüreğimiz Başbağlar’da yandı.
PKK elemanları, evleri de yaktıktan sonra köyün meydanına “Sivas’ın intikamı alınmıştır” yazılı bildiriler bıraktılar.
Başbağlar köylüsü köylü değil mi?
Kimleri kurşuna dizdiler
“Yoksul” demiyorum onlara, çünkü Kemaliye köylüsünün toprağı yoktur, ama kayalara tırnağını geçirerek zenginlik ve uygarlık yaratmıştır. Elleriyle ördüğü duvarların üzerine kayaları ufalayarak toprak sermiş ve dağları bağ bahçe yapmıştır.
İşte PKK, o köylüyü 20 yıl önce kurşuna dizmiş ve yakmıştır.
PKK’ye ayarlı “sınıf mücadelesi”
Bugün açın “solcuyum” diyen gazeteleri, Başbağlar köylüsünden tek satır göremeyeceksiniz.
Peki o gazeteleri çıkaranlar değil midir, “sınıf mücadelesi” veriyoruz diyen, emekçilerin hakkını arıyoruz diyen?
Emekçiyi PKK kurşuna dizdiyse, onlara göre emekçi değildir.
Onların sınıf kavramı PKK’ye ayarlıdır.
Onların, hangi emekçinin davasına sahip çıkacakları da PKK’ye ayarlıdır.
O nedenle Türk milletine kendilerini sevdirme olasılığı yoktur. Bu, değişecek, değişmeye başlamıştır.
Devrim yapacak halkları yok!
Emekçinin Türk ve Sünni olması da onlara göre şüpheli kapsamına giriyor. Çünkü bu ülkenin çoğunluğu olan Türk ve Sünni, isterse emekçi olsun, onların teori diye kafalarında taşıdıkları hamam tasına göre “ezen”dir. Türk milletini sevmezler, millete soğuk ve yabancıdırlar. Onların devrim yapmak için halkları yoktur, emekçi sınıfları da yoktur.
O nedenle o örgütlerin devrim yapma şansları olmadığı gibi, karşıdevrimin enstrümanı olma tehlikesi her zaman gündemlerindedir. Çıkmazdadırlar. Onları emekçi sınıfların devrimcisi konumuna kazanma sorumluluğu İşçi Partisi’nindir.
Lice'de kime niçin "direniliyor"?
Birkaç gün önce, Lice'de bir köylümüz jandarma karakolu baskınında hayatını kaybetti.
Can kaybı, can kaybıdır. Hiç kimse güvenlik sağlamaya yönelik uygulamalarda ölümle cezalandırılamaz. Mesele budur.
Ancak bir takım PKK kuyrukçuları İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde, "Her yer Lice, her yer direniş" sloganı atar ve bazı şaşkınlar da onlarla birlikte bağırırsa, olayın boyutu başka olur.
Lice'de neye direniliyor?
O karakol niçin protesto ediliyor?
Bütün Türkiye bir aydır ayakta, bu büyük direnişe destek için mi?
Saygı Öztürk yazdı ve haber doğrudur. Uyuşturucu baronları, orada karakol istemiyor. PKK da karakol istemiyor.
ABD, AB, BOP görevlileri ve PKK, orada asker istemiyor! ABD’nin desteğiyle İkinci İsrailciği kuracaklar. Amaç belli ve herkes biliyor.
Her yer “Lice” olur mu?
Yurt gazetesi dostumuz, “Diren Lice Gezi Seninle” başlığı atıyor.
Şunu hepimiz çok iyi bilmeliyiz: Hiç kimse askere saldırmak anlamında, “Her yeri Lice” yapamaz. Havaya sıkılan boş sloganlardır bunlar. Gerçekleşme şansı yoktur.
Bütün Türkiye’de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye yürüyen halk ile PKK’nin emrinde Mustafa Kemal’in askerine saldıranları yan yana getirme kudretine hiç kimse sahip değildir.
İstanbul ve İzmir halkı ile Lice halkı elbette birlikte direnecektir, o günlerde yakındır. Ama PKK’nin Amerikancı ve bölücü etkisi kırılarak. Lice köylüsü, PKK’den kurtularak özgürleşir.
Önemli ve dürüst cevap
Ve “Her yer Lice” diyenler düşünmelidirler: Başbağlar’da 33 köy emekçisinin kurşuna dizilmesine karşı niçin 20 yıldır ses çıkarmadılar?
Bu sorunun cevabı, bugüne kadar Başbağlar köylüsünü görmeyen solculara halkla birleşme kapısını açar. O nedenle cevap önemlidir ve cevap dürüst olmalıdır.
Bu satırları özgüvenle ve vicdan huzuruyla yazıyoruz.
Çünkü Güneydoğu’da köylülere yapılan haksızlıklara, baskılara onyıllarca göğüs gerdik ve topraksız köylünün mücadelelerine önderlik ettik. Bu konudaki cesaretimiz ve başarılarımızla kimse yarışamaz! ve bugün apaçık ortaya çıkmıştır: PKK, oradaki köylünün, oradaki halkın partisi değildir. Bunu görmek istiyorsanız, PKK belediyelerine bakın. Hepsi tıpkı AKP belediyeleri gibi yiyicilik batağında çürümüştür, halkın dertlerine bütünüyle yabancıdır.
Başbağlar ve Lice köylüsünü birleştirmek için…
PKK, Lice köylüsüyle Başbağlar köylüsünün birleşmesine karşıdır. Birlikte mücadele etmesine karşıdır.
PKK, ABD ve AKP ile birliktedir. O nedenle hem Başbağlar, hem de Lice köylüsünün karşısındadır.
Lice ve Başbağlar köylüsünün ortaçağa karşı insanca yaşama mücadelesini birleştirmek için, PKK’nin tasfiyesi gerekir.
Güneydoğu illerimizi PKK’nin tapulu malı olarak gören sözde sol, PKK üzerinden emperyalizm ve gericiliğe bağlanmıştır.
Zaman aşımlarının geçersiz olduğu bir sürece girilmiştir
Sivas kırımı davası gibi Başbağlar kırımı soruşturması da, 20 yıllık zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Sivas olaylarını araştıran Malatya Cumhuriyet Savcılığı, Başbağlar baskınına ilişkin soruşturma dosyasını istemişti. Hiçbir münafık, Madımak’ta ve Başbağlar’da aydınlarımızın ve köylülerimizin katillerini kurtaramayacaktır.
Türkiye, halk devrimine gidiyor. Halkın büyük vicdanı, bütün sorunlara el koyacak ve bütün yaraları saracaktır.
DÜZELTME
3 Temmuz 2013 günlü Rota’da, “Devrimlerin besmelesi” ara başlığı altında 20. yüzyıl devrimlerinin önderleri sayılırken, Abdülkerim Nasır tek isim gibi yazımlı. Oysa iki isim. Abdülkerim Kasım ve Nasır. Mısır’ın Atatürk’ü olan Nasır’ın ön adı Cemal. Tam adı: Cemal Abdül Nasır. Cemal, bizim İttihat Terakki önderlerinden Cemal Paşa’dan geliyor. Enver Sedat’ın adı da Enver Paşa’dan. Mısırlı aydınlar, çocuklarına Türk devrimcilerinin adlarını vermişler.