Dün bu köşede Yunus diliyle, “Her işim yanlış benim” diye yazmıştık.
Bakın bugün lafı nereye getiriyoruz.
Biz Aydınlıkçıların en önemli özelliklerinden biri, hatadan öğrenmektir.
Ancak, yeniden günlük olarak yayına geçen Aydınlık, son iki yılda hatadan öğrenmiyor. Hep aynı hataları tekrar ediyor.
Hatayı kamulaştırmak
Hatadan öğrenmek, sırf istek meselesi değildir, yöntemleri vardır.
Öncelikle hatayı kamulaştırmak gerekir. Yani hatamız kendimize saklamak yerine, Aydınlık’ta çalışan bütün emekçilerin bilgisine sunmalıyız.
Çünkü doğru işin güvencesi, o doğrunun çevresinde kolektif bir güç oluşturmaktır. Hataları “ben” düzeltemez, “biz” düzeltir.
Birinci tekil kişi, yani ben, hataya götürür.
Biz ise, doğru işin anahtarıdır. Çünkü işi biz olarak yapıyoruz. Hatadan öğrenmeyi kolektifleştirmeliyiz.
Doğruyu kamulaştırmak
“Hatayı kamulaştırmak” dediğimiz, doğruya yönelmeyi kamulaştırmaktır. Doğrulara kamu seferberliğiyle erişiriz.
Hatalarımızı gizlediğimiz zaman, o hatadan hiç kimse bir şey öğrenemiyor. O zaman hata yapmaya devam ediyoruz.
Hatamızı açıkça saptadığımız zaman, hata yapmayı üstün bir konuma sıçramak için tramplen haline getirmiş oluruz.
Aydınlık’a bakıyorum, yanlış haberlerini düzeltmiyor. Düzeltmeleri elinden geldiği kadar küçük yayınlıyor, hatalarını halının altına süpürüyor.
Oysa hatamızı aydınlığa kavuşturacağız.
Her aydınlanma, hatada aydınlanmayla başlar. Yanlış yoksa, doğru da yoktur. Yanlışı saptarken, doğruyu saptamış oluruz.
Hatamızı ilan etmek
Geçmiş tecrübelerde bizim büyük panolarımız olurdu. Orada yaptığımız hataları ilan ederdik. Bu da bir eğitim yöntemidir.
Yine birlikte çalışmada, yaptığımız yanlış işleri hiç yüksünmeden ortaya koymak, öğrenmeyi hızlandırır. Hatadan öğrenmek, en güzel öğrenme ve öğretme yöntemidir. Sayfalarımız çamur gibi çıkıyorsa, okuyucuyu bilgilendireceğiz. Çünkü çözüm okuyucudadır (Neyse düzeldi).
Hatayı ilan etmek, doğruyu ilan etmektir, başka deyişle bilgiyi paylaşmaktır, çok insancıl bir eylemdir.
İklimi yaratmak
Hatadan öğrenmek için, elverişli iklimi oluşturmak gerekir. Herkes bilmeli ve yüreğinde duymalıdır ki, hata yapmak utanç nedeni değildir.
İş yapan, hata yapar. İş yapmayan, hiçbir hata yapmaz. Yunus Emre’nin “her işinin yanlış” olmasının nedeni, çok iş yapmış olmasıdır.
Öncelikle işin önderleri, hatalarından yüksünmeyecekler. O zaman hatalar rahat bir ortamda konuşulur ve eleştiri de gönül ferahlığıyla yapılır ve dinlenir.
Dünyayı değiştirme meselesi olmayan tutucu kesimlerde “eleştiri” dendiği zaman, “estağfurullah” sözü işitiliyor. Veya bir hataya işaret etmek için, söze uzun övgülerle başlanıyor. O zaman hiç kimse yanlış işi anlamıyor bile.
Oysa doğrulara, yanlışla mücadele ve karşılaştırma içinde ulaşılır.
Yanlışı saptamaktan korkmak, doğruları bulmaktan korkmaktır.
Yanlışın üstüne örtülen örtü, doğrunun üzerine örtülen örtüdür.
Örtüyü kaldırmak durumundayız. İklimi o zaman yaratırız.
İnsanlığımızı keşfetmek
Bütün bunları alenen yazmaya 30 Ocak 2013 günlü Aydınlık’ı okuduktan sonra karar verdim. İlan etmenin önemini keşfettim.
Biz devrimciler, insan için devrimciyiz, insanlık için devrimciyiz. İnsan, bizim için “enstrüman” değildir, dama taşı değildir. Bizim Tayyip Erdoğanlardan, Abdullah Güllerden, Fethullah Gülenlerden, Obamalardan temel farkımız buradadır.
Her sözümüzün, her işimizin, her haberimizin, hangi insana, nasıl değeceğini düşünmeliyiz.
Satranç tahtasında insan yoktur
Aydınlık, son iki yılda toplumsal süreci, çoğu zaman satranç tahtası gibi görüyor.
Tahtanın üzerinde, şahlar, vezirler, filler, atlar, kaleler ve piyonlar var; ama insan yok.
İncinen yok, kırılan yok, vurulan yok, ağlayan yok, inleyen yok, dövünen yok, hınçlanan yok, sevdalanan yok, aşkla tutuşan yok, coşan yok, gürleyen yok, nara atan yok, savaşan yok. Yok oğlu yok.
Daha doğrusu bunların hepsi var fakat Aydınlık’ın yüreğini titretmiyor.
Aydınlık’ta insanın iki parmakla kafasından tutulup, tahtadaki yeni konumuna sürüldüğünü gördüğüm zaman içim yanıyor (“İçim acıyor” değil yanıyor).
Yalnız dostlar için söylemiyorum, bize düşmanlık yapanların insan onurunu korumak da, bizim sorumluluğumuzdur.
“Hatıra dokunup yıkıcı olma!”
“Ne gelir elimizden
insan olmaktan başka”
Elimde bizim Turhan Özlü ve Adnan Konukman’ın yerdeşleri Sinoplu Diogenes’in feneriyle, her sabah Aydınlık’ta insan olmayı arıyorum.
Görmüyor değilim. Örneğin Kemal Ateş’in ayakkabı boyacısına keşke her sabah işe giderken “merhaba” diye selam versem.
Fikret Otyam ağabeyin her Cumartesi ellerinden öpüyorum.
Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Mehmet Faraç ve Şule Perinçek’te insanlığı buluyorum. Köşe yazarlarıyla ilgili değil yazdıklarım.
Edip Cansever, Nerde Antigone’da, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” derken, bizim en büyük ve en değerli olanağımıza işaret etmiştir.
İnsan olmak, bizim için, bir acz değil, hayatta erişebileceğimiz erdemlerin toplamıdır.
Sadakat, vefa, sözünde durmak; bunlar insanı insan yapan eylemlerdir. Onlar olmasa, toplum olmaz. Kendimizden vazgeçebiliriz, fakat sadakatten asla!
Aydınlık’ın atılım yılı
Aydınlık, 92 yaşına erdi ve 1 Mart’ta yeniden günlük yayınlanmasının üçüncü yılına giriyor.
Türkiye’nin karar yılı, Aydınlık’ın atılım yılı olacak! Karar kesin!
Öncelikle insanlık atılımı!
Aydınlık, insancıllaşmalı, o zaman daha devrimci olacak.
Okuyucu ile gönül gönüle, sıcak ve canlı ilişki, insancıllaşmanın hem şartıdır, hem de verimi!
Kaynak sınırsız.
Kaynaklar halkta.
Türkiye’nin Cumhuriyet ve Emek öncüleri, onmilyonlardır ve Aydınlık’ın atılımı için gerekeni yapacaklardır. Aydınlık, onlara ulaşmayı örgütlüyor.
Aydınlık, Cumhuriyet ve Emek hareketlerinin sesi ve nefesi oldu. Şimdi bu devrim dinamiklerini birleştirmede üstüne düşeni yapmak için donanımını tamamlıyor.
Aydınlık, 1. sayfadan 20. sayfaya kadar savaşmalı, savaşacak! Hazırız!
20 sayfaya çıkıyoruz. Daha zengin içerikli gelecek aydınlığımız her sabah. Dünyada ve Türkiye’de olan her önemli olayı Aydınlık’tan izleyebileceğiz.
Ve yorumda da zenginleşecek.
Kuvvetli bir kurmay kadro oluşuyor.
Kolektif önderlik.
İş yapmaya yönelik rahat bir öneri ve eleştiri ortamı.
Hedef 80 bin bayi satışı, arkasından 100 bin!
Bugün Türkiye’de önü açık olan, atılım yapabilecek tek ama tek gazete Aydınlık’tır.
Aydınlık’ı buraya getiren yöneticilerini ve çalışanlarını kutluyorum. Ancak yetinemeyiz, koşullar atılım için çok elverişli.
Direkleri ufukta göründü
Basında “Amiral Gemisi” diye anılanlar, Atlantik sularında batmıştır. Ve çürüdüler, kokuştular.
Ufukta direkleri göründü, yeni dönemin Amiral Gemisi geliyor.
Bandırası belli, Aydınlık!
İlan ediyorum: Basının Amiral Gemisi geliyor.
Abramowitz, “2013 Türkiye’nin kader yılı” diyor.
Hayır, Karar Yılı!
2013’te rotayı Aydınlık çizecek.