Halk var, hâlâ halktan yakınanlar kendi hallerine baksınlar. Onlar, ayağa kalkan halkın aydınları konumunda değiller şu an. Hâlâ diz dövme mevzisindeler. Türkiye, ahtopotun kollarından çıkmaktadır. Bugün bütün mesele, ayağa kalkan halka önderlik edecek Öncü Partimizi güçlendirmektir. Bugün sorun halkta değil, aydınlardadır. Sorun halkı örgütlemede, dolayısıyla halkı örgütleyecek birikimdedir. Ahtopotun kollarında çırpınanlara önerimiz, kendilerine yakışan öncü mevzilere girmeleridir.
“Sivil” sözcüğünü kahvedeki insanın bildiği anlamda kullanacak olursak, “Sivil” aydınlarımız bir dönem Frankeştayn kitapları yazdılar: Ahtapotun Kolları, Örümceğin Ağları, Kıskaçtaki Türkiye, Kuşatılan Türkiye vb vb.
Örümcek ağlarında çırpınan “sivil” aydınlar
Bu kitaplar, Türkiye’nin yaşadığı korkutucu süreci bütün verileriyle ortaya koyuyordu. Yazanların ortak özelliği, örgütsüz aydın olmalarıydı. Örgütsüz oldukları için umutsuzlardı. Kafaları yalnız, ahtapotun kollarında nasıl çırpındığımızı anlatmaya çalışıyordu. Ahtapotun kollarından kurtulmak için pratikleri yoktu. O nedenle program, strateji ve siyasetleri de yoktu. Yalnızca Türkiye’nin örümcek ağları içinde çırpınışını ortaya koyuyorlardı. Aslında çırpınan kendileriydi. Dolayısıyla milleti aydınlatmaktan çok, milleti korkutup sindirmeye hizmet ettiler.
Bunun dışına çıkan bir tek İşçi Partisi oldu. İşçi Partisi yaşanan sürecin gerçekçi tahliline önderlik etmek yanında, ahtapotun kollarından kurtuluş programını, stratejisini ve siyasetlerini gösterdi. En önemlisi ahtapotun kollarından kurtulmak için örgütlü pratiğe girdi. Başka deyişle düşman harekâtına, anlatarak değil savaşarak cevap verdi. Süreçten çıkışın örgütlenmesini yarattı ve pratiğini uyguladı. Bunların önemini artık düşmanda görüyor, bir kısım dostlar da görüyor.
Çırpınma sırası askerlerde
Sıra “sivil” aydınlarımızdan sonra şimdi asker aydınlarımıza geldi. Ahtapotun kollarını, örümceğin ağlarını, kıskaçtaki ve kuşatılan Türkiye’yi şimdi onlar yazıyor. Kitaplarına verdikleri isimler de başımıza gelenleri olanca ürkütücülüğüyle ortaya koyuyor:
- Ateşi ve İhaneti Gördük: E. Org. Çetin Doğan,
- Ergenekon Kazanındaki Kurbağa: Müstafi Yzbş. Hasan Ataman Yıldırım,
- Balyoz: E. Org. Ergin Saygun,
- Bir İhanetin Öyküsü: Tüma. Semih Çetin,
- Hedefteki Donanma: Tüma. Cem Gürdeniz,
- Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir: Dz. Alb. Ali Türkşen,
- Elvada: E. Alb. İkramî Özturan,
- Cambazı Bırak, Balyoz’a Bak: Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı E. Ora. Özden Örnek.
Öğrendiğimize göre, yakında E. Kora. Feyyaz Öğütçü’nün Sakıncalı Amiral kitabı ile E. Yrb. Mustafa Dönmez ve Jnd. Alb. Mustafa Önsel’in kitapları da geliyor. İsimleri bakalım hangi korku filmini hatırlatacak.
İsimlere dikkat ediniz, hep ahtopotun kollarındayız. İhanete uğradık, hedefteyiz, esiriz, sakıncalıyız, kurbağa gibi kazanda kaynıyoruz vb vb.
Kurbağa kazanından artık çıksak iyi olmaz mı?
Bu kitapların değerini inkâr etmiyoruz. Bilgilendiriyor, durumu bütün acıklı yönleriyle ortaya koyuyor. Ama bilinçlendirmiyor.
Çünkü bilinç, yalnızca fotoğraf çekmez. Bilinç, ahtopotun kollarından kurtulma harekâtını, planını, örgütlenmesini gösterir. Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı öncesi ve sırasındaki bütün yazdıklarına bakınız, durum saptaması özlüdür, esas odaklanma program, plan ve stratejidedir. Düşmanın ne yaptığından çok, bizim ne yapacağımızı ortaya koyar ve harekâtı örgütler.
Bilmek, yapmak demektir. Bilinç, yapmaya ışık tutar; yoksa dizlerimizi dövmeye ve yakınmaya değil, ağlamaya hiç değil.
Peki bu kitapların dışına çıkan yok mu?
E. Jnd. Alb. Atilla Uğur ile E. Yzbş. Hasan Ataman Yıldırım ve üç gün önce Ergenekon’un en kıdemli tutuklusu Mehmet Demirtaş, kurbağa kazanından çıktılar ve İşçi Partisi’ne üye oldular.
E. Korg. İsmail Hakkı Pekin ve E. Tümg. Ahmet Yavuz da, 9 Şubat 2013 günü Aydınlık’ın kapağında tam sayfa yayımlanan tarihsel bildiriyle çıkış yolu gösterdiler, Atlantik döneminin bilançosunu yaptılar ve örgütlenme çağrısında bulundular..
Halk barikatları yıkıyor, biz nerdeyiz?
Komutanlarımız bu kitapları yazarken, bakın neler oluyor.
Halk, o komutanların esir olduğu hisarların duvarlarına dayanıyor, barikatları yıkıyor.
Mustafa Kemal Paşa, çoktan Samsun’a çıkmış. Kongreler toplanmış, halk yüzbinler halinde ayağa kalkmış. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün saraylarını korku sarmış. Atlantik ötesindeki efendilerinin “Âkil” denen adamları sokakta dolaşamıyor. Tayyip Erdoğan, millî cephenin oluşması karşısında paniğe kapılmış, her gün İşçi Partisi’ni ve Türkiye Gençlik Birliği’ni hedef alıyor.
19 Mayıs günü Ankara’ya bakın, yine o yüzbinlerin ayaklanmasını göreceksiniz. Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği, Sayın ve Sevgili Tansel Çölaşan’ın önderliğindeki ADD ve herkes ayakta. Kamer Genç, kılıcını çekmiş, teke tek dövüşüyor.
Gün öncüleşme günü
Gün örgütlenme günü
Gün, ahtapotun kollarında çırpınma günü değil.
Gün öncüleşme günü.
Gün, örgütlenme günü.
Halk var.
Hâlâ halktan yakınanlar kendi hallerine baksınlar. Onlar ayağa kalkan halkın aydınları konumunda değiller şu an. Hâlâ diz dövme mevzisindeler.
Türkiye, ahtopotun kollarından çıkmaktadır.
Bugün bütün mesele, ayağa kalkan halka önderlik edecek Öncü Partimizi güçlendirmektir.
Bugün sorun halkta değil, aydınlardadır. Sorun halkı örgütlemede, dolayısıyla halkı örgütleyecek birikimdedir.
Ahtopotun kollarında çırpınanlara önerimiz, kendilerine yakışan öncü mevzilere girmeleridir.
Dövünenler ne kadar dövünürlerse dövünsünler, bu halk öncüsünü bulmuştur ve ahtopotun kollarından kurtuluş savaşı başlamıştır ve zafer kesindir.
Bütün mesele, o zafere giden ordunun içinde görev alma sorumluluğuna cesaret edecek miyiz, işte oradadır.