İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: ABD'NİN BİRİNCİ HEDEFİ TÜRKİYE!

Sabah gazetesi, 14 Mart 2009 günü birinci sayfadan şu büyük başlığı atmıştı: “Obama’nın PKK Planı”. Haberin devamı şöyleydi: “ABD, PKK’ya silah bıraktıracak siyasal açılımları kapsayacak bir plan hazırladı.” Aradan dokuz ay geçti. ABD planı gerçekten PKK

Tarih:

Sabah gazetesi, 14 Mart 2009 günü birinci sayfadan şu büyük başlığı atmıştı: “Obama’nın PKK Planı”. Haberin devamı şöyleydi: “ABD, PKK’ya silah bıraktıracak siyasal açılımları kapsayacak bir plan hazırladı.” Aradan dokuz ay geçti. ABD planı gerçekten PKK’nın silahlara veda etmesini mi getiriyor?

TÜRKİYE BARIŞA GİTMİYOR,
ETNİK ÇATIŞMALARA SÜRÜKLENİYOR
Bu ABD planı, başından beri bir barış planı olarak belirlenmedi. ABD’nin uygulanmakta olan A Planı, Türkiye’yi etnik çatışmaya sürüklüyor. Süreç, PKK’nın silah bırakması yönünde değil, güçlenmesi ve daha etkin silah kullanması yönündedir. PKK’yı etkisiz hale getirecek güçler açısından bakarsak, Kürt Açılımı’ndan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığına ve savaş yeteneğine indirilen darbelerin ardı arkası kesilmiyor.
Halk açısından bakarsak, etnik ve mezhepsel eğilimler yükselmekte ve husumetler kabartılmaktadır. Diyarbakırspor maçlarından televizyon dizilerine kadar her olanak, bu amaçla kullanılmaktadır. En son İzmir’deki olaylar, önemli bir uyarıdır.
Her şey, şu anda ABD’nin planladığı gibi gitmektedir. PKK’ya, hızla güç kazandırılırken, Cumhuriyet’in yaptırım gücü zayıflatılmaktadır. Türk Ordusu iç hat durumuna düşürülmüştür. İçerden ABD güdümlü holding sermayesinin, tarikatların, etnik ve mezhepsel bölücülüğün; dışarıdan ise ABD ve AB emperyalistlerinin çemberi daralmaktadır. Yalnız Türk Ordusu değil, Cumhuriyet Devrimi tarihi de sürekli tekmeleniyor. Atatürk’e ve Kemalist Devrim’e karşı yürütülen kampanya artık dizginlerinden boşalmıştır.
Bütün bu olumsuz gelişmeler, en sonunda Türkiye’nin çaresizlik içinde kıvranacağı G günü içindir.

KÜRT AÇILIMI’NDAKİ BARIŞ SLOGANI
BİR PSİKOLOJİK SAVAŞ YALANIDIR
Peki, barıştan niçin bu kadar çok söz ediliyor?
Hitler’in de İkinci Dünya Savaşı öncesinde dilinden düşürmediği birinci sözcük “barış” idi.
Kürt Açılımı’nda barış yalanı, gelecekte yoğun şiddet kullanmanın bir hazırlığı olarak piyasaya sürülmüştür. Barış afyonuyla Türkiye’nin barış özleyen güçleri uyuşturulmakta ve ordusundan kopartılmaktadır.
Her barış, sınıflı toplumlarda ve hele emperyalizm çağında, güçlü bir otoriteyi gerektirir. İster zulmün hükmü altındaki sahte bir barış için, isterse halkçı-devrimci bir yönetim altındaki gerçek barış için, kuvvet şarttır. Bu kuvvet ya emperyalizmin ve güdümündekilerin silahlı kuvveti olacaktır, ya da Türkiye’nin. Türk Ordusu, ABD planına teslim olmayacağı için hedef alınmıştır. Hâlâ dile getirilen, ABD’nin Türk Ordusu’nu zayıflatmayacağı, çünkü onu kullanmak istediği görüşü, yaşanan olaylarla her gün çürütülmektedir. ABD, kendi planına teslim olmuş bir silahlı güç istiyor; Türk Ordusu’nu istemiyor.

ABD’NİN BİRİNCİ HEDEFİ TÜRKİYE
ABD’nin ne yapmak istediğini iyi anlayalım. Afganistan ve Irak’ta yenildi. Washington emperyalistlerinin hırsları ile güçleri arasındaki oransızlık ortaya çıktı. ABD, şimdi geri çekilme dönemine girmiştir. İşte bu savunma konumunda vazgeçemeyeceği mevzi, Irak’ın kuzeyidir. Kukla devletin yaşayabilir sınırlara kavuşması, Türkiye’ye doğru genişlemesine bağlıdır. O nedenle ABD’nin hedefini “Türkiye himayesinde Kürdistan” olarak tanımlamak yanlıştır, çok aldatıcıdır. Bu yanlışa sık sık düşülmektedir. Amaçları, Kürdistan ile tehdit edilen ve denetim altında tutulan, kargaşalığa sürüklenmiş bir bölge coğrafyası oluşturmaktır.
Kürdistan’ın Türkiye’nin denetimine verileceği ve Neo-Osmanlı sultanlığının kurulacağı yönündeki masallar, Türkiye’yi pusuya düşürmek için uydurulmuştur. ABD, çok iyi bilmektedir ki, Irak’ın kuzeyinde ikinci bir İsrail’in kurulması, eninde sonunda Türkiye’nin yaptırım gücüyle karşılaşacaktır. ABD Ordusu, 2002 yılı 24 Temmuzu’nda 22 gün süren Türkiye’yi işgal tatbikatını Nevada çöllerinde film çevirmek için yapmadı. “Bin Yılın Meydan Okuması” (Millenium Challenge) gibi iddialı bir başlık altında yürütülen bu tatbikatın, ABD Ordusu’nun tarihinde bir eşinin bulunmadığı vurgulandı. Bu gerçekleri saptamadan, Türkiye’de ne siyaset yapılabilir, ne de askerlik!

SS-1 HİÇ OLMADI
ABD’nin sözleşmeli personeli olarak tarihe geçen Abdullah Gül, bilindiği gibi “Biz yapmazsak, başkası yapacak” demişti. Bu açıklama da, Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile yaptığı “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”yla altına girdiği görevin gereğidir. Irak’ın kuzeyindeki İkinci İsrail’in resmileştirilmesi ve Türkiye’ye doğru genişletilmesinin “Seve seve” olmayacağını onlar da biliyorlar. NATO’nun Gladyosu bu nedenle her türlü baskı, şiddet ve tertip için yeniden örgütlendi ve harekete geçirildi. Bütün hazırlıklar, SS-1 planına göre değil, fakat zor kullanmayı esas alan SS-2 planına göredir.

ABD’NİN TEHDİT MEMURLARI
ABD Büyükelçisi James Jeffrey, Washington’un politikasını Abdullah Gül’e söyletiyor. ABD çekilene kadar Türkiye PKK’yı tasfiyede başarılı olmazsa, alternatif siyaset uygulanacakmış (Yeni Çağ, 5 Kasım 2009, “Şifreleri CIA Ajanı Kırdı” başlıklı haber).
Plan, PKK’yı tasfiye etmiyor; fakat hızla büyütüyor. Açıktır ki asıl plan, Türkiye’nin PKK’yı tasfiye edememesi üzerine kurulmuştur. Çünkü PKK’ya önemli bir rol verilmiştir. PKK marifetiyle gerçekleştirilecek kitlesel kalkışmalar, Türkiye’yi plana teslim olmaya zorlayacak bir etken olarak gündeme sokulacaktır. “Alternatif” dedikleri budur ve Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan, bu “alternatifin” Eşbaşkanları olarak kullanılmaktadır. Tehdit memurluğu, Eşbaşkanlık görevinin kapsamı içindedir. 2011 yılı Aralık ayında çekilmesi planlanan ABD kuvvetleri gitmeden, sonuç alınması amaçlanmaktadır.

TÜRKİYE İÇİN FIRSAT DÖNEMİ
Türkiye, ABD BOP Eşbaşkanlarının sultası altında kurbanlık koyun gibi bıçağa boynunu uzatmaktadır. Şu an durum budur.
Oysa ABD yenildi; çekiliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik krizi derin sarsıntılarla sürüyor. Türkiye için bir fırsat dönemine girilmiştir. Irak’ta batağa saplanan, Suriye’ye boyun eğdiremeyen, İran’ı dize getiremeyen ABD, aslında planını uygulama şansını yitirmiştir. Türkiye, tepesindeki mafyalaşmış hâkim sınıfların çıkarları yüzünden herhalde böyle felaketlere sürüklenip gitmeyecektir.
Türkiye’nin bu tehdidi alt edecek olanak ve yetenekleri vardır. Tek ihtiyaç, iradedir; yani milli bir hükümet! Elbette halkçı ve devletçi, milli programla!
Türkiye, ABD’nin 60 yıldır kurguladığı siyaset tiyatrosunun aktörlerinden kurtulmak zorundadır. Çünkü var olan düzen içinde, bir çıkış yolu bulunmuyor. Türkiye’yi toplumu ve devletiyle Kemalist Devrim temelinde yeniden örgütlemek, bir varlık yokluk sorunu haline gelmiştir. Halk, bu devrimci süreci yönetebilecek program ve kadroya sahip olan İşçi Partisi’ni keşfedecektir.

www.doguperincek.info
www.doguperincek.com.tr