İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:“AİLEM VE AKRABALARIM BDP’Lİ BEN VE AĞABEYİM İŞÇİ PARTİLİYİZ”

Halk kendi dilini kullanmak istiyor Doğu Abi. Kürtlerin ezici çoğunluğu bunu isterken hâlâ “Kürtçe Ticaret Kanunu yazılamaz, imkânsız” demek o hassasiyeti, yarayı daha fazla kaşımaktan başka bir işe yaramıyor.
Kendi niteliksel birikimimize duyduğumuz güvenle yaklaşal...

Tarih:

Halk kendi dilini kullanmak istiyor Doğu Abi. Kürtlerin ezici çoğunluğu bunu isterken hâlâ “Kürtçe Ticaret Kanunu yazılamaz, imkânsız” demek o hassasiyeti, yarayı daha fazla kaşımaktan başka bir işe yaramıyor.
Kendi niteliksel birikimimize duyduğumuz güvenle yaklaşalım istiyorum halkımıza. “Yazılamaz” sözünüzü ister istemez samimiyetsiz buluyorum. Kurulacak Batı Asya Birliği’nde Kürtçenin de özgür olduğu, baskının olmadığı tarihin akışıyla, kaybedeceksek kimliklerimizi kaybedelim istiyorum. Ancak Kürtçe dilinin yetersiz olduğu konusunda size katılamıyorum.

İstanbul Üniversitesi 3. sınıf öğrencileri Demet Turgut ve Ezgi Arıcı’dan bilgilendiren ve uyaran mektuplar aldım. Tarihleri 21 Nisan 2013. Her iki mektup da Hıdır Hokka ve Zeynep Işık’ın yönettikleri Silivri Nöbet Çadırı’ndan yazılmış. Başka deyişle Nöbetçi mektupları.
Bu mektupları kendime saklayamadım. Hepimiz için çok anlamlı görüşler var.
Bugün Demet Turgut’un mektubunu yayımlıyoruz. İlerde Ezgi Arıcı’nın yazdıklarını da sizlere sunacağım.

Nöbet çadırından yazıyorum
21 Nisan 2013
02:52/Silivri Çadırı
Değerli Doğu Abi,
İki yıl önce, 30 Nisan 2011 tarihinde İşçi Partisi üyesi oldum.
Geçtiğimiz yıl, yine 30 Nisan günü Öncü Gençlik adına Silivri çadırına nöbete gönderilmiştim. Ne güzel bir yıldönümü… Şimdi yine çadırdayım ve size bu kadar yakın olmanın verdiği heyecanla kaleme sarıldık Ezgi arkadaşımla.
Şu an İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim.
Bilim ve Ütopya dergisi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Evrim Kursu çok başarılı oldu. Kurstan sonra kulübümüzün altında bir grup olarak “evrim topluluğu” kurduk. Evrim Topluluğu olarak İstanbul Tıp Fakültesine “Evrimsel Tıbbın İlkeleri” adlı seçmeli ders koydurmak için karar aldık.
Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bu mektubu biraz da, Diyarbakırlı yiğit kardeşlerim İslam ve Furkan arkadaşlarımdan sonra yazma kararı aldım.

Milletleşebilir miyiz sorusu
Küçüklüğümden beri geçmişin inkâr politikalarından nasibimi alarak, “Kürdüm” demeye çekinerek yetiştim. Bu önceleri bende duygusal temelde bir hassasiyet yaratıyordu. Ancak kendimi Partiyle tanıştırdığımdan beri, ideolojik olarak beslenerek, okuyarak, tartışarak aslında bu tanımlamaların; etnik kimliklerin ileri bir yönü olmadığını; kimliklerin birbirleri içinde eriyerek, kardeşliğin, dayanışmanın, sevginin hüküm sürdüğü bir dünyanın ilericiliğini fark ettim. Bu dünyayı kurmayı da boynumun borcu bildim.
Ailem ve akrabalarım BDP’lidir. Aralarında İstanbul İl yöneticileri de var, KCK’den tutuklu olanlar da. Yalnız abim ve ben İşçi Partiliyiz. Abim Trabzon Öncü Gençlik’teyken, ziyaretlerinizde bir araya gelmişsiniz. Bense sizi ancak adliyelerden kaçırılırken gördüm birkaç sefer. Yumruklarımız havada, selamlayanlardandım. Umarım önümüzdeki süreçte devrim yapacağız ve yüzyüze geleceğiz güzel günlerde.
Mücadeleye katılırken en fazla aklımı kurcalayan mesele Kürt meselesi ve Partimizin çözümüydü. Tıpkı Furkan kardeşimin söylediği gibi “milletleşebildik mi? Milletleşebilir miyiz?” soruları aklımda dönüyordu. Kendim ikna olmadan hiçbir Kürt kardeşimi ikna edemeyeceğimin farkındaydım. Keşke bu mektubu daha önce kaleme alıp, daha kısa zamanda netleştirseydim aklımdakileri. Ancak eleştirilerim daha ziyade Kürt meselesi konusunda söylem tarzımıza ve pratiğimize olacak.

Kürt halkına insan temelli bakmıyoruz
Sizin aracılığınızla olabilirse, Türkiye’nin tüm yurtsever, ilerici, aydın insanlarına seslenmek isterim. Bir yurtsever nasıl olur da insan sever olmaz? Ne yazık ki yüzyılı aşkındır, emperyalist boyunduruk altında, ulus devletlerin parçalanması için kirli politikaların oynandığı, kin ve nefretle harmanlandığı, etnik ve mezhepsel kıyımların yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz; bizzat bulunduğumuz coğrafya oyunların-planların muhatabıdır. Ancak beni en çok üzen, bu çelişmelerini gördüğüne inandığım insanların dahi Kürt halkına karşı samimiyetsizliğidir. Yaptığımız kardeşlik vurgusu çok yerinde, fakat Türkler Kürtlerin ağabeyi değildir. Çoğu zaman bu noktada üstenci tavır aldığımızı, kardeş sevgisini samimi olarak yüreğimizde hissetmediğimizi, dilimizde bir söyleme dönüştüğünü gözlemliyorum. Hatta bir söylem bile olamadığını… Kürt halkına insan temelli değil, bir anlamda politika temelli bakıyoruz. Onların sıkıntısıyla, acısıyla, sevinciyle kendimizi birleştirmiyoruz. Partide Kürt meselesine kafa yoran birkaç insanın değil; tüm üyelerin üzerinde düşündüğü, meseleyi ele aldığı bir tartışma ortamını yaratmamız gereklidir.

Partimizin tavrı dışardan
Partimizin Kürt halkının taleplerine karşı daha duyarlı olması ve özel çalışmalar yapması gerektiğini düşünüyorum. Tavrımız dışarıdandır, söylemlerimiz Kürtler tarafından benimsenmemektedir çünkü temassız bir şekilde dile getirilmektedir. Özellikle Batı’ya yoğun göç etmiş, yerleşmiş olan nüfusa daha fazla kafa çevirmemiz gerektiğini, kültürel bunalmışlıklarını ve sosyoekonomik düzeylerini teorize etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yıllarca doğuda yaşamış, maddi sıkıntılar içinde hayat sürmüş Kürt halkı, toprağını terk etmektedir. Toprak ağalığı, topraksızlık gerçekten ciddi sorunlar fakat, ben eminim ki artık buraya gelen köylüye, sana orada toprak vereceğiz, desek de geri dönmez. Dolayısıyla bir anlamda sınırların belirgin bir şekilde bölünmesi fikri Batı’ya göç eden Kürtler tarafından kabul görmemektedir. Burada biraz da yıların ezilmişliğinin yarattığı bir psikoloji, “Türkiye’nin Batısını Türklere bırakacak kadar saf mıyız?” tarzında Doğu’nun geri kalmış ekonomik yapısına mahkûm olma korkusu olduğunu söyleyebilirim. Devlete olan güvensizlik, Kürtlerin tüm yaşamını şekillendiriyor. Eksen sınırların değişmesi; bu şekilde bir bölünme ekseni değil. O yüzden mevcut süreçte eksenin daha çok Kürtlere demokratik hak ve özgürlüklerin tanınmasına kaydığını ve Türkiye’ye yayılmış Kürt nüfusunun bu söylemlerle, açılımlarla birleştirildiğini görüyorum.

İslami vurgular nereye varacak
Yıllardır silahlı direniş gösteren PKK, sözde barış sürecinde aslında kendilerini lanetleyen, bu harekette kendinin temsil edilmediğini düşünen Kürt çevrelerini de artık “savaşçı” kimliğini yıkmaya çalışarak, “silahlar sustu, barış konuşuluyor” diyerek tekrar kazanmaya ve birleştirmeye çalışıyor. İçerisinde olduğum için yakından gözlemlediğim önemli bir nokta da, son iki yıldır PKK-BDP içerisinde; daha dindar eğilimleri olan, AKP’nin oy çoğunluğunu aldığı Doğu illerinde-ilçelerinde güçlenmek için kendilerinin de halkın dinsel duyarlılığını paylaşmalarını gerektiğini tartışmaları oldu. İmralı görüşmelerinde ve son dönem BDP’nin yükselen değerde yapmış olduğu İslami vurgular tabloyu resmediyor. PKK-BDP önümüzdeki süreçte çevresini daha çok harekete geçirmek için çalışacak gibi görünüyor. Abdullah Öcalan’ın bu konuda, Ankara’da büyük bir konferans düzenlemesi ve sürecin sonuna kadar aktif çalışmalar yapan, toplantılar düzenleyen bir oluşumun kurulması yönünde önerileri var. Tahminim “Halkların Demokratik Kongresi” adı altındaki yapıyı, sürece aktif katmaları…

“Kürtçe eğitim dili olur mu” sorusuna tepkiliyim
i>Değerli Başkanım, bana önümüzdeki süreçte en zor görünen; anlamsızlaştırılmış, çarpıtılmış, içi boşaltılmış kavramların tekrar içini doldurmak ve benimsetmek. Millet kavramı böyle, şu an için. Furkan’ın tespitine hak veriyorum; ben de Kürt halkının mevcut durumda “Türk milleti” sözleriyle bütünleşebileceğini göremiyorum. Burada en büyük eksikliklerden biri de yanılıyorsam düzeltin, bizdedir. Kürt halkına karşı tavrımız milletleşme adına çok zayıf kalmıştır. Diyarbakır’daki dostlarımızın çıkardığı bir dergi var, adı “Arjin”. Benim kuzenlerimden birinin adı aynı zamanda. Bir de yeni kardeşi doğdu, yirmi günlük, ona da “Jiyan” adını bıraktık. Düşünüyorum, bana Kürtçe isim bırakamamış babamın, şu an kuzenlerime bu isimleri koyabildiğimizdeki sevincine mani olabilir miyim? Olamam, olmak da istemem. Daha ileri olduğu için değil fakat ben de onların inkarcılıkta yaşadıkları sıkıntıları inkar edemem. Sanırım şu koşular altında sizin kaleme aldığınız, “Kürtçe eğitim dili olur mu? Kürtçe hukuk dili olur mu?” yazılarınıza tepki duymam da bu yüzden. İnanın, ben bu söylemlerle kimseyi ikna edemem ve aksine partiye karşı Kürtler tarafından daha çok tepki topluyoruz.
Halk kendi dilini kullanmak istiyor Doğu Abi. Kürtlerin ezici çoğunluğu bunu isterken hâlâ “Kürtçe Ticaret Kanunu yazılamaz, imkânsız” demek o hassasiyeti, yarayı daha fazla kaşımaktan başka bir işe yaramıyor. Eğer, Ankara’yı ele geçirdikten sonra, bölünmeye dur diyecek ve ekonomik temelde yapacağımız devrimle Kürtleri özgürleştireceksek, yani bir anlamda erteliyorsak çözümü; bu bizim yine de bugün Kürt meselesiyle ilgili hata yapmamızı ya da daha az hassasiyetle yaklaşmamızı gerektirmez. Hatta bugün atacağımız her adım gelecekte yapacaklarımızın birer provası olacaktır. Kendi niteliksel birikimimize duyduğumuz güvenle yaklaşalım istiyorum halkımıza. “Yazılamaz” sözünüzü ister istemez samimiyetsiz buluyorum. “Yazılırsa biz yazarız” diyesim geliyor. Kurulacak Batı Asya Birliği’nde Kürtçenin de özgür olduğu, baskının olmadığı tarihin akışıyla, kaybedeceksek kimliklerimizi kaybedelim istiyorum. Ancak Kürtçe dilinin yetersiz olduğu konusunda size katılamıyorum. Buradan savunmak çözüm değildir. İleride hekim olduğumda, kliniğime gelen Kürt bir vatandaşın Türkçe hizmet almak zorunda kaldığını, mahcup olduğunu görmek istemem.
Doğu Abi, çok uzun oldu, biriktirmişim içimdekileri. Ama okuyacağınıza inanıyorum. Çünkü biz sınav dönemlerimizde bile kütüphanede mola verince hep birlikte Aydınlık’ı açıp sizin yazılarınızı okuyoruz, tartışıyoruz.
Sevgi ve saygılarımla.