Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanan “Kürt Koridoru”ndaki cepheleşmeyi bu köşede birkaç kez yazdık. En son 7 ve 8 Kasım 2012 günlü yazılara bir kez daha bakılması iyi olur. “Kürt Koridoru” kavramı Amerikalılara ait. Çünkü projenin sahibi onlar.
“Kürt Koridoru”ndaki cepheleşme, Aydınlık’ta şema olarak da canlandırılsın istemiştik. Ama Aydınlık yapmadı.
Stratejik mevzilenmeler
Oysa “Kürt Koridoru”nda karşı karşıya gelen güçlerin yerli yerinde görülmesi, stratejik önem taşıyor. Yalnız Ön Asya’daki gelişmeleri değil, dünyanın geleceğini etkileyen bir cepheleşmedir bu. Orada yapılacak hata, yığınakta hata olur ve hiç kimse ilerde dizlerini döverek o hatanın sonuçlarından kurtulamaz.
Hele İran’ın Irak’ın kuzeyinde “Kürdistan” kurulmasına izin vermeyeceğini belli etmesinden sonra süreç, daha da nâzik bir aşamaya girdi.
İran’ın ardından Irak hükümetinin kararlılığını gördük. Bağdat’ın Malikî yönetimi, Dicle Ordusu’nu kurdu; Irak’ın toprak bütünlüğünü gerekirse silahla sağlama konusundaki tutumu ciddiye alınmalıdır. Sağlar da!
Beşar Esad yönetimi, zaten ABD’nin ve işbirlikçilerinin Suriye’yi bölmesine karşı canla başla savaşıyor.
Kürt örgütleri de ayrışıyor
Bu ortamda Kürt örgütleri arasında da, her ülkenin bölücüleri ile birlikten yana olanlar arasında ayrışma görüldü. ABD bölüyor, bölge ülkeleri ise birleştiriyor. Saflaşma bu eksende.
Irak Cumhurbaşkanı Talabanî ve Kuzey Irak’taki Goran Hareketi lideri Mustafa Noşirevan, Irak’ın bütünlüğünden yana bir konumlanma içine girdiler. PKK ise, Barzani ile birlikte Irak’a karşı mevzilendi.
PKK’nın Suriye kolu olan PYD, zaten Suriye’deki en bölücü örgüt. Hatta Esad karşıtları arasında Suriye’nin bölünmesinden yana en kararlı tavrı sergiliyor. Esad’a karşı savaşan Arap örgütleri, nesnel olarak bölünmeye hizmet etmekle birlikte, hiç olmazsa söylemde ülkenin birliğinden yana olduklarını belirtiyorlar. Süreç, bölünme noktasına gelecek olursa, birçoğu saf değiştirecektir. O nedenle bu örgütlerin saflaşmada “oynak” bir konumda durduklarına işaret etmiştik.
AKP’de “Kürt Koridoru” yarılması
ABD işbirlikçisi cephede asıl bölünen, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimidir. Suriye’nin direncinden sonra İran ve Rusya etkenleri, AKP iktidarını çatırdatıyor. Yarılma kaçınılmazdır; anlatmıştık.
ABD, Türkiye’nin İran’dan doğal gaz ve petrol almasını engellemek için, altınla ödeme yapılmasına yasak getirmeye kalktı. Önce Zafer Çağlayan ve Taner Yıldız, ardından Tayyip Erdoğan bu dayatmanın kabul edilemeyeceğini açıkladılar ve Rusya ile yılda 100 Milyar dolarlık ticaret hacmini hedefleyen sözleşmeler bağladılar. Öte yandan PKK denetimindeki BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak için harekete geçtiler.
Abdullah Gül grubu ise, İran, Rusya ve PKK politikalarında ABD’ye sadakati en büyük koz olarak görüyor. Tayip Erdoğan’ı ABD fermanıyla vurma çizgisinde yürüyor. Buna Sözleşmeli Personel Çizgisi diyebiliriz. Sözleşmeli Personel’in siyasal müttefikleri de boy göstermektedirler. İlerde o konuya da gireriz.
“Kürt Koridoru’nda genel manzara
Bütün bu gelişmeler ışığında “Kürt Koridoru”ndaki cepheleşmede şu manzara şimdi daha açık görülüyor:
“Kürt Koridoru”nda Cepheleşme
ABD’nin Bölücüler Cephesi Bölge Ülkelerinin Birlik Cephesi
ABD Suriye
İsrail İran
Barzani Irak
PKK-PYD Lübnan
Abdullah Gül-Fethullah Gülen grubu Filistin
Tayip Erdoğan AKP’si (oynak) Türkiye’nin millî güçleri
Suriye muhalefeti Rusya
Suudi Arabistan-Katar Çin Halk Cumhuriyeti
ABD’nin İran’a cevap hamlesi
İran ve Irak’ın Kukla Kürdistan’ı bozma kararlılığına karşı, ABD İran’a uygulattığı ambargoyu ağırlaştırma girişimiyle cevap verdi. Ve Türkiye’nin İran’a altınla ödemede bulunmasını yasaklayacağını ilan etti.
Milliyet’te Güngör Uras, ayrıca Yeni Çağ ve Taraf gazeteleri bu konuda üst üste bilgilendirici haberler yaptılar. Aydınlık, geç kaldı. Oysa bu konuda en güçlü duyarlık Aydınlık’tan beklenirdi.
Vatan savaşındayız
Aydınlık yönetimi “Kürt Koridoru”ndaki saflaşma konusunda berrak bir görüntü vermiyor. Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki cepheleşmeyi sisler içinde ne kadar görebilirse, o kadar görüyor. O nedenle gelen haberlerin doğruluğunu değerlendiremiyor ve okuyucunun görüş alanına sis bombaları dahi atabiliyor.
Köşe yazılarında kuşkusuz özgürlük olmalı ve var. Bu, Aydınlık’ın üstünlüğüdür. Ancak haberlerde stratejik cepheleşmeyi bulandıran başlıklar ve alt başlıklar tehlikelidir. Çünkü biz vatan savaşındayız. Ve Türkiye devrimi, bu cepheleşmeden boy veriyor.
İran’ın uyarılarını algılayanlar ve algılamayanlar
Aydınlık, şunu görmeli ve okuyucularına duyurmalıydı: İran, Kuzey Irak’ta kukla Kürdistan’ın resmileşmesine izin vermeyeceğine dair kararlılığı eylem aşamasına getirirken, elbette herkesi uyaracaktır. Talabani ve Mustafa Noşirevan bu uyarıları algılamamışlardır. Barzani ve PKK’nin ise İran’ın “ayağınızı denk alın” ihtarlarıyla karşılaşacakları açıktır. Bu, nasıl ve nerde olur, haber işte budur.
En iyi öğretmen yanlışlarımızdır
Bu konuda Aydınlık’ta Rafet Ballı’nın çok aydınlatıcı haberleri çıktı. 2 Aralık 2012 günlü “Karayılan İran’da” başlıklı haber ise Aydınlık’ın çok hatalı üst başlığı nedeniyle emperyalizme karşı cephe tutan herkesi rahatsız etti.
Burada hata, doğrudan doğruya Aydınlık yönetiminindir. Aydınlık, böyle bir görüşme olduysa, ancak Kuzey Irak’a ilişkin sert bir ihtar amacıyla yapılabileceğini görmeliydi.
Kürt Koridoru’ndaki cepheleşmeyi hakkını vererek tablolar halinde yayınlamayan Aydınlık, kafasındaki bulanıklığın bedelini nasıl olsa ödeyecektir.
İran Büyükelçiliği’nin haberin hemen ertesi günü yolladığı aydınlatıcı açıklama, Aydınlık’ın berraklaşması için dostça bir yardımdır. Ama Aydınlık, o çok önemli açıklamayı küçücük yayınlayarak hatadan öğrenme fırsatını iyi kullanmadı.
Unutmayalım en iyi öğretmen, yaptığımız yanlışlardır. Yanlışımızı görmek istemezsek, daha büyük yanlışlar kaçınılmazdır ve Aydınlık’a güvenenler bunu kesinlikle kabul etmezler.
Çok dikkatli incelemeliyiz
Aydınlık, İran Büyükelçiliği’nin o aydınlatıcı açıklamasını küçücük verince, Rota köşesinde o açıklamaya yer vermek bir görev oldu.
Başta Aydınlık yönetimi ve biz Aydınlık köşe yazarları olarak, İran Büyükelçiliği’nin açıklamasını çok dikkatli incelemeliyiz:
“İran’ın dış politika doktrininde, terörist faaliyetlerin desteklenmesine hiçbir şekilde yer yoktur. İran İslam Cumhuriyeti, terörist eylemlerle mücadelede her türlü işbirliğine sürekli destek vermiştir ve Türkiye Cumhuriyeti ile bu alanda yakın işbirliğine sahiptir. Ülkeler arasında bölgesel ve uluslararası bazı konularda görüş ayrılığı olması doğaldır. İran ve Türkiye, kökleri tarihe uzanan ikili ilişkilerinin herhangi bir nedenle zedelenmesine asla izin vermeyecektir. Dolayısıyla bu tür asılsız haberler, zihinleri karıştırmaktan ve kötümser bir hava oluşturmaktan başka hiçbir getirisi olmayan haberlerdir.”
Doğruluğu ve içtenliği konusunda kuşku nedeni yok
Bu açıklamanın doğruluğu ve içtenliği konusunda en küçük kuşkum yok. Aydınlık’ın o yanlış başlığını okuduğum zaman da bunu hücre arkadaşlarım M. Bedri Gültekin ve Erkan Önsel’e belirttim.
İran Büyükelçiliği’nin duyarlı davranıp hemen açıklama yollamasına Aydınlık yönetimi ve biz Aydınlık yazarları sevinçle teşekkürler etmeliyiz.
Açıklamanın özellikle “Dolayısıyla” diye başlayan son cümlesini Aydınlık yönetimi olarak 10 kez okumalı ve büyüterek duvara asmalıyız. Çünkü o uyarı, önümüzdeki süreçte çok lazım olacaktır.
Tekrar vurguluyorum: Vatan savaşı veriyoruz ve Ulus Meydanı’na sorumluyuz.