Ben de, Prof. Fatih Hilmioğlu ve Mehmet Perinçek gibi Diyanet Takvimi’nin tiryakisiyim. Bizdeki 2011 takvimi, farketmiyor. Çünkü asıl bilgilendirme arka sayfada.
2 Şubat 2011 tarihli yaprağın arkasında “Cennet ve Cennetin Nimetleri” başlığı altında şu bilgileri okuyoruz:
“Yüce Allah inanan ve rızasına uygun işler yapan kullarına ebediyen kalacakları Cenneti vaat etmiştir. (Bakara, 2/25)
“Kur’an’da Adn, Firdevs, Me’vâ ve Naîm gibi değişik adlarla anılan Cennet bahçelerinde akla hayale gelmeyen nimetlerin olduğu belirtilir. (Kâf, 50/35) Cennet bahçeleri yemyeşildir. (Rahmân, 55/54) Bahçelerin altından ırmaklar akar. (Râ’d, 13/35) Orada saraylar ve köşkler vardır. (Tevbe, 9/72) Köşklerin bahçelerinde ağaçlar, meyveler, rengârenk çiçekler bulunur. (Rahmân, 55/48)
“Cennette mü’minler, inci ve altın süslemeli ipek elbiseler içinde (Hac, 22/23)tahtlarda otururlar, (Kehf, 18/31) gölgeleri hiç eksik olmayan ağaçların dalları altında, yemişlere erişirler. (İnsan, 76/14) Uşaklar onlara şerbet, (Sâffât, 37/45-46) meyve ve kızarmış kuş eti ikram ederler. (Vâkı’a, 56/17-21) Fakat onlar bilirler ki, bu nimetlerden daha güzeli, Allah’ın sevgisini kazanmış olmaktır. (Tevbe, 9/72)”
CENNETTEKİ 7. YÜZYIL
Eğer bu çeviri doğruysa, Vâkı’a sūresinin 17-21. âyetlerinden öğreniyoruz ki, vâd edilen cennette “uşaklar” hizmet etmektedir.
Cennetin efendilerin ve uşakların olmadığı sınıfsız bir toplum olması umut edilirken, orada da eşitliğin olmadığı ve hatta feodal çağa özgü sınıfların bulunduğu anlaşılıyor. Başka deyişle, 7. yüzyılın dünyasındaki insan ilişkileri cennette de varolmaya devam ediyor.
DİN ÂLİMLERİNE SORULAR
Bilmiyorum, İslâm âlimleri şu soruya ne cevap vermişlerdir:
Cennetteki bu “uşaklar” kimlerdir?
Dünyada uşak olup da cennete mazhar olan kullar mı, yoksa cennete gidenler yeniden efendi ve uşak diye sınıflara mı bölünecektir?
Veya cehennemlik olanlardan bazıları cennete uşak olarak mı gönderilecektir?
Cennette uşaklar yerine robotlar, “şerbet, meyve ve kızarmış kuş eti ikram etselerdi”, daha çağdaş bir çözüm olmaz mıydı?
Uşakların bulunduğu bir cenneti kabul edemeyenlerin bu soruları sormaları olağan karşılanmalıdır.
EFENDİ OLMAK DA BİR CEZA DEĞİL Mİ?
Kaldı ki benim gibiler efendi sınıfından olmayı da reddediyorlar ve uşak olmak kadar efendi olmayı da bir eziyet olarak görmektedirler.
Cennette efendi ve uşakların bulunması, insanlık adına bütün hayâl ve özlemlerin çökmesidir; içinden çıkılmaz bir düş kırıklığıdır.
İnsanlık binlerce yıldır, ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin, efendi ve uşağın bulunmadığı bir toplumu özlerken, uşakların hizmet ettiği bir cennet vaadiyle karşı karşıyadır.
Bu durumda kimilerinin, cehennemde hiç olmazsa eşitlik var, orada efendi-uşak ayrımı bulunmuyor, herkes eşit olarak yanıyor gibi düşüncelere kapılmaları da önlenemez.
9 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA
UŞAKLI CENNET EĞİTİMİ
Merâmımız başkadır. Biz konuyu 4+4+4’e getirmek istiyoruz.
9 yaşındaki bir çocuğun Diyanet Takvimi’nin dünya görüşüyle yetiştirilmesi durumunda, bizleri nelerin beklediğini zihnimizde canlandıralım. Toplumumuzda özgür düşünce, sorgulama, hakikati arama ve bilimsel araştırma yeteneği hangi sorunlarla karşılaşacaktır, biraz düşünelim istedik.
MUSTAFA CELÂLETTİN PAŞA’NIN
SULTAN ABDÜLAZİZ’E ARZI
Türk Devrimi, dünya ile din arasındaki ilişkiyi daha Meşrutiyetler öncesinde, Abdülaziz zamanında çözmeye başlamıştı. Paşa, Sultan Abdülaziz’e yazdığı mektubunda Türk Devriminin laiklik ilkesini 150 yıl önce en olgun içeriğiyle dile getirmişti:
“Din, ezelî gerçekler arasında durup kalmazsa, yani dünya işlerine karışırsa hepimizi öldürür ve kendi de ölür.” (Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-2 Din ve Allah, Geliştirilmiş 6. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2007, s. 276)
Mustafa Celâlettin Paşa’nın 1860’lı yıllardaki laiklik tanımı, Kemalist Devrim tanımı olmuş ve Atatürk zamanında CHP Programı’na girmiştir.
ANAYASALARIMIZIN DEMİRBAŞI
Laiklik, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Yalnız devlet ve siyaset işleri değil, hukuk, ekonomi, kültür, eğitim alanları da din kurallarına dayandırılamaz. Din, yalnız siyasete değil, toplumun hiçbir alanına karışmayacaktır. Hiç kimse “devletin ve toplumun temel düzenlerini din kurallarına dayandırma amacıyla dini kullanamaz”. (Anayasa, 24/4).
Bütün anayasalarımızın demirbaşı olan bu hüküm, yalnız devlete değil, herkese bu sorumluluğu yüklemektedir. “Kimse” diye başlayan maddenin emri, devlet organlarından bireye kadar herkesi kapsamaktadır.
Bugün geldiğimiz yerde bakıyoruz, devlet ve toplum hayatının düzenlenmesinde din kuralları tartışılmaz kaynak olarak kabul görmektedir.
4+4+4= UŞAK RUHLU KUŞAKLAR YETİŞTİRMEK
Eğitim ve öğretime getirilmek istenen 4+4+4 düzenlemesi, toplumu daha çocuk yaşta dinsel ağın içine hapsetme planında çok önemli bir hamledir.
Amaçları, “cennette de efendiler ve uşaklar olacak mı” sorusunu insanlığın zihninden silmek, uşak ruhlu kuşaklar yetiştirmektir.
“HEPİMİZİ ÖLDÜRÜR VE KENDİSİ DE ÖLÜR”
Amaçları üçe kapattıkları komisyonları ve rüşvetleri İsviçre bankalarına yatıracakları, parmaklarına 50 milyarlık yüzükler takacakları bir nizamı insanların beynine çivilemektir. O nizamdan bu dünyada da kurtuluş olmadığı inancını küçük beyinlere çakmaktır.
Mustafa Celâlettin Paşa, 150 yıl öncesinden uyarmaktadır:
“Din dünya işlerine karışırsa, hepimizi öldürür ve kendisi de ölür.”