İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:24 OCAK’IN KOMİSYONCU KÜLTÜRÜ VE 24 OCAK’TA VURULAN FEDAİ KÜLTÜRÜ

24 Ocak ve sopası,“Türkiye’nin pazarlanması”,Komisyonlar İsviçre bankalarına,
Komisyoncu edebiyatının telefon konuşmaları,Irak, Libya, Kıbrıs ve Suriye’nin satış komisyonu, Bitirilmek istenen fedai kültürü,Yeni ahlakın reklamı,24 Ocak 1980’den 24 Ocak 1993’e
Tarih:

24 Ocak ve sopası,“Türkiye’nin pazarlanması”,Komisyonlar İsviçre bankalarına,
Komisyoncu edebiyatının telefon konuşmaları,Irak, Libya, Kıbrıs ve Suriye’nin satış komisyonu, Bitirilmek istenen fedai kültürü,Yeni ahlakın reklamı,24 Ocak 1980’den 24 Ocak 1993’e

Son zamanların en çarpıcı haberini Aydınlık dışındaki gazeteler yazmadı. BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3. Ulusal Enerji Verimliliği Fuarı’nda, Vestel, Koç, Siemens ve Bosh gibi beyaz eşya firmalarının indirim kampanyasını duyurduktan sonra, ön sırada oturan patronlara “Ben de komisyonumu isterim” dedi (Aydınlık, 14 Ocak 2012).

24 Ocak ve sopası
Türkiye ekonomisi ve siyasetinin geldiği yeri belirleyen bu haber için, 24 Ocak gününü bekledim. Çünkü iktidar sahiplerinin komisyoncuya dönüşmesi süreci 24 Ocak 1980 kararıyla başladı.
12 Eylül rejimi, 24 Ocak ekonomisinin sopasıydı.
24 Ocak ve 12 Eylül’ün çocukları ise, Turgut Özal, Tansu Çiller, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’dır.
Neoliberalizmin dünya ekonomisiyle bütünleşme programı, milli ekonomiyi tasfiye ederken, milli devleti ve milli devletin siyaset adamını da bitirdi. Başlangıç, 12 Eylül ekonomisinin patronu, Turgut Özal’dır.

“Türkiye’nin pazarlanması”
Bütün arşivleri didik didik edin, Turgut Özal’a kadar kamuoyu önünde “şakayla” da olsa, komisyon reklamı yapan bir siyaset adamı bulamazsınız. Bu, Türkiye’nin yeni siyaset kültürüdür. Siyasetçi, artık komisyoncudur.
Tayyip Erdoğan, 24 Ocak’ın ikiz kardeşi olan “Ilımlı İslam”ın “yenilikçi” lideri olarak iktidar koltuğuna oturtulduktan hemen sonra, “Türkiye’yi pazarlıyorum” diye görevini ilan etmişti.

Komisyonlar İsviçre bankalarına
“Türkiye’yi pazarlama”nın kuşkusuz bir komisyonu vardı. Onu da ABD Büyükelçisinin kendi Dışişleri Bakanlığına yolladığı kriptolardan öğrendik. Wikileaks’e düşen bilgi, artık rejimin sıradan olayı olarak kabul edilmesi gereken bir komisyon haberiydi. Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 gizli hesabının bulunduğu ABD tarafından saptanmıştı. Buradan bir kez daha anladık ki, komisyoncuların bankaları, İsviçre’deydi.

Komisyoncu edebiyatının telefon konuşmaları
Sonra Deniz Yıldırım’ın yönetimindeki Aydınlık dergisi, komisyoncu kültürünün edebiyatını yansıtan telefon görüşmelerini yayınladı. Tayyip Erdoğan, kamu makamlarının bazı uygulamaları karşılığında, telefon arkadaşına, “Üçe kapatın” talimatı veriyordu. Tarih, Nisan 2004.
İsviçre bankalarındaki birikimlerin hangi yöntemlerle yaratıldığını yansıtan örnek bir 24 Ocak olayı böylece kayıtlara geçmişti.
Tayyip Erdoğan, “Üçe kapattığının” hesabını hala vermiş değil.

Irak, Libya, Kıbrıs ve Suriye’nin satış komisyonu
Türkiye’nin pazarlanması süreci, iç pazarın ve KİT’lerin yabancılara teslim edilmesinden sonra bugün 2/B yasasıyla ormanların satışına gelmiş dayanmıştır.
Bu pazarlama misyonu, “küreselleşme” çağında milli çerçeve içinde kalamazdı. Görev, aslında Türkiye’den önce, Irak’ın satışıyla başlamıştı. Derken Libya’nın satışına iştirak geldi ve şimdi de büyük komisyon, Suriye ihalesinde.
Ne bitmez satış ve ne bitmez komisyonmuş!

Bitirilmek istenen fedai kültürü
Kıbrıs’ın satışı “Rauf Denktaş’ı bitirme” operasyonlarına, Annan Planı ve Halk oylaması tertiplerine rağmen tamamlanamadı.
Recep Tayyip Erdoğan, M. Ali Talat’a, Denktaş için, “O bitmiştir, o bitmiştir” derken, yalnız siyasal bir savaşın hedefini değil, kendi kültür programını da açıklıyordu.
Komisyoncu kültürü, 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte milli bağımsızlığın fedai kültürüne karşı bir savaş açmıştır.
Bu savaş, o yıllardan beri utanmazca yürütülmüştür.

Yeni ahlakın reklamı
Turgut Özal, “Benim memurum işini bilir” derken, neoliberalizmin ezdiği insanlara vaat ettiği çözümü açıklıyordu. Postmodern dönemde, komisyonculuk, sıcak para acenteliği, borsa vurgunculuğu, hortumculuk, faizcilik, tarikat rantçılığı ve rüşvet; artık yükselen değerler olmuştu.
Bu, yeni ahlak, kamuoyu önünde, herkesin gözlerine bakılarak, alenen reklam edilecekti. Hem de en yüksek kürsülerden. Ve iş adamları bu komisyoncu kültürünün reklamlarını “gülüşerek” izleyeceklerdi.

24 Ocak 1980’den
24 Ocak 1993’e
Fedai kültürünün temsilcileri ise, vurulacak, kırılacak, gömülecekti.
24 Ocak, neoliberalizmin dünya ekonomisiyle bütünleşme programının ilan tarihi değildir.
Aynı zamanda fedai kültürünün savaşçısı Uğur Mumcu kardeşimin, 55 yıllık arkadaşımın katledilmesinin tarihidir.
24 Ocak 1980’de başlayan süreç, bir başka 24 Ocak günü (1993) bombasını Uğur Mumcu’nun arabasına yerleştirmiş; hemen arkasından da Org. Eşref Bitlis’in uçağını düşürmüştür (17 Şubat 1993).