İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Tugay Şen:“AZİZ KOCAOĞLU VE BERABERİNDEKİLER, İZMİR’İ DEĞİL AÇILIMCILARI TEMSİL EDECEKLERDİR”

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Tugay Şen, bugün yazılı bir açıklama yaparak 23 Mayı s 2013’te İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun başkanlığında 200 kişilik bir heyetin Diyarbakır’a yapacağı ziyaret hakkında değe...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Tugay Şen, bugün yazılı bir açıklama yaparak 23 Mayı s 2013’te İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun başkanlığında 200 kişilik bir heyetin Diyarbakır’a yapacağı ziyaret hakkında değerlendirmelerde bulundu. Şen’in açıklaması şöyle:

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu başkanlığında belediye başkanlarından, meclis üyelerinden, işadamı örgütleri ve bazı kurum temsilcilerinden oluşan heyet 23 Mayıs 2013 (yarın) Diyarbakır’da olacak.
Aziz Kocaoğlu, ziyaretlerinin ülkemizde “kalıcı barışın sağlanmasına” hizmet edeceğini açıklamıştır. Oysa bu ziyaret, Tayyip Erdoğan-Abdullan Öcalan eliyle ABD’nin patronajında yürütülen “açılım” sürecinden başka bir şeye hizmet etmeyecektir.
Sayın Kocaoğlu’nu 22 Nisan 2013’te yaptığımız basın toplantısıyla uyarmış ve bu ziyareti iptal etmesi çağrısında bulunmuştuk. Ancak bu çağrımız yeterli olmadığı gibi; Sayın Kocaoğlu bize “konuyu genel siyaset malzemesi yapmak isteyenlere çok yazık” yanıtını vermiştir. Oysa bu ziyaretin tam anlamıyla siyasal olduğunu herkes bilmektedir. Türkiye’de sözde “barış” adıyla yürütülen sürecin kapsamı dışında bu ziyaretin değerlendirilmesi mümkün değildir.

AKP-PKK İTTİFAKININ “BARIŞ” PLANINI REYHANLI’DA GÖRDÜK
ABD’nin patronluğunda AKP-PKK ittifakının uygulamaya koyduğu sözde “barış” planı kanlı bir senaryodur. Türkiye’nin komşularıyla savaşa sokulması ve içeride de iç çatışmalara sürüklenmesi amaçlanmaktadır. Bu senaryonun sonuçlarını Reyhanlı’da çok sayıda yurttaşımızı yitirdiğimiz patlamalarda görmeye başladık.
AKP ve PKK’ya Suriye, İran ve Irak’ın üzerine Türkiye’yi sürme görevinin verildiği aşikarken; bu süreçten “kalıcı barış” değil, kalıcı kaos, kan ve bölünme çıkar.

BU HEYET, İZMİRLİLERİ TEMSİL EDEMEZ
İzmirlileri ve tüm milletimizi “açılım” sürecine ikna etmek için görevlendirilen akil adamlar başarılı olamamışlardır. Akil adamların milletin aklını temsil edemediği her gün açıkça gözükmektedir.
Yarın Diyarbakır’a gidecek heyet de, İzmirlileri temsil edemez. Çünkü İzmirliler, barış soslu bölünme sürecine kanmayacaktır. Kanmayacaklarını da her ortamda göstermektedirler.
Aziz Kocaoğlu’nun oluşturduğu heyette AKP’li belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri yer alıyor. Yine aynı heyette AKP’nin yandaşı MÜSİAD’in ve Fethullahçı işadamı örgütlerinin yöneticileri bulunuyor. Sayın Kocaoğlu, gerçek barışın ve kardeşliğin AKP’yle ve Fethullahçılarla birlikte sağlanamayacağını bilmelidir.
Sıtkı Şükürer de bu heyettedir. İzmir’in yurtseverliğinden, Atatürk’e bağlılığından “köksüz İzmir” diyerek şikayet ve hakaret eden Sıtkı Şükürer mi İzmir’i Diyarbakır’da temsil edecek?

AZİZ KOCAOĞLU, “64. AKİL ADAM” AÇIKLAMASINA YANIT VERMEYECEK Mİ?
Aziz Kocaoğlu’nun eski danışmanı olan AKP İzmir Milletvekili İlknur Denizli, Kocaoğlu için “Sayın Başkan 64. Akil adamımız olmuştur” dedi. Sayın Kocaoğlu, bu açıklamaya bir yanıt vermeyecek mi?
İlknur Denizli’nin açıklaması bile tek başına, Aziz Kocaoğlu başkanlığındaki heyetin neden Diyarbakır’a gitmemesi gerektiğini göstermektedir.
Aziz Kocaoğlu, Nisan ayında katıldığı Fatih Altaylı’nın “Teke Tek” programında “Akil insanları kendiniz seçerseniz olmaz. CHP ne yapacak?” demişti.
Bizde o zaman Sayın Kocaoğlu’na sormuştuk. Şimdi aynı soruyu yineliyoruz.
CHP’ye Tayyip Erdoğan’dan öneri gelseydi böyle bir heyete isim önerecekler miydi?
Ya da CHP, kendisini önerse Aziz Kocaoğlu akil adamlar heyetinde yer alacak mıydı?
Zaten AKP Milletvekili Denizli, kendisini 64. Akil adam olarak ilan etmiş bulunuyor.

BU HEYETTE YER ALARAK TÜRKİYE VE İZMİR SAVUNULAMAZ
Bu heyette yer alanları da duyduğumuz sorumluluk gereğince uyarıyoruz. Sözde “barış” gafletine düşerek veya yerel hedefler peşinde koşarak Türkiye’yi ve İzmir’i savunamazsınız.
Bu heyette yer almayı kabul etmeyen Menderes Belediye Başkanı Ergun Özgün ve Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu’nu tebrik ederiz.

Ayrıca basın açıklamamıza ek olarak İşçi Partisi İzmir Kültür-Sanat Merkezi yöneticilerinden değerli yazarımız Hidayet Karakuş’un Aziz Kocaoğlu’na yazdığı ve neden bu heyette yer alma teklifini reddettiğini açıkladığı açık mektubunu basınımızın dikkatine sunuyoruz.

Yazar - Şair Hidayet Karakuş'un Aziz Kocaoğlu'na yazdığı mektup:

SAYIN KOCAOĞLU’NA MEKTUP!
20 Mayıs 2013
Sayın Başkan, 15.05.2013 günü, özel kaleminizden Pınar Hanım aradı. 23 Mayıs 2013’ta sizin başkanlığınızda 150 kişilik bir öbeğin Diyarbakır’a gideceğini, beni de çağırdığınızı iletti. Sağ olun! Çağrınıza uyamayacağım.
Gidecek kişilerin toplumun kanaat önderleri olduğunu, Bademler Tiyatrosu’nun da götürüleceğini öğrendim.
Öncelikle emperyalizmin uydurduğu bu “kanaat önderleri” sözünden son derece rahatsız olduğumu belirtmeliyim. Ne demek kanaat önderi? Toplumu yönlendirebilecek gücü, etkisi olan insan mı? Yoksa bir gizli tarikatın, bir anlayışın, bir partinin itirazsız benimsediği bir kişilik mi? Madem kanaat önderleri çözecek sorunları, meclise ne gerek var o zaman?
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarının eşit olduğuna inanırım. Ben bilime inanırım, bu nedenle uzmanlığın önemli olduğunu bilirim. Sorunların çözümünde siyasal, toplumsal, fiziksel yöntemlerini işletilmesi gerektiğini düşünürüm. Bu yolların hiçbiri iktidarca düşünülmemekte, kendi uydurdukları ya da kendilerine fısıldanan kavramlarla toplumu biçimlendirmeye çalışmaktadırlar. Bugün kanaat önderi olarak ortaya sürülen ‘akil adamlar’ın neyi ne kadar çözdükleri, çözecekleri hiç belli değil.‘Akiller’ öne sürüldükleri konuda uzman değiller. Ayrıca doğuda kanaat önderi sayılan ‘mele’ denilen mollaların tarih boyunca hangi ulusal ya da uluslar arası sorunu çözdüklerinin hiçbir örneğini bilmiyorum.
Ben ne ‘akil’im, ne ‘mele’. Bu nedenle de çağrınıza katılmayacağım.
Siz de, ben de 68 kuşağındanız. 68 Kuşağının en önemli ilkesi Mustafa Kemal’in “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözünde ortaya çıkan ilkedir: Tam Bağımsız Türkiye.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan bu ülküyle yürümediler mi darağacına?
Böyleyken emperyalizmin kucağında oturup bağımsızlık düşü gören, emperyalizmi değil Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman belleyip otuz yıla yakın zamandır çocuklarımızı öldüren katillerin savunucularının “açılım” adına ellerini sıkmaya gelemem.
Emperyalizmin ülkemizdeki taşeronlarının Büyük Ortadoğu Tasarısını allayıp pullayıp Türk toplumunu uyutmak için kullandıklarını siz de biliyorsunuz.
Kürt kardeşlerimiz için savaşanlar gerçekten onları seviyorlarsa Türkiye Cumhuriyeti’nden Toprak Reformu istesinler. Kendilerini yüz yıllardır sömüren ağalara, şeyhlere karşı savaşsınlar. Türkiye Cumhuriyeti’nden okul istesinler, hastane istesinler. İnsan gibi yaşamanın temel koşullarının Kürt kardeşlerimiz için de sağlanmasını istesinler. Yalnızca Kürtçe’yi önceleyerek kendilerine her olanağı sağlayan bir Cumhuriyet’in kuyusunu kazmasınlar.
Kürtçe’nin resmi dil olması ülkenin bölünmesinin en önemli adımı olacaktır. Kürt kardeşlerimizin Kürtçeyi öğrenmeleri, öğrenmek istemeleri ayrı şey; Kürtçe’nin okullarda, mahkemelerde, resmi dairelerde kullanılma zorunluluğu ayrı şeydir. Bir devletin tek dili olur. Bütün ulus devletler tek dille vardırlar.
68 Kuşağı Mustafa Kemal’in ülküsünü savunurken ülkemizin sorunlarına sınıfsal açıdan da bakıyordu. Toprak işgalleri, işçilerle dayanışma, köylülerin haklarını savunmalar bu nedenle olmamış mıydı?
Tam Bağımsızlığın modası geçtiğini söyleyenler sizce de hep emperyalizme hizmet etmiyorlar mı? Başkalarının kucağında oturarak bağımsız olunabilir, bağımsız kalınabilir mi?
Ülkeyi kana bulayan insanların destekçileri sizi karşılamayacak mı Diyarbakır’da? “Apo’ya özgürlük” diye bağıran belediye başkanları, milletvekilleriyle buluştuğunuzda, PKK bayrakları altında konuşmak zorunda kalmayacak mısınız? Türk Bayrağını orada göremediğinizde ne duyumsayacaksınız?
İstiklal Marşı’na, bayrağımıza saygı göstermeyenlerin elini sıkmaya yüreğiniz nasıl dayanacak?
Bu “açılım” ABD ile kol kola yürüyen AB emperyalizminin açılımıdır. Bu barış açılımı değil, bölme parçalama açılımıdır. Bunun Sevr’i yeniden canlandırmak olduğunu Mısır’daki Sağır Sultan biliyor artık. Siz ülkeyi bölmek için bin bir hile peşindeki tasarı sahiplerinin konuğu olmayı içinize sindirebilecek misiniz?
Sayın Başkan, aklı olan hiç kimse barışa karşı çıkmaz, çıkamaz. Ancak barışın koşulları, olmazsa olmazları vardır. Barışın temeli hukuktur. Bütün yasalar, herkese eşit uygulanır; topluma karşı, insana karşı, ülkeye karşı suç işleyenler cezalarını çeker; komşularla Atatürk’ün kurduğu barış ortamı yeniden kurulur; o zaman ülkemize barış gelir. Bağımsız bir ülke Kürtçe’yi de kendi içinde çözer.
Başkalarının içişlerine karışmak, uluslararası hukuka aykırı değil midir? Komşuların içişlerine karışan, ülkemizi Suriye bataklığına sürüklemek isteyen bu iktidar sahiplerinin hangi elini sıkabilirsiniz? Yurdunu savunan her insan yurtseverdir, kahramandır. Bugün kahraman olan Esad mıdır, Erdoğan mı?
Sayın Başkan, ben ne ‘akil’im, ne divane! Ne kanaat önderiyim, ne ‘mele’! Yalnızca yurdumuzun üstündeki kara bulutların ancak Tam Bağımsız bir ülke olduğunda dağılacağına inanırım. Dünya değişti teranelerinin sahipleri, bu değişimin emperyalizmin istemlerine göre olduğunu gizleyenlerdir.
Bizim görevimiz küreselleşme denilen bu emperyalist tuzağa karşı çıkmak, sömürgenlere karşı ilk Kurtuluş Savaşı veren bir ulusun çocukları olarak bugün de aynı tutkuyla ülkemizin geleceğini kurmak için bütün düşünce ayrılıklarını bir yana iterek bir araya gelmek, yeniden kurtulmak zorundayız.
Ulusallığı savunan gerçek yurtseverleri faşistlikle suçlayan ‘ileri demokratların’ da bilmesi gereken şey; faşizmi iyi öğrenmeleridir. Faşizm, sermayenin kanlı diktatörlüğüyse onların desteklediği, ülkede her türlü özgürlüğü biber gazıyla, copla, tekmeyle, düzmece yargıyla bastırmaya çalışan güce ne diyeceğiz?
Sayın Başkan, Diyarbakır’a bu koşullarda gitmeyin. ‘Açılım’ın parçası olmak yerine sorunların çözümü için gerçek yurtseverlerin sesine sesinizi katın! Sizin geçmişinize de, İzmir için verdiğiniz uğraşlara da yakışan budur!
Saygıyla.
HİDAYET KARAKUŞ