İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray:YENİ YÖK YASA TASLAĞI DA, ODTÜ'YE SALDIRI DA, AYNI OPERASYONUN PARÇALARIDIR!

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Koray, ODTÜ öğrencilerine karşı girişilen polis saldırılarını değerlendirerek, bu saldırıların anayasa ile uyumu aramayan “YÖK Yasa Taslağı”nın aynı operasyonun parçalar

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semih Koray, ODTÜ öğrencilerine karşı girişilen polis saldırılarını değerlendirerek, bu saldırıların anayasa ile uyumu aramayan “YÖK Yasa Taslağı”nın aynı operasyonun parçaları olduğunu söyledi. Hükümet yanlısı bazı rektörlerin açıklamalarının bilim adına utanç verici olduğunu belirten Koray, açıklamasında şunları söyledi:

Tayyip Erdoğan, “Düşman”ı ilan etmiştir
Karşıdevrimin üniversiteye, bilime ve sanata tahammülü yoktur. Bir ülkede başbakan sıfatını taşıyan birinin o ülkenin başkentindeki bir üniversiteye gitmeden önce binlerce polisin üniversite yerleşkesini işgal etmesi ve protesto gösterisi olacak diye öğrencilere saldırıya geçmesi, üniversiteye, bilime ve öğrenci gençliğe karşı bir savaş ilanıdır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, öğrencisi, öğretim elemanları ve yöneticileriyle bu saldırıya karşı durmaktadır. Türkiye'nin gençliği, bilim dünyası ve Aydınlanma yanlısı bütün toplumsal güçleri, bu direnişe destek vermiştir ve vermeye devam etmektedir. Tayyip Erdoğan, “Böyle üniversite, böyle öğrenci, böyle öğretim üyesi, böyle yönetici bize lazım değil” diyerek, yok edilmesi hedeflenen “düşman”ın kim olduğunu açıkça ilan etmiştir.

Bilim adına utanç verici bildiriler
İlk ve ortaöğretimde dönüşümden sonra gündeme getirilen “Yükseköğretim Yasa Taslağı Önerisi”, karşıdevrime “lazım gelen” türden bir “üniversite”, “bilim”, “öğretim üyesi” ve “öğrenci” oluşturma projesidir. YÖK ve rektörleri aracılığıyla üniversite üstünde kurulan denetim yetmemiş, “mütevelli heyetleri”, “üniversite konseyleri” adı altında, yakından ve doğrudan denetimin aracı olarak gündeme getirilmiştir. YÖK’ün “lazım gelen” türden rektörlerinin, ODTÜ’ye yapılan saldırıya ilişkin öğrencileri suçlayan aynı kalemden çıkmış bildirileri art arda yayınlamaları, üniversite ve bilim adına utanç vericidir. İster Göktürk – 2, ister bilim adına gerçekleştirilen başka herhangi bir ilerleme olsun, bunun onuru, Tayyip Erdoğan’lara değil, ülkemizin bilim topluluğuna aittir. Göktürk – 2’nin atılış töreninin yapıldığı kuruluşun saldırıya uğrayan ODTÜ yerleşkesinde yer alması, kuşkusuz bir rastlantı sonucu değildir.

Anayasa ile “uyum aramayan” YÖK Taslağı
YÖK, hazırladığı taslakta “Anayasa ile uyum”un aranmadığını, taslağın “Anayasa'nın değiştirileceği varsayımı” altında düzenlendiğini ifade etmektedir. Meşruiyeti Anayasa'dan kaynaklanmayan ve Anayasa ile bağlı olmayan hiçbir devlet kurumu olamaz. “Anayasa'yla uyum” yerine “iktidarla uyum”u “anayasası” haline getirmiş olan YÖK, yok hükmündedir ve bir “Anayasa'yı Çiğneme Örgütü”ne dönüşmüştür. Atatürk'ü unutan ve üniversitelerimize unutturmayı kendine görev edinen, Anayasa'ya aykırı biçimde “özel üniversite”lerin kurulmasını ve yabancı üniversitelerin ülkemizde şube açmasını “yasa taslağı”na dahil eden YÖK, anayasal suç işlemektedir.

Üniversiteler şirket yapılmak isteniyor
“Üniversiteler, şirket; üniversite konseyleri, şirket yönetim kurulu; rektörler, CEO; dekan ve bölüm başkanları, departman şefi; öğretim üyeleri, üretim personeli; öğrenciler ve üniversiteye üretim siparişi verenler, müşteri; performans ölçütü de, edilen kâr ve müşteri memnuniyeti” olarak tanımlandığında, YÖK'ün yasa taslağı önerisi özetlenmiş olur. Kimin kimi hangi ölçüte göre atayacağı ya da seçeceği, ücretlerin kim tarafından nasıl belirleneceği ve denetimin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin kurallar da bu özetten kolaylıkla türetilebilir.

Bu tasarı yasalaşırsa ne olacak?
Bu yasa taslağının önerdiği işleyiş gerçekleştirildiği takdirde:
 Bilim, piyasanın uyarılarına tepki veren ve sipariş üstüne üretim yapan edilgen bir etkinliğe indirgenerek, öncü ve yol gösterici rolünü bütünüyle yitirecektir.
 Esas getirileri dolaylı ve görece daha uzun erimli olan bilimsel etkinliklerin planlanması ve buna uygun bir bilim gücünün yetiştirilmesi olanaksız hale gelecektir.
 Bilginin doğru olması yerine para getirmesi ölçütü geçirilince, alıcısı olan her bilgi , ister doğru ister sahte olsun, makbul hale gelecektir.
 Bulguları sadece kendi dar alanında geçerli teknik nitelikte bir etkinliğe indirgenmiş bir bilim, hayatı aydınlatma ve en gerçek yol gösterici olma işlevini yitirecek, yaşamın geniş alanları bilim dışına terk edilmiş olacaktır.

Bu bilim yaklaşımı, Emperyalizm'in ve Ortaçağ'ın üstünde uzlaştıkları ve Tayyip Erdoğan'lara “lazım gelen” bilim anlayışıdır. YÖK'ün yasa taslağı önerisine temel alınan “Yeni Bir YÖK Yasası'na Doğru” başlıklı metinde,“üniversitelerin farklı bilim anlayışlarının bir arada var olmasına izin veren bir ortam”a sahip olmasının hedeflendiği ifade edilmektedir. Bir arada var olması istenenler, “Darwin'in evrimi” ile “yaratılış kuramı”, bilimin öncüleriyle Said-i Nursi'dir. Hatta bu suretle bazı üniversitelerimizin “seçim” yaparak, Darwin'i ve bilimin beğenmedikleri başka öncülerini reddetmeleri ve böylelikle “ileri demokrasi”nin eşi görülmemiş yeni örneklerini vermeleri imkan dahiline girecektir.

Türkiye’nin devrimci enerjisi, bu saldırıyı püskürtecektir
Bizim Cumhuriyetimizin harcı, bilim ve sanatla yoğrulmuştur. Duvara dayanmış olan karşıdevrimin gücü, ne bilimi, ne de sanatı alt etmeye yeter. Bu saldırıya karşı durmak, sadece öğrencisi, araştırma görevlisi, öğretim üyesi ve bütün bileşenleriyle üniversitelerimizin değil, Türkiye'den yana olan herkesin görevidir. Bu görev, Atatürk'te birleşmenin gereğidir. Ülkemizin her geçen gün daha büyük bir güçle açığa çıkmakta olan devrimci enerjisi, bu saldırıyı geriye püskürtecektir. Ülkemizde üniversite ve bilimi düşman gören bütün iktidarlar hüsrana uğramıştır. Biz, İşçi Partisi olarak, vatandan ve emekten yana olan bütün güçleri üniversiteye, bilime ve sanata, yani ülkemizin geleceğine birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.