İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Arslan Kılıç:Millet, emperyalizme Atatürk’e ve Deniz’e sarılarak yanıt veriyor!

Devrimci gençlik önderi Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan idamlarının yıldönümünde İstanbul'da düzenlenen kitlesel açıklama ile anıldılar. İşçi Partisi, 68'liler Birliği, TGB, CHP'nin aralarında bulunduğu çok sayıda örgütün katıldığı anma toplantısında ...

Tarih:

Devrimci gençlik önderi Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan idamlarının yıldönümünde İstanbul'da düzenlenen kitlesel açıklama ile anıldılar. İşçi Partisi, 68'liler Birliği, TGB, CHP'nin aralarında bulunduğu çok sayıda örgütün katıldığı anma toplantısında İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Arslan Kılıç da bir konuşma yaptı. Kılıç'ın konuşması şöyle;

DENİZ GEZMİŞ’İ MİLLİ KAHRAMAN HALİNE GETİREN SÜREÇ
Sadece sol’un değil milletin kahramanı
Deniz Gezmiş son 15 yıl içinde, giderek kitleselleşen bir sevgi ve sempatiyle, Türkiye’nin milli kahramanlarından biri oldu.

Bugün artık idam yıldönümlerinde Deniz’ler Türkiye’nin hemen her yerinde anılıyor. Anma etkinlikleri kitlesel eylemlere dönüşüyor. Ama daha da önemlisi, bu etkinliklere artık, 1990’lı yılların ortalarına kadar olduğu gibi, sadece küçük sol örgüt ve gruplar değil; CHP’lisiyle, ADD’lisiyle DSP’lisiyle, sol’un bütün renk ve çeşitlerinden insanlar ve kuruluşlar katılıyor ve destek veriyorlar. Hatta artık sadece sol görüşten insanlar da değil, dindarıyla, milliyetçisiyle, muhafazakârıyla, sağ siyasi eğilimlerden insanlar da Deniz Gezmiş’e saygı ve sempati duyuyorlar. Her siyasi düşünceden on binlerce gencin evinin duvarını Deniz Gezmiş posterleri süslüyor. Her yıldönümünde Deniz’leri anmak için Türkiye’nin her yerinde toplantılar düzenleniyor, yürüyüşler yapılıyor.

Oysa, 1970’lerde, 80’lerde ve hatta 90’ların ortasına kadar, hem de Deniz’lerin acısı ve anıları taze iken, anma etkinliklerine, değil CHP’lisi, dindarı, milliyetçisi, muhafazakârı; sosyalist iddialı sol grup ve örgütlerin hepsi de katılmazdı. Örneğin, Türkiye’nin önündeki devrimci adımın “Sosyalist Devrim” olduğunu savunanlar “MDD’ci” diye; AB’ci ve küreselleşmeci “enternasyonalist” ve Kürt milliyetçiliği kuyrukçusu neosolun çeşitli kesimleri “ulusalcı” ve “Kemalist” diye, Deniz Gezmiş anmalarından uzak dururlardı.

2010’ların Türkiye’sinde ise, Deniz Gezmiş’in, bırakalım sol’u, her siyasi eğilimden yurttaşların sevgilisi ve kahramanı olması, dostun düşmanın kabul ettiği somut bir olgudur.

Türkiye’ye yeniden Sevr ve Ortaçağ dayatılması
Peki nedir 2000’lerin Türkiye’sinde Deniz Gezmiş’i sağcı solcu demeden milyonlarca insanın gözünde kahraman haline getiren etkenler?

İkisi nesnel ve dünyanın ve Türkiye’nin 2001’den sonra içine girdiği sürece ilişkin, biri de öznel ve Deniz’lerin devrimciliğinin temel çizgilerinin oluşturduğu üç etkenden söz etmek gerekir.

Nesnel etkenlerden başlayalım.

Emperyalist kapitalizmin 1990’larda ilan ettiği “Küreselleşme” programı, başta Türkiye olmak üzere, gelişen ve ezilen dünya ülkelerine sömürgeleşmeyi, etnik ve mezhepsel temelde parçalanmayı, toplam olarak milletsizleşmeyi ve devletsizleşmeyi dayattı. Bu dayatma 2000’lerde, Türkiye’de ve bölge ülkelerinde, BOP planı şeklinde ve operasyonel olarak gündeme geldi. Millet, sağcısı ve solcuyla, küreselleşme programı ve BOP ile içine itildiği süreci etinde kemiğinde duymaya başladı.

İkincisi, sağcısı solcusuyla sistem siyasi partileri ve sistem içi siyasetler, bu talan ve yıkım sürecinin bir parçası oldular. Türkiye devlet ve toplum olarak, ABD ve AB’den dayatılan “Küreselleşme” programlarıyla ekonomik, siyasi, askeri, toplumsal ve kültürel bakımdan çözülüyor ve dağılıyorken, derece derece, bu çözülme ve dağılmanın suç ortaklığını yaptılar.

İşte bu koşullarda, milletin bilincinde yeniden ulusal bağımsızlıkçılık ve ulusal kurtuluş kıvılcımları çakmaya başladı. Dayatılan yeni Sevr’e karşı koymak için yeniden bir Atatürk birleştiriciliği ve devrimciliğine ihtiyaç olduğu düşüncesi, öncülerden başlayarak toplum içinde gelişmeye ve yaygınlaşmaya başladı.

Millet Atatürk’e ve Deniz’e sarılarak yanıt veriyor
Deniz Gezmiş kısa süren militan devrimcilik yaşamında, milletin bilincinde oluşan bu eğilim ve talebe seslenen siyasi çizgi izlemişti.

TİP ve FKF içinde 1967’de ortaya çıkan saflaşmada, Türkiye’nin önündeki devrimci adımın MDD, yani Kemalist Devrimi tamamlamak olduğunu savunanlar içinde yer almıştı. 1968’deki “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü”nün önderlerindendi. Son mektubuna ve idam sehpasının altına kadar, çağımızda bilimsel sosyalistliğin öncülünün, ezilen milletlerin emperyalizme karşı milli bağımsızlık mücadelelerini savunmak olduğunu dile getirmişti.

Deniz Gezmiş aynı zamanda, “Tam bağımsız ve demokratik Türkiye” hedefine ancak bir devrimle ulaşılacağına inanan bir devrimciydi. Bu yüzden, çağımızın en devrimci ideolojisini (bilimsel sosyalizmi) benimsemişti. Türkiye’yi yeniden Kemalist Devrim yörüngesine oturtabilmenin ancak yeni (ve bu kez emekçi sınıfların başat roller oynayacağı) bir devrimle mümkün olacağını söylüyordu. Devrimi zafere ulaştırmak için, milletin emperyalizm ve işbirlikçileriyle çelişmesi olan bütün kesimlerini birleştirecek bir programı ve siyasi çizgiyi savunuyordu.

Deniz Gezmiş’in devrimciliğinin bu temel özellikleri, onu, 2000’lerde milli uyanış yaşamaya başlayan milletin kahramanı haline getiren öznel etken oldu.
2000’lerde Deniz Gezmiş’i Atatürk’le birlikte milletin elinde bayraklaştıran, Türkiye’nin 2000’lerde ve AKP iktidarı altında yaşadığı tehlikenin boyutları, milletteki milli uyanışı tetikledi ve o milli devrimci uyanış Deniz Gezmiş’te tarihsel sembolünü buldu.

Kısacası, 2000’lerle birlikte yaşanan süreç Türk milletine yeniden devrimi dayatmaktadır. Deniz Gezmiş ise, Türk milletinin devrim ihtiyacına yanıt veren bir devrim şehididir. Deniz Gezmiş’i 2000’lerde Atatürk devrimciliğinin simgesi bir milli kahraman haline getiren süreç, milletin gittikçe büyüyen kesiminin devrimden başka bir çıkış yolunu görmemeye başladığı süreçtir.

Milletler, her zor dönemlerinde, esarete, gericiliğe ve işgalciye karşı tarihlerindeki kahramanlara sarılarak, onlardan cesaret alarak direnmişler ve mücadele etmişlerdir. 20. yüzyılın başında sömürgeleşme ve esaret zincirini kırmış Türk milleti de, emperyalizmin yüzyılın sonunda dayattığı yeniden sömürgeleşme ve esaret şartlarına, Mustafa Kemal’lerine, Mehmet Akif’lerine, Nazım Hikmet’lerine ve Deniz Gezmiş’lerine sarılarak direnmekte ve devrime yürümektedir.

Türk halkı yeniden devrim isteğiyle mücadele sahnesine çıkarken, “muhtaç olduğu” bilinci ve kudreti Deniz’lerde buluyor.

Deniz’i bayraklaştıran halk ve sömüren sahte sol
Milletin devrimi ve Deniz Gezmiş’in devrimciliğini keşfetmesi, devrim düşmanlarını da harekete geçirdi. Büyüyen devrim ve Deniz Gezmiş sevgisini cepheden karşı çıkarak önleyemeyeceğini anlayan sistemin efendileri, çareyi, tıpkı Atatürk’e ve Atatürkçülük’e yaptıkları gibi, Deniz Gezmiş devrimciliğinin de içini boşaltıp onu başkalaştırmakta, sistem için kabul edilir hale getirmekte buldular.

Bu konudaki aletleri ise, sol’un ve devrimciliğin içini boşattıkları her alanda olduğu gibi, yine neosol ve mandacı sol oldu.

Küreselleşme sürecinde önce “insan haklarıcılık” üzerinden AB’nin, sonra da AB üzerinden Batıcı Kürt milliyetçiliğinin kuyruğu altına sığınan mandacı sol ve neosol, Deniz Gezmiş’i millete öncelikle, her türlü devlete ve devlete otoriteye baş kaldırmış bir anarşist olarak sunmaktadır. Sunulan “otorite ve devlet düşmanı Deniz Gezmiş” görünümünün altından ise, esas olarak ezilen milletlerin devletlerine düşman Deniz Gezmiş portresi çıkmaktadır. “Demokrasi” aşığı her kılıktan neosol, imal ettikleri “anarşist” Deniz Gezmiş’i ikinci adımda, aslında baş düşmanları Atatürk, CHP, BAAS, Nasır, Nehru, Saddam, Kaddafi, Esat gibi “diktatörler” ve “diktatörlükler” olan “demokrasi” şehidi bir liberal kılığına sokmaktadır. Bunun ardından ise, Deniz Gezmiş’in, Şeyh Sait, Seyit Rıza, İskilipli Atıf Hoca gibi “demokrasi şehitleri” ile birlikte, onların posterleri altında anılması gelmektedir.

Batıcı ve bölücü Kürt milliyetçiliğinin kuyruğunda sürüklenen nesol’un, bu 6 Mayıs’tan başlayarak, “barış süreci”ne uygun bir Deniz Gezmiş; hatta “Akilllerin abisi” olan bir Deniz Gezmiş imal edeceğini söylemek kehanet değildir.

Gittikçe mandacılaşan neosol, kısa ömrünün her günü emperyalizme karşı mücadele ile geçmiş ve sonuna kadar devrimci kalmış Deniz Gezmiş’i, neresinden baksanız yüzü sonunda emperyalizmin “demokrasi” merkezlerine döndürülmüş bir heykele dönüştürürken, aynı zamanda milletin ona karşı büyüyen sevgi ve sempatisinden rant çıkarmayı da elden bırakmamaktadır.

Neosol, ABD ve AB ihracatı “insan haklarıcılık”ı amentü haline getirerek Batıcı Kürt milliyetçiliği ve Batıcı İslamcılıkla kol kola, daha doğrusu onların kuyruğunda “demokrasi” mücadelesi verme sürecinde, büyük itibar kaybına, sol içi meşruiyet kaybına uğradı. Yaptıkları kuyrukçuluğu bir meziyet olarak sunmada “ödediklerini” iddia ettikleri “bedel”e, bu itibar ve meşruiyet kaybı da dâhildir. Neosol, “insan haklarıcı” sosyalistlik ve Batıcı Kürt milliyetçiliği kuyrukçuluğu ile uğradığı itibar ve meşruiyet kaybını, Deniz Gezmiş rantı ile önlemeye çalışmaktadır.

Neosolun Deniz Gezmiş rantı toplaması, siyasi alanla sınırlı değil. Bunların en döküntüleri “Deniz Gezmiş anısı” satarak para ve şöhret rantı elde ediyor. Kimisi “Deniz’le uzuneşek oynarken” kitabı yazıp satıyor. Kimileri, Deniz Gezmiş devrimciliğinin yeminli düşmanları ile ortaklaşa senaryolar yazarak, bol paralı danışmanlıklar yaparak, holding TV’lerine “Hatırla Sevgili” türü “Deniz Gezmiş dizileri” hazırlıyor.

Türkiye’nin içine girdiği ve Deniz’i milletin elinde bayraklaştıran süreç, birinci gelişmeyi daha büyütürken, Deniz’i rantçı takımın elinden de kurtaracaktır.