İşçi Partisi, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin uğradığı haksızlıklara karşı yargı yoluna başvurdu!

*Yunan vetosu sonucu verilmemesi sebebiyle uğranılan zararların tazmini için Lüksemburg’da dava açtık.
*Haksız vize uygulamasının hesabını da, yine Lüksemburg’da açtığımız ayrı bir davayla soruyoruz.
*AB sürecine derhal son verecek ve Gümrük Birliği’nden ç

Tarih:

*Yunan vetosu sonucu verilmemesi sebebiyle uğranılan zararların tazmini için Lüksemburg’da dava açtık.
*Haksız vize uygulamasının hesabını da, yine Lüksemburg’da açtığımız ayrı bir davayla soruyoruz.
*AB sürecine derhal son verecek ve Gümrük Birliği’nden çıkacağız.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Avukat Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu başkanlığındaki Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosu ile birlikte 20 Temmuz 2007 Cuma günü İP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi.
Perinçek, Avrupa’nın söz verdiği mali yardımları veto eden Yunanistan’ın aleyhine ve serbest dolaşım hakkını Türk vatandaşlarına kullandırmayah haksız vize uygulamasına karşı Lüksemburg’da iki ayrı dava açtıklarını ifade etti. Perinçek ve Sarıibrahimoğlu özetle şunları söylediler:

İşçi Partisi olarak; Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye vermeyi taahhüt ettiği mali yardımların, Yunan vetosu sonucu verilmemesi sebebiyle uğranılan zararların tazmini için Lüksemburg’da dava açtık. Yıllardan beri hükümetlerin üyesi olmak için can attığı Avrupa Birliği’nin, Türkiye’ye verdiği ekonomik zararların hesabını sormak üzere Avrupa İlk Derece Mahkemesi’ne 16 Temmuz 2007 Pazartesi günü itibariyle başvurmuş bulunuyoruz.

AB yanlısı hükümetler Avrupa Birliği’nin dayattığı reformları sorgulamadan bir bir yerine getirirken, bunun karşılığında AB, yükümlülüklerini yerine getirmemiş ve taahhüt ettiği yardımları Yunan vetosu bahanesiyle vermemiştir. Türkiye bu haklarının takipçisi olmamıştır. 20 yılı aşkın bir süredir bütün hükümetler ve tüm muhalefet partileri, bu gerçeğin farkında oldukları halde, hiçbiri bu zararların hesabını sormaya cesaret edememiştir. Biz, İşçi Partisi olarak, Türk ekonomisinin mahrum kaldığı bu mali yardımların hesabını sormayı, AB ülkelerinin ikiyüzlülüğünü açığa çıkarmayı ve bu süreçte iktidar olan parti ve hükümetlerin AB karşısındaki teslimiyetçi çizgisini teşhir etmeyi gerekli gördük. Bu kapsamda, pozisyonlarını teşhir etmek amacıyla davamızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun da lehimize müdahale etmeleri gerektiğini vurguladık ve talepte bulunduk.

Haksız vize uygulamasına karşı dava
Haklarımızı ararken mali yardımlar konusuyla da yetinmedik. Avrupa Birliği üye ülkeleri tarafından yürütülen haksız vize uygulamasının hesabını da, yine Lüksemburg’da aynı tarihte açtığımız ayrı bir davayla soruyoruz. Türkiye’ye, Ankara Anlaşması’na aykırı bir biçimde “imtiyazlı ortaklık” gömleğini giydirmeye çalışan Fransa’ya karşı bu davayı açtık. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının, işçi ya da serbest meslek sahibi kişiler olarak AB üye ülkelerinde haksız durumda kalmaya zorlanmaları kabul edilemez. Bu durum, eşitliğe aykırıdır. Pek çok vatandaşımız, işçilerimiz serbest dolaşım hakkına sahip oldukları halde, vize kuyruklarında beklemekte ve olumsuz cevaplarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Avrupa’ya açılmaları engellenen Türk işçileri ve işverenleri, bu haklı davamızın kazanılması halinde AB ülkelerine vizesiz seyahat edebileceklerdir.

Türkiye artık bu konularda sessiz kalmamalı, sahip olduğu hakların bilincine varmalı ve bu hakları sonuna kadar savunmalıdır. Biz İşçi Partisi olarak; Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosu’nun uluslararası alandaki başarılı deneyimleri kılavuzluğunda bu davaya sahip çıktık, haklarımızı alana kadar da geri çekilmeye niyetimiz yoktur.

AB’ye Hayır! Gümrük Birliği’nden çıkacağız.
AB konusunda İşçi Partisi’nin duruşu nettir. Ülkemizi ve milletimizi bölen, ekonomimizi çökerten, bizi devletsiz bırakmak isteyen AB sürecine derhal son verecek ve Gümrük Birliği’nden çıkacağız. Ancak, her alanda bu süreç devam ederken anlaşmalarla sağlanmış haklarımızı da savunacağız.

Davalarımızla ilgili hukuki ve teknik bilgiyi Avukatımız Sayın Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu verecektir.

Av. Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu:
AB Türkiye’ye çifte standart uygulamaktadır!

*Avrupa İlk Derece Mahkemesi’nde açmış olduğumuz davayla ülkemizin uğradığı maddi zararların tazminini Yunanistan’dan talep etmekteyiz.
* İkinci davamızın esasını, Avrupa Birliği’nin temel ilkelerinden biri olan serbest dolaşım hakkı ve bu hakkın Türk vatandaşlarına kullandırılmaması oluşturmaktadır.

1963 Ankara Antlaşması ile, Türkiye-Avrupa Birliği arasında ekonomik işbirliğinin gerçekleştirilmesi amacıyla bir Ortaklık kurulmuş ve 1/ 95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile de Gümrük Birliği kabul edilmiştir. Ancak; Avrupa Birliği, Ankara Antlaşması ve ekleri ile 1/ 95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemiştir. Türk kamuoyu, 40 yılı aşkın süredir ne yazık ki bu hukuki gerçeklerden habersizdir. Biz, ülkemizin haklarını aramak adına; bu davaların açılması gerektiğini, tüm siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine bildirdik; ancak ortada böyle bir hukuki gerçek olmasına rağmen AB’den hesap sormaya kimse yanaşmadı.

Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosu olarak; toplumun tüm kesimlerini, medya enstrümanlarını da kullanarak sürekli bir biçimde bilgilendirdik, eylem birliği önerdik, ne var ki bilgi, vizyon ve yürek isteyen bu işi kendimiz üstlenmek zorunda kaldık. Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosu’nun bu girişimine destek veren tek parti, İşçi Partisi oldu.

Bu noktada davalarımızı neye dayandırdığımızı açıklamak durumundayız. Bilindiği üzere, bütün anlaşmalarda iki tarafın da karşılıklı hak ve yükümlülükleri vardır. Taraflardan biri, yükümlülüklerini yerine getirmez ise; bu kez mahkemeye müracaat edilir ve zarar giderilmeye çalışılır. Her iki davamızın da esasını bu oluşturmaktadır. Zira, Avrupa Birliği Türkiye’yi, diğer üye adaylarıyla aynı çerçeve içinde, aynı iyi niyetle ve aynı objektif ölçülerde değerlendirmemiştir ve değerlendirmemeye de devam etmektedir.

AB Türkiye’ye çifte standart uygulamaktadır. Bilindiği üzere Ankara Antlaşması ve Gümrük Birliği uyarınca, Türkiye’ye mali yardımlar yapılması öngörülmüştür. Ancak AB, taahhüt etmiş olmasına rağmen, Türk sanayiinin kalkındırılması ve rekabetin arttırılması için verilmesi gereken maddi yardımların çok önemli bir kısmını bugüne kadar yapmamıştır. AB, anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmezken özellikle de Yunan vetolarının arkasına sığınmıştır.

Türkiye’ye taahhüt edilen yardımların Yunanistan tarafından veto edilmesi, Avrupa Birliği Hukuku’na tamamıyla aykırıdır. Çünkü; Ankara Antlaşması ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Avrupa Toplulukları Kurucu Antlaşması kapsamında akdedilmiştir ve bu çerçevede Avrupa Birliği Hukuku’nun ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Kaldı ki Yunanistan, AB’ye üyelik başvuruları sırasında, Türkiye’ye hiçbir şekilde zarar vermeyeceğini, aleyhinde eylemlerde bulunmayacağını deklare etmiştir. Bu deklarasyonu, Avrupa Birliği Konsey ve Komisyonu da onaylamıştır ve Yunanistan üyeliğinin AB-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkilemeyeceği sözünü vermişlerdir. Yunanistan bu deklarasyonu hiçe sayarak, Türkiye’yi ekonomik zorluklara sürüklemiştir. Bu da yetmezmiş gibi Yunanistan, Türkiye-AET Ortaklık Konseyi’nin Türkiye’ye özel yardım yapılması amacıyla 2/80 sayılı kararıyla ilgili olarak başlatılan girişimi dava etmiştir. Ancak, Yunanistan’ın ülkemiz aleyhine açtığı bu dava Avrupa Toplulukları Adalet Divanı tarafından kabul görmemiş ve mali yardımların tamamıyla AB Hukuku kapsamında yapıldığı açık ve net bir biçimde ortaya çıkmıştır.

Türkiye, veto edilen mali yardımlardan ve Avrupa Yatırım Bankası’ndan alınamayan kredilerin sadece bir kısmından dolayı, yaklaşık 1.925 milyar Avro maddi zarara uğramıştır. Türk ekonomisinin bu yardımların alınamamasından doğan mağduriyeti, ülkemizi bir kredi batağına sürüklemiştir. Yunanistan tarafından veto edilen tüm bu mali yardımlar ve günümüze kadar işlemiş olan faizleri, alınamayan Avrupa Yatırım Bankası kredileri ve taahhütlerin yerine getirilmemesinden kaynaklanan diğer tüm zararların miktarı 20 Milyar Avro gibi bir rakama ulaşmaktadır.

Birinci davamızın esası budur. Avrupa İlk Derece Mahkemesi’nde açmış olduğumuz bu davayla ülkemizin uğradığı maddi zararların tazminini Yunanistan’dan talep etmekteyiz.

İkinci davamızın esasını ise, Avrupa Birliği’nin temel ilkelerinden biri olan serbest dolaşım hakkı ve bu hakkın Türk vatandaşlarına kullandırılmaması oluşturmaktadır.

1963 tarihli Ankara Anlaşması ve Katma Protokolü gereğince; 1986 yılı itibariyle iş gücünün serbest dolaşımı hakkının yürürlüğe girmesi gerektiğinden, Türk işgücünün Avrupa’daki serbest dolaşımı yasal olarak verilmiş ve onaylanmış bir haktır. Türkiye’nin varolan bu yasal hakkının, AB üye ülkeleri tarafından kullandırılmamasına Avrupa Birliği kurumları göz yummaktadır. Kaldı ki; serbest dolaşım hakkı Avrupa Adalet Divanı’nın çeşitli kararlarında da hukuken onaylanmıştır. Türkiye’ye verilmiş olan bu hakkın uygulanmaması, maddi ve manevi zararlara sebep olmaktadır.

Türkiye’den, bir AB ülkesine hizmet sunmak üzere gelen kişilere vizenin kaldırılması zorunluluğu vardır. Ancak, ilgili kamu kurumları tarafından vize uygulaması, AB üye ülkelerinin yasal hakkıymış gibi görülmekte ve bu uygulamanın kaldırılması adına hiçbir girişimde bulunulmamaktadır. Uygulanan vize sınırlamaları, Türk vatandaşlarının, özellikle işadamları ve işçilerin faaliyette bulunmalarını engellemekte, Avrupa ülkelerinde ihalelere, anlaşmalara, toplantılara katılımını zorlaşmaktadır. İşte bu uygulamaya göz yuman Avrupa Konseyi ve Komisyonu’na karşı açtığımız bu davamızda haksız vize uygulamasının iptalini ve ülkemizin uğradığı zararların tazminini talep etmekteyiz.

Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosu ve İşçi Partisi’nin iş birliği sonucu, Türkiye’nin yıllardır aranmayan hukuki haklarını Avrupa İlk Derece Mahkemesi önünde aranacaktır. Bu, Türkiye açısından hukuki ve siyasal anlamda somut ve aktif bir adımdır.