“Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle
Çocuklarımıza Türkçe okutmak,
öğretmek, sevdirmek onlara
dünyanın en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini
güzel şey
büyük şey.
Fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cephede
daha büyük
daha güzel.
Biliyorum
iş bölümünden bahsedeceksin
Fakat, Ankara’da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek,
haksız ve hazin bir iş bölümü.
Öyle günler yaşıyoruz ki,
ben bir iş yapabildim diyebilmek için
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.”
Köy Enstitülerini, eğitim dünyasına armağan etmişti bu Cumhuriyet. Bir yıldız
gibi kaymasını ne acıdır ki seyrettik. Daha da acısı, 60 yılı aşkın bir süredir, 17
Nisanlarda Köy Enstitülerine hep ağıt yaktık. Tarihte 17 devlet kurmakla övünürüz.
16 sının da yıkılmasını seyrettiğimizi unutarak. Ve 17 nci Türk Devleti olan, Türkiye
Cumhuriyetinin yıkılmasını da. Hem de kendi ellerimizle teslim ettiğimiz insanlarca.
Orta çağa uyarlanmış “Made in USA” markalı bu yıkım, şiirlerimizi, şarkılarımızı,
türkülerimizi, yarınlarımızı elimizden alıp, paramparça etmeye kurgulanmıştır.
Zaman seyretme zamanı değil. Zaman Nazım gibi olma zamanı.
Yayan yapıldak yeniden meydanlara koşmak için.
Kazma, kürek elde, yeniden inşa etmek için.
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini yeniden kurmak için.
Görev zamanı.
İş başına.