İşçi Partililer Ergenekon Davasında tertipçileri yargılamaya devam ettiler: İŞÇİ PARTİSİ'NİN KIRK YILI AŞAN YAŞAMININ ÖZETİ GLADYO'YA KARŞI MÜCADELEDİR!

İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem, Merkez Karar Kurulu Üyesi Adnan Akfırat, Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek İle İşçi Partililerin müdafiilerinden Avukat Mehmet Cengiz ve Avukat Servet Bora Ergenekon Davası’nın 12 Haziran 2009 günlü 101. duruşmasında yaptıklar

Tarih:

İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem, Merkez Karar Kurulu Üyesi Adnan Akfırat, Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek İle İşçi Partililerin müdafiilerinden Avukat Mehmet Cengiz ve Avukat Servet Bora Ergenekon Davası’nın 12 Haziran 2009 günlü 101. duruşmasında yaptıkları açıklamalarla tertipçileri yargılamaya devam ettiler. İşçi Partililerin konuşmalarının özetlerini aşağıda sunuyoruz.

Avukat Mehmet Cengiz ise şunları söyledi:
“İddianamenin temel dayanağı olan Tuncay Güney’in “mülakat”ının özgün biçimine ulaşılamıyor. Kayıp!
İstanbul DGM Başsavcılığı’nın 16 Mart 2001 tarihli yazsında, mülakat çözümünün dosyada olduğu belirtilmesine karşın, buna ulaşılamadı. 11 Şubat 2007 tarihinde Emniyetten gelen cevabi yazıda “2001 yılı çözümümü bulamadık, yeniden çözdük” deniliyor. “Mülakat” orijinal şekliyle ortada yok!
MİT’in gönderdiği CD’den bu “mülakat”ın işkence ürünü olduğu saptandı. Mahkemenizce resen suç duyurusunda bulunuldu.
MİT’in yolladığı şema, MİT yazısında da belirtildiği gibi, Tuncay Güney’in anlatımlarına göre o zaman düzenlenmiş. Başka deyişle, MİT’in o zamanki yönetimi, Mehmet Eymür yönetimindeki Kontr-Terör birimince, Tuncay Güney’e ezberletilenler şemalaştırılmış. Bu şema Türkiye’ye ve İşçi Partisi’ne karşı çeşitli tertiplerde kullanılmıştır.
Bugünkü MİT yönetimi, 2002 yılında Şenkal Atasagun ekibinin hazırladığı bu şemaya kefil olmadığını söylüyor.
Şenkal Atasagun ise iddialar o gün de “saçma sapandı ama ben bunları şema yapıp iletmek zorundaydım, yoksa bana da ‘Ergenekoncu’ derlerdi” diyor.
Son olarak. Başbakanlık’ca Ankara C. Başsavcılığı’na gönderilen 24 Nisan 2009 tarihli “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan” imzasını taşıyan yazıda, Tuncay Güney’in iddialarının “bilgi kirliliği ve maksatlı propaganda olduğunu” belirtmek zorunda kaldılar.
MİT, şemayı açık yolluyor, fakat savcılar kapatıyor.
Çünkü, şema açıldığı anda, tertip açığa çıkacaktır.
Uzun uğraşlardan sonra şema açık şekliyle temin ediliyor. Bu kez de mahkemeniz kapatıyor.
3 Şubat 2009 tarihli kararınızda: “Üzeri savcılık tarafından kapatılmış kişiler hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmamış bulunması, bu çizelgedeki kimi kişilerin sosyo-ekonomik ve siyasi konumları… saygınlıkları ve haklarının zedelenme olasılığı..bu kişilerin kişisel hak ve özgürlüklerinin dikkate alınması ve korunması gerektiği(nden) bu belgelerin orijinal haliyle açıklanmamasına…karar verildi” diyorsunuz.
Peki bu iddianamede yer alan PKK’ya silah vermekten, MKE’ye sabotaj düzenlemeye kadar uzanan TSK komutanlarına yönelik sözde iddiaların da üstünü kapatabiliyor musunuz?
Şimdi soruyorum:
Şemada 69 isim var, 6’sını açıyorsunuz! Bunun hukukla ne ilgisi var?
Kararınızda da kabul edildiği gibi, bu şema ve buna esas alınan Tuncay Güney’in “mülakat”ı güvenilemez olduğuna göre, İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek ve arkadaşlarını neyle suçluyorsunuz? Tutukluluklarının sebebi ne?
Bu şemada yer alan isimlerden en saygın olanları Sayın Doğu Perinçek ve Sayın Adnan Akfırat’tır.
Şemayı açmıyorsunuz, ama Doğu Perinçek’leri içeride tutuyorsunuz. İsmi açıklanmayanları koruyorsunuz. Mahkemeniz o şemadaki zenginlerin, iş adamlarının koruyucusu mu? O şemadaki en temiz kişi Doğu Perinçek’tir.
Burada kararları kim verecek; mahkemeniz mi, MİT-Gladyo-Kotrgerilla mı?
Bu şema, bizim en önemli savunma kanıtımızdır.
Bu şema, CIA-MOSSAD tertibini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Türkiye’mize karşı işlenen suçun en önemli kanıtıdır.
Bu şemayı gizlemek bu suça ortak olmaktır. Bu şema açılmazsa burada yapılan iş yargılama olmaz. Mahkeme, tertibin aleti olamaz.
Israrla, tekrar talep ediyoruz:
Şemayı açınız.
İtibar edilemeyeceği mahkemeniz kararıyla belirlenen ve itibar edilemeyeceği artık MİT, hatta Başbakanlık tarafından da kabul edilen bu şemaya dayalı tutukluluğa son veriniz.
Müvekkiller Sayın Doğu Perinçek, Nusret Senem, Adnan Akfırat, Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan’ı tahliye ediniz.”

Ardından söz alan İşçi Partisi Genel Sekreteri NUSRET SENEM ise;
“Güneydoğuda çeşitli kazılar yapıldı. Kazılarda bulunan kemiklerin kaplumbağa, kuş, hayvan kemikleri olduğu Adli Tıp tarafından açıklandı. Oysa biz bundan 20 yıl önce Siirt Kasaplarderesi’nde kontrgerillanın faili meçhul biçimde öldürülerek gömdüğü cesetleri bulduk.(kasaplar deresi olaylarını anlattı) Onca baskıya rağmen yılmadan bu mücadeleyi sürdürmüşüz. Nihayet 4 yurttaşın cesedinin bulunmasını sağladık. Bu mücadele o tarihte basında geniş ver buldu. Biz Gladyo’nun katliamlarına, faili meçhul cinayetlerine karşı mücadele ettik. Şimdi bu cinayetleri işleten örgütün üyesi iddiası ile yargılanıyoruz, tutuklanıyoruz. Gladyo hiçbir zaman muhaletef olmadı, hep iktidar oldu. Bunların arkasında Mehmet Eymür, Hanefi Avcılar var. Kim var Recep Tayyip Erdoğan var. Başbakan. Abdullah Gül var; Cumhurbaşkanı… Onlar bizim başbakanımız, cumhurbaşkanımız olamaz. Onlar burada bu sanık kürsülerini paylaşacaklardır. Burada yargılanacaklardır.
Gazi subay Abdulkerim Kırca, iftiralar karşısında intihar etti. Bir diğer kahraman subayımız Serdar Öztürk geçenlerde tutuklandı. Heyetinizin sorumluluğu vardır. Görevinizi yapınız. Bu duruma son veriniz.
Bir de talebimiz vardır: Dava dosyasındaki belgeler göre; Milli İstihbarat Teşkilatı’na 03.07.2002 tarihinde isimsiz bir ihbar mektubu eşliğinde 6 adet CD gönderilmiştir. Bu ihbar mektubu ve ekinde gönderilen 6 adet CD içeriğinin MİT tarafından tetkikinden sonra; Mahkemenizde görülmekte olan davaya da temel teşkil eden değerlendirmeler, çeşitli tarihlerde Genelkurmay Başkanlığı’na ve Başbakanlık ile Cumhuriyet Savcılığı’na ulaştırılmıştır. Söz konusu CD’ler ve iki sayfalık ihbar mektubu son olarak savunma makamına verilmiştir. MİT tarafından gönderilen 6 adet CD’ye ilişkin değerlendirme ve itiraz haklarımız saklı kalmak üzere, iki sayfalık “isimsiz ihbar mektubunun” incelenmesinde; Mektubun MİT tarafından kopyasının “yeniden yazılmak sureti ile” aslına uygunluğu onaylanarak gönderildiği, Yeniden yazılan mektubun her iki sayfasına da “ÇOK GİZLİ” ibaresinin (muhtemelen MİT mensuplarınca) ilave edildiği görülmüştür. MİT tarafından mahkemenize gönderilen “ihbar mektubunun” aslının iade edilmek üzere getirtilmesi savunmamız için önem arz etmektedir. Talebimiz doğrultusunda MİT’e gönderilecek yazıda “evvelce Genelkurmay Başkanlığı’na ve Başbakanlığa, MİT Müsteşarlığı’nca bilgi verilmesi sırasında talep konusu “ihbar mektubunun” aslının mı; yoksa MİT tarafından yazılıp aslına uygunluğu onaylanmış olan suretinin mi gönderildiğinin açıklığa kavuşması istenilmelidir. Bu husus da savunmalarımız için önemlidir.” dedi.

İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi Adnan Akfırat ise şunları ifade etti:
Bir açıklamam iki talebim var. Mahkemenize sunuldu MİT’in 10.07.2003’de Genelkurmay Başkanlığına yolladığı Ergenekon Raporunun nasıl hazırlandığına ilişkin olarak Başbakanlık görüş istedi. Erdoğan’ın imzası ile Ankara C. Başsavcılığına gönderilen yazıda, bu raporun Tuncay Güney mülakatı, 6 adet CD ve açık istihbarata dayanarak hazırlandığı söyleniyor. Bu altı CD’de yer alan bilgileri inceledik. Bu CD’lerde yer alan dosyaların 2001 yılında oluşturulduğu anlaşılıyor. Bu dosyalar olayın bir tertip olduğunu gösteriyor. Bunlar içinde benimler ilgili 3 belge var. Bu belgeler hem MİT raporunda hem de iddianamede örgütün varlığının kanıtı olarak gösterilmektedir. İddianamede benim örgüte raporlar hazırladığım ileri sürülüyor. Benimle ilgili olan belgeler 2000, 2001 yıllarında yazılmış. Baştan sona bana saldıran bir yazı. Yazıda Adnan Akfırat’ın gazetecilikle ilgisi olmayan bir komplo teorisyeni olduğu, casus, Amerikan casusu olduğu, Çiller’e saldırdığı, onu devirmek için CİA ajanı olduğunu iddia ettiği, kitaplar yazdığı, yalan haberlerle medyayı yanılttığı, bu davranışları ile Perinçek’in hapse girmesine yol açtığı söyleniyor.
Bu tertibin sahnelenmesine 1998 yılında başlandı. Benimle ilgili bu belgeler tertibin hedefini ortaya koymaktadır.
İddianamede benim örgütün raporlarını hazırladığım iddia ediliyor. Bunlardan bir Ulusal Medya 2001’dir. 27 Ocak 2001 tarihinde oluşturulan bu metnin benim yazdığım iddia ediliyor. Oysa bu metin doğrudan Ulusal Kanal’a saldıran, Ulusal Kanal’a operasyon yapılması gerektiğini söyleyen düşmanlık belgesi. Ben Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal’ın yöneticisiyim. Benim bu belgeyi yazdığım iddia ediliyor.
Üç adet Lobi belgesi var. Birinde çok gizli ibaresi varken diğeri ikisinde yok! Yani çok gizli ibaresini canları istediğinde koydukları anlaşılıyor. Böyle bir belge. 16 Mart 2001 tarihli lobi belgesinin hiçbir yerinde Ergenekon’dan söz edilmiyor.
Birinci talebim; Yargılamanın konusu iddianamede yazılan şeyler. Bana isnat edilen suçlar örgüte rapor yazmam iddiası. Tamamen yalan! Ben bütün hayatım boyunca ülkemin bağımsızlığı halkımın mutluluğu için mücadele ettim. Hayatım bu suçları işlememe izin vermez. Bir diğer suçlama Lobi belgesini yazdığım iddiası… Bir diğer suçlama ise İşçi Partisi MKK üyesi olmam… Bu üçünden de suçlanmam mümkün değildir.
Diğer talebim MİT’e bir yazı yazılarak, MİT’in hazırladığı rapor ve şemaya dayanak yapılan Tuncay Güney iddialarının nereden alındığı, elde edildiğinin sorulmasını talep etmekteyim. Tuncay Güney’in mülakatının orada olması lazım. Yoksa MİT bu rapor ve şemayı nazıl hazırladı? Şemadaki isimler T.Güney mülakatında var çünkü…
Tahliyemi talep ediyorum.

İşçi Partisi Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek, söz alarak şunları söyledi;
“Gazeteler ‘her şey 12 Haziran 2007’de Ümraniye Çakmak mahallesinde ele geçirilen bombalarla başladı’ diye söze başlıyorlar. Ancak şunu öğrendik ki 12 Haziran’da hiçbir şey başlamamış, Ümraniye’de bomba bulunmamış. Olaylar Ümraniye’de hiçbir şey başlamadığını ortaya koyuyor. Ümraniye, yıllar öncesinden başlatılan Gladyo tertibinin küçük bir parçası. Geçen hafta Hürriyet gazetesindeki yazısında Soner Yalçın benimle ilgili şunları yazmış: ‘Hikmet Çiçek, “Binbaşı Ersever’in İtirafları” ve “Behçet Cantürk Anıları” kitaplarını yazdığımda bana en büyük yardımı yapan, yedi yıl birlikte çalıştığım gazeteci. Ne diyebiliriz ki: Ey suçlu Gazeteci Hikmet Çiçek! Kalk ve kendini savun şimdi; bu üç adamı nasıl öldürdün?... Öyle ya…Kimse kılını bile kıpırdatmazken faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için yıllarını harcarsan, işte böyle kodesi boylarsın…Hak ettin! Sana ne kontrgerilladan, Susurluk Çetesi’nden, Gladio’dan. Yoksa böyle yatarsın Ergenekon’dan'
Aslında bu benim şahsi yaşamım değil. Bu mensubu olduğum İşçi Partisi’nin yaşamı. Bu kırk yılı aşan yaşamın özeti Gladyo’ya karşı mücadeledir.”