İŞÇİ PARTİSİ MYK ÜYESİ VE ULUSAL KANAL GENEL MÜDÜRÜ LEVENT KIRCA SİSTEME MEYDAN OKUMAYA DEVAM EDİYOR!

İşçi Partisi MYK üyesi ve Ulusal Kanal Genel Müdürü Levent Kırca, Habertürk Tv’de yayınlanan Fatih Altaylı’nın sunduğu “Teke Tek” programına katıldı. Fatih Altaylı, Levent Kırca’yı Sanatçılar Girişiminin düzenlediği gecede yaptığı konuşmasından ve İşçi ...

Tarih:

İşçi Partisi MYK üyesi ve Ulusal Kanal Genel Müdürü Levent Kırca, Habertürk Tv’de yayınlanan Fatih Altaylı’nın sunduğu “Teke Tek” programına katıldı. Fatih Altaylı, Levent Kırca’yı Sanatçılar Girişiminin düzenlediği gecede yaptığı konuşmasından ve İşçi Partisi’ne üyeliğinden dolayı sıkıştıracağını sanmıştı. Ancak, karşısında kararlı bir Atatürk Devrimcisi vardı. Bu program üzerine fazla yorum yapmaya gerek olduğunu sanmıyoruz. Bu videoyu izleyen yurttaşlarımız Fatih Altaylı’nın düştüğü durumu zaten görecektir.



Programda Fatih Altay'lı çeşitli sorular sordu. Ancak Levent Kırca'ya yanıtlama fırsatı vermeden, Sayın Kırca'nın dediği gibi işi "Karagöz oynatmaya" çevirdi. Altaylı'nın kendisinin de kabul etmek zorunda kaldığı "cehalet" örnekleri ve gerçekler:

1. CEHALET
DEV GENÇ: DOĞU PERİNÇEK DEV-GENÇ'İN İLK GENEL BAŞKANI
Altaylı, 1968'lerde Dev-Genç üyesi olduğunu söyleyen Kırca'ya; "Hem Dev-Gençli olduğunuzu söylüyorsunuz, hem de Maocu, aşırı ulusalcı İşçi Partisi'ne katılıyorsunuz" diye sordu.
Oysa Doğu Perinçek, 1960'ların en büyük gençlik örgütü Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun Genel Başkanıydı. FKF daha sonra DEV-GENÇ adını aldı ve ilk Genel Başkanı Doğu Perinçek'ti!

2. CEHALET
KEMALİST DEVRİMİ TAMAMLAMA PROGRAMI
İşçi Partisi ve Aydınlıkçılar ilk günden itibaren Kemalist Devrimi tamamlama programını benimsediler. 1960'ların sonunda TİP içinde, Türkiye solunun içinde ortaya çıkan Milli Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim ayrışmasında, MDD'yi yani Kemalist Devrimi savunmaya önderlik ettiler.

3. CEHALET
İŞÇİ PARTİSİ HİÇBİR ZAMAN "MAOCU" OLMADI
İşçi Partisi, kuruluşundan 2006 Kurultayına kadar Bilimsel Sosyalizmi rehber edinmiş, Türkiye'nin önündeki aşamanın milli demokratik devrimi tamamlamak olduğunu savunmuştur. Milli Demokratik Devrimin, Türkiye'deki karşılığı KEMALİST DEVRİM'dir.
İşçi Partisi, Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung'un insanlığın bağımsızlık-devrim ve sosyalizm davasına büyük katkılarına önem vermiş ve Türk Devrimine katkı olarak kabul etmiştir. Ancak hiçbir zaman "Maocu", "Leninci" veya şucu bucu olmamış, kendi omuzlarında kendi kafasını taşımıştır.
İşçi Partisi, Kemalist Devrimi tamamlama programını başından bu yana kararlılıkla savunmuştur. Bu savunusuyla tekdir.
2006 yılında yapılan Genel Kurultay'ında bu programını, 150 yıllık Türk Devriminin milliyetçi, halkçı ve sosyalist birikimini kucaklayarak geliştirmiş ve amacını şöyle açıklamıştır:
"İşçi Partisi’nin yakın amacı, Meşrutiyetlerle başlayıp Kemalist Devrim’le en büyük atılımını gerçekleştiren millî demokratik devrimimizi tamamlayarak, millî devleti ve halk yönetimini yeniden kurmak, emperyalizmin baskı ve denetimine son vermek, Ortaçağ kalıntısı bütün ilişki ve kurumları hayatın her alanından temizlemek, halkı özgürlüğe, esenliğe ve aydınlığa kavuşturmaktır.
İşçi Partisi, Türkiyemizin bugün Asya’dan yükselen çağdaş ve toplumcu uygarlığın önündeki seçkin yerini alması için, artık mafyalaşan kapitalizmin her tür sömürü ve baskısını arasız devrimlerle ortadan kaldırmayı ve imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir toplum kurmayı hedefler.
İstiklâl Marşımızda belirtildiği gibi, “tek dişi kalmış canavar” olan bugünkü Batı merkezli mafya-tarikat sisteminin, insanın insana kulluğuna, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliğe, yabancılaşmaya, yozlaşma ve çürümeye yol açan kurum ve ilişkileri, bütün siyasal, ekonomik ve toplumsal temelleriyle birlikte temizlenecektir. İnsan ve doğa yıkımdan kurtarılacaktır. Bencilliğe ve özel çıkara değil, kamu yararına öncelik veren yeni toplumun kurulmasında, halkımızın güçbirliği, elbirliği, kardeşlik ve dayanışma geleneği, en büyük itici güç olarak harekete geçirilecektir".
"Büyük gazeteci" Altaylı, İşçi Partisi'nin programını okuma zahmetine katlansaydı izleyicilerinin karşısında zor duruma düşmeyecekti.

4.CEHALET
ABDULLAH ÖCALAN'LA GÖRÜŞME
Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan'la görüşmesinin ne olduğu, ne konuşulduğu, Perinçek'in Apo'ya PKK'yı dağıt dediğini Mısır'daki sağır sultan bile duydu. Ama Altaylı'nın anteni Atlantik ötesine çevrili olduğu için gerçekleri çarpıtarak psikolojik savaş yürütüyor.

FATİH ALTAYLI DA ÖCALAN'LA GÖRÜŞTÜ
Fatih Altaylı, Mehmet Ali Birand, Güneri Cıvaoğlu'nun aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci Sayın Perinçek'le aynı dönemlerde, Bekaa'ya giderek Abdullah Öcalan'la görüştüler. Altaylı görüşünce sorun yok, Sayın Perinçek görüşünce psikolojik savaşın paslı silahları devreye sokuluyor.

PERİNÇEK TÜRK MİLLETİNİN YARARLARINI SAVUNDU
DİĞERLERİ AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN
Tayyip Erdoğanların ABD hesabına Öcalan'ı tek ve muteber muhatap alıp görüştükleri, birlikte Anayasa yazdıkları koşullarda Sayın Perinçek'in görüşmesinin anlam ve önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Sayın Perinçek, Türkiye'nin yararı, vatanın bütünlüğü ve milletin birliği için devrimci sorumlulukla görüşmüştür. Burada Sayın Perinçek'e yöneltilebilecek hiçbir kusur yoktur. Varsa o da "niye ikna edemedin" olabilir. Ne yazık ki biz ikna edemedik, Amerika ikna etti!
Diğerler görüşenler -ki aralarında dönemin MİT Müsteşarları da vardır- Türkiye için değil Amerika adına görüşmüşlerdir.
Görüşmenin ayrıntılı açıklaması aşağıdadır.

5. CEHALET
İŞÇİ PARTİSİ'NİN SEÇMEN SAYISI 2 MİLYONA ULAŞTI!
İşçi Partisi, 2012 yılında milletin büyük gücünü birleştirerek ayağa kaldırdı. İşçi Partisinin önderliğiyle milyonlarca yurttaş, Ulus meydanlarında, Silivri'de, Menemen'de, Tandoğan Anıtkabir'de AKP'nin barikatlarını yerle bir etti.
Altaylıllar istedikleri kadar gizlesinler bu gerçek bir güneş gibi parlamaktadır.
İşçi Partisi'nin parlayan çoban yıldızı, CHP'den MHP'ye, TKP'den ÖDP'ye, her partiden halkçı, sosyalist, milli unsurları parti çatısı altında toplamaktadır.

Bu durum doğal olarak oylarına da yansımaktadır. SONAR araştırma şirketi tarafından Ekim 2012 sonunda yapılan ankette, İşçi Partisi'nin oyunu yüzde ikiyi aştığı ve süratle tırmandığı tespit edilmiştir. Bunun karşılığı 2 milyon yurttaşın İşçi Partisi'ne birleşme kararını verdiğidir. Bu 1965 seçimlerinde TİP'in ulaştığı oyun çok üzerindedir. İşçi Partisi, halkın gücüne dayanarak büyük Ankara yürüyüşünü başlatmıştır. Hedef Ankara Kale'sidir. Hedef, Altaylı ve benzerlerinin yandaşlığını yaptıkları AKP İktidarının yıkılması, Milli Hükümetin kurulmasıdır.


Perinçek Abdullah Öcalan ile niçin görüştü?
DOĞU PERİNÇEK’İN
APO İLE GÖRÜŞMESİ

1. GÖRÜŞMENİN ZAMANI VE NEDENİ

Görüşme ne zaman oldu
Perinçek, 1989 Ekim ayında ve 1991 Nisan ayında Abdullah Öcalan ile iki kez görüştü. Perinçek, o zaman İP Genel Başkanı değil, 2000’e Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni idi. Türkiye’nin hemen hemen bütün önde gelen gazetecileri, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri de, Apo ile görüşmeler yaptılar. En son MİT Müsteşarı Emre Taner’in Apo ile görüşmesi basına yansıdı (Hürriyet, ….2005).

Sistemin istihbarat servislerinin ve gazetecilerinin Apo ile görüşmesine ses çıkaran yok. Ama Batı işbirlikçisi sistemin denetimi dışında, Türkiye için, Türkiye halkı için, görüşme yapılınca, yıllardır sistemin bütün güçleri seferber edilerek kapsamlı bir propaganda kampanyası yürütülüyor. Görülüyor ki, bir tek Doğu Perinçek’in görüşmesi, ABD merkezli sistemi rahatsız etmiş. SüperNATO merkezli psikolojik savaşın boyutları, Doğu Perinçek’in mücadelesinin etkisini ve büyüklüğünü gösterir.

Perinçek, Apo ile niçin görüştü?
Perinçek’in amacı, Batı devletlerinin, özellikle ABD’nin Körfez Savaşı öncesi ve başlangıcında, Kürt sorununa müdahale zeminlerini daraltmaktı. Nitekim görüşme bu eksen üzerinde cereyan etmiştir. Görüşmeden sonra yayınlanan çeşitli yazılarda “Apo Perinçekçi olmuş” yorumları yapıldı. Apo’nun bu görüşmelerdeki vurguları şöyleydi: Bende Kürtlük aşkı yok. Türkiye’nin Aydınlanma hareketinin bir parçasıyız. Başlangıçta TC düşmanlığı yok. Bulgaristan’ın Türklere baskısı. Eski Genelkurmay Başkanı Üruğ’a suikast. Mustafa Kemal’in Kürtlere müracaatı. Avrupa bana tapulansa da... Amerika gitsin okyanusun ötesine. Tıpış tıpış Sevr’e yürüyorlar. Amerika varsa özgürlük olamaz. Sevr’in hortlatılmasında AT, Özal ve diğerler var. Evet Keloğlan’la birleşeceğiz, Özgürlüğe sarılan Türkiye özlem. Birliği devrimle gerçekleştirmek vb.

Özetle Perinçek, ABD’nin Yeni Dünya Düzeni projesiyle bölgemizde milliyetleri ve mezhepleri birbirine düşürmek istedikleri koşullarda, Türkiye’nin ve halkın birliğine hizmet eden bir çaba gösterdi. Abdullah Öcalan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede görüşmeyi şöyle özetledi: Perinçek, bize ABD’nin ve Avrupa’nın peşinden gitmeyin. Bu yoldan bir yere varamazsınız. PKK’yi dağıtın, Türkiye’nin bütünlüğü içinde yer alın telkinlerinde bulundu (Apo’nun ifadeleri ve Hürriyet, 18 Mart 1999).

Perinçek, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki siyasetini uyguladı
Büyük Devrimci Önder Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı başlarında İngiliz emperyalizminin Kürt sorununu kullanmasına karşı hangi siyaseti izlediyse, Perinçek de o siyaseti izledi. Perinçek de Atatürk gibi, Kürtlerin “Kürdistan Teali Cemiyeti” gibi Batı güdümlü ayrılıkçı örgütlerde değil, Müdafaai Hukuk Cemiyeti gibi milli ve devrimci örgütlerde Türklerle birlikte örgütlenmesini savundu. Mustafa Kemal’in çeşitli Kürt liderleriyle ilişkilerinde ve yazdığı yazılardaki tavrı ne ise, Perinçek’in tavrı da, o’dur. Bu tutum, Amasya Tutanağı’nda, Erzurum ve Sivas Kongresi Nizamname ve Beyannameleri’nin birinci maddelerinde ifade edilen saptama ve politikalara dayanır. Türk ve Kürdü birleştirmek; Türkiye’ye yönelik tehditleri göğüsleme ve Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlama görevinin gereğidir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı aynı zamanda Kürtleri kazandığı için başarmıştır.

Ucuz değil doğru ve cesur politika
Bugün de izlenmesi gereken politika budur. Perinçek, halk kitlelerini avlamaya yönelik ucuz politikaların adamı değildir. Arkadaşlarıyla birlikte gereğinde tehlikeleri üstlenir ve çözüme yönelik doğru ve cesur politikaları üretir ve izler.

Erdal İnönü-Deniz Baykal’ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Çeşitli partilerin başkanları, Apo’nun dört-beş kademe altındaki yöneticilerle görüşmeler yapar. Mehmet Ağar, “Abdullah Öcalan’a çok iş düşüyor” diyerek, Apo’yu federasyonlaşmada muhatap haline getirir. Devlet Bahçeli, İran’daki Azerileri kışkırtıp, ABD’nin Türkiye’yi İran ile karşı karşıya getirme ve Kürdistan’ı büyütme politikasında rol üstlenir. ANAP, DYP, CHP, DSP, MHP ve AKP, iktidar dönemlerinde Çekiç Güc’e oy verir,Habur kapısını açık tutar ve ABD ile birlikte Kukla Devlet’i kurarlar; Apo ile birlikte AB üyeliğini savunurlar. Bunlar sistem içindeki uygulamalardır ve hücuma uğramaz. Ama sistemin dışındaki girişimler, sistemin psikolojik savaş kampanyasının hedefidir.

Halkımızın her kesimi üzerindeki baskılara ve eşitsizliklere karşı mücadele etmek görevimizdir
Perinçek’in önderlik ettiği Parti’nin Güneydoğu bölgesi halkımıza yapılan baskılara karşı çeşitli düzlemlerde yürüttüğü mücadeleler de eleştiri konusu olmaktadır.

Partimiz, Körfez Savaşı öncesinde veya sonrasında, Kürt halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı kararlı olarak mücadele etti. Türkiye’nin birliğinin ve bağımsızlığının eşitlik ve özgürlük sağlanarak, sağlam bir temele oturtulacağını savunduk. Türkiye, Kürt kitlelerinin taleplerini karşılamalı ve kendi Kürdünü kazanmalıydı. Bu tavrımız doğrudur. Doğu Perinçek’in önderlik ettiği İşçi Partisi, her zaman halk kitleleri üzerindeki baskı ve eşitsizliklere karşı mücadele etti. Bu mücadeleyi, ABD emperyalizmine karşı bütün milletimizin birliği açısından yürüttü.

Eğer Türkiye Perinçek’in tutumunu benimseseydi
Eğer Türkiye Körfez Savaşı öncesinde Perinçek’in politikasını benimseseydi, Türkiye halkı birleştirilebilir, bölücülük etkisiz hale getirilebilir ve bugünkü bölünme ve parçalanma tehdidi çok daha zayıf olurdu. 1990 öncesinde Kürtlerin hak ve hukukunu tanımayan hükümetler, daha sonra ABD ve AB’nin dayatmalarıyla İkiz İhanet Yasalarını bile çıkardılar. Türkiye’nin vereceği demokratik hakları Batı devletleri sağlamış oldu. Kürt halk kitleleri böylece Türkiye’ye değil, Batı’ya bağlandı.


2. ÜÇ AYRI AKLAMA KARARI
Apo görüşmesinin 2000'e Doğru’da yayınlanması üzerine açılan ceza davalarında, iki ayrı aklama kararı ve bir takipsizlik kararı verilmiştir. (İstanbul 2 Nolu DGM’nin, 27. 6. 1990 tarih, E 1989/277, K 1990/148 ve 4.12.1991 tarih, E 1991/216, K 1991/454 tarihli kararları ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Hazırlık 1997/1777, K 1997/237 sayılı takipsizlik kararı)

3. PERİNÇEK APO’NUN SHP LİSTESİNDEN
DÖRT MİLLETVEKİLLİĞİ ÖNERİSİNİ REDDETTİ

SHP’nin PKK ile seçim ittifakı
1991 genel seçimlerinde Erdal İnönü-Deniz Baykal’ın yönetimindeki SHP, PKK ile seçim ittifakı yaptı. Ama hiç kimse bu konuda bir kampanya yürütmedi; yürütmez. Çünkü o ittifak, ABD merkezli sistemin içindeydi. Bu ittifakın içine 1991 seçiminde Doğu Perinçek’in genel başkanı olduğu Sosyalist Parti’yi de katmak istediler. Ancak Doğu Perinçek bunu reddetti.

Öneri nasıl yapıldı
PKK’nin Avrupa temsilcisi, 1991 genel seçimi öncesinde Perinçek’i Ankara’daki evinden telefonla arayarak, Apo’nun Perinçek’in Partisine, SHP’nin bir protokolla HEP’e verdiği 21 milletvekilliğinden dördünü önerdiğini belirtti. Hatta bu öneride, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin gibi illerin birinci sıra adaylığı da belirtildi. Perinçek, öneriyi parti organlarında tartışmaya bile gerek görmeden anında reddetti.

Perinçek açısından bu öneriyi kabul etmenin herhangi bir tehlikesi de yoktu. Perinçek ve arkadaşları, SHP listelerinden milletvekili olacaklardı. Ama Perinçek’ler için mesele, milletvekili veya bakan olmak değil, Türkiye’nin bağımsızlığına, bütünlüğüne ve emekçilere bağlı bir çizgide ısrar etmekti.

Öcalan’ın Milliyet, Sabah’a ve Gündem gazetelerine açıklaması
Bizzat Apo, 1991 yılı sonunda, Milliyet ve Sabah gazetelerine yaptığı açıklamalarda, Perinçek’e dört milletvekili önerdiğini ve parlamentoya girerek, SHP listesinden seçilecek 21 milletvekilinin başına geçmesini rica ettiğini açıklamıştır (Milliyet ve Sabah, 7 Aralık 1991).

Apo: “Perinçek tenezzül etmedi”
Apo, Perinçek’e dört milletvekili önerisini, 3 Mayıs 1993 tarihli Gündem gazetesinde de anlatmış ve bu öneriyi reddettiğimi birkaç kez vurgulayarak dile getirmiştir:

“Sayın Doğu Perinçek de buraya geldi. İlk pratik politika önerim şu oldu. Dedim ki, bir devrim merkezi var, onun parlamenter sözcüsü ol. Bu güzel bir şey. Eğer bir parlamenter sözcüsü olsaydı, Kürt-Türk birlikteliği de çok iyi gelişebilirdi. Kim kardeşlik istemiyor. Bize ikide bir milliyetçi diyorsunuz. Seni kendi ülkesinde ve devrimin bir merkezinde milletvekili adayı önerecek kadar Enternasyonalizme yatkınlık gösteren bir hareket mi milliyetçidir, yoksa buna tenezzül etmeyen, kendini çok üstte gören bir anlayışın sahibi mi milliyetçidir? Ve ben fazla anlamlı bulamadım...Tenezzül etmediler.” (Gündem, 3 Mayıs 1993)

Öcalan, Hasan Cemal ile söyleşisinde de gerçeği söyledi
Yine Öcalan, Hasan Cemal’e 14 Nisan 1993 günü yapılan söyleşide, Doğu Perinçek’in SHP listesinden milletvekilliği önerisini reddettiğini belirtmektedir (Hasan Cemal, Kürtler, s.39)

Perinçek, SHP-PKK seçim ittifakına niçin katılmadıklarını Anayasa Mahkemesi’nde anlattı

Apo’nun SHP listesinden dört milletvekilliği önerisini niçin reddettiğimizi ve PKK ile SHP arasındaki seçim ittifakına niçin katılmadığımızı, 12 Mayıs 1992 günü Anayasa Mahkemesi’nde yaptığım savunmada anlattım. Anayasa Mahkemesi tutanağından aynen aktarıyorum:

“Bugün koalisyonu paylaşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin listeleri içinde milletvekillikleri bize teklif edilmiştir. Bakın şimdi çok önemli bir şeyi açıklayacağım. PKK Genel Sekreteri Abdullah Öcalan, Milliyet ve Sabah gazetelerine açıkladığı için ve gazetelerde yazıldığı için bunu söylüyorum. Orada diyor ki, ‘Sosyalist Parti’ye, bize SHP’den verilen milletvekilliklerinden 4 tanesini vermek istedik. Reddettiler bizi.’ Demek ki, SHP seçimlere girerken PKK’ya 21 tane milletvekilliği vermiştir. PKK da bunun 4 tanesini Sosyalist Parti’ye önermektedir. ‘Gelin 4 tane de size verelim, ayrı parti olarak girmeyin, hepimiz SHP olarak girelim’ demiştir. Sosyalist Parti bunu reddetmiştir. Demiştir ki, ‘ben ayrı, bağımsız bir partiyim, fikirlerim var, hiç kimsenin sırtından da Meclis’e girmem, ayrı kimliğimle ve kişiliğimle toplumun karşısına çıkarım’. Ben bunu niçin söyledim?... Bunu şunun için söyledim: En yasadışı olan PKK bile Türkiye’de yasal politik hayatın içine girmiştir. O kadar içine girmiştir ki, Parlamentoda sandalye pazarlığı yapabilmektedir. İktidar partileriyle anlaşmalar yapabilmektedir. İktidar partisi olacaklardan milletvekillikleri alabilmektedir ve o aldığı milletvekilliklerini sağa sola dağıtabilmektedir. Teklif de edebilmektedir.”


4. REKOR KIRAN FOTOĞRAFLAR

Perinçek’in Abdullah Öcalan ile görüşme fotoğrafları
Bu fotoğrafların gizli saklı bir tarafı yoktur. Perinçek, 2000’e Doğru Genel Yayın Yönetmeni olarak Apo ile görüşme yaptı ve görüşme dergide yayımlanacağı için fotoğraflarla da görüntülendi. Görüşme sırasında hem 2000’e Doğru muhabiri hem de PKK görevlileri fotoğraf çektiler. 2000’e Doğru, kendi çektiği fotoğrafları yayımladı. Basında kampanya halinde çıkan fotoğraflar ise, ilginçtir PKK’nin çektiği fotoğraflar.

Perinçek, ne zaman Türkiye’yi savunan bir meseleyi kamuoyu önüne getirse, ne zaman ABD emperyalizminin planlarını bozsa, Apo ile görüşme fotoğrafları, basında boy gösterir. Bu görüntüler, son on yılda en çok yayımlanan fotoğraf ünvanını kazanmış bulunuyor.

MİT fotoğraflar karşılığında PKK’ya ne verdi?
Daha önemlisi, fotoğrafların MİT’e PKK tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Perinçek’in Apo ile görüşmesinin fotoğrafları 2000'e Doğru dergisinde çıkmıştı. Hatta Apo’nun Perinçek’e karanfil uzatan bir fotoğrafını derginin kapağında yayınlanmıştı. Bu fotoğraflardan utanılsa, herhalde yayınlanmazdı. Nitekim bütün gazeteciler, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve diğerleri kendilerinin Apo ile görüşme fotoğraflarını yayımladılar. Ancak Şeriatçı-Ülkücü gazetelerde yayınlanan fotoğraflar, 2000’e Doğru’nun çektikleri değil. Bunlar, PKK’nin MİT'e gönderdiği fotoğraflar. Bu fotoğraflar karşılığında MİT’in PKK’ye ne verdiği araştırılmalıdır.
Fotoğraf bombardımanının arkasında MİT içindeki CIA ekibinin bulunması, yapılan işin karakteri gereğidir. Türkiye düşmanı güçler, Sevr tehdidine karşı en kararlı tavrı alan İşçi Partisi’ni yıpratabilmek için ne yapacaklarını şaşırmışlardır.

Yüzlerce kez yayınlanan bu fotoğraflar, İşçi Partisi’nin ve Doğu Perinçek’in hiçbir açığının, hiçbir lekesinin bulunmadığının en güzel kanıtıdır. Bütün MİT dosyaları karıştırılmış, CIA’dan yardım istenmiş, İşçi Partisi’nin bir açığını bulmak için özel araştırma birimleri kurulmuş, telefonlar yıllarca dinlenmiş, ancak bir şey bulunamamış ve bir dergi röportajında çekilip, benzerleri yayımlanmış fotoğraflara muhtaç kalmışlardır.