Silivri Cezaevi’ndeki büyük duruşma salonunda İstanbul Özel Görevli 13. Ağır
Ceza Mahkemesi’nce görülen ve Aydınlıkçılar davası olarak bilinen davanın 2.
duruşmasında, yargılanmakta olan İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi Mehmet
Bedri Gültekin’in savunması başladı. Gültekin, Savcıların suçlamalarının tamamının
yasal bir partinin çalışmaları çerçevesinde olduğunu, savcıların bu suçlamalarla,
kendini, partilerin faaliyetlerinde kanuna aykırılık olması durumunda yargılamakla
görevli Anayasa Mahkemesi yerine koyarak, bu yetkilere tecavüzde bulunduğunu
söyledi. “AKP’ye muhalefet etmenin suç sayıldığını” belirten Gültekin, şunları söyledi:
“Sayın Başkan
Sayın Yargıçlar
Tutukluluğumuzun dokuzuncu ayında İddianamemiz hazırlandı. 93 sayfalık
iddianamede, bizimle ilgisi olmayan veya herhangi bir suç isnadında bulunulmayan
yazı ve konuşmaları çıkarırsak geriye suçlama konusu yapılan 3 basın toplantısı
kalıyor.
Bu basın toplantılarından birini ben yaptım. 17 Ekim 2009 günü Recep Tayyip
Erdoğan ile zamanın KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat arasında 2004 yılında geçtiği
anlaşılan bir telefon konuşmasını, basın toplantısıyla milletimize açıkladım. Söz
konusu telefon konuşmasının burada da dinleyeceğiz. Görülecektir ki, benim basın
toplantısı ile açıkladığım ne bir devlet sırrıdır, ne de özel hayata ilişkindir. Tam tersine
Cumhuriyet Savcılarının harekete geçmeleri gereken önemli bir “suç”u açıklamışım.
Aydınlık dergisi basın toplantımı geniş haber yaptı. Ama sadece Aydınlık dergisi
değil, birçok gazete ve televizyon basın toplantımı haber yaptı, duyurdu. İstanbul,
Beşiktaş’taki Özel Görevli Savcılar harekete geçtiler, Aydınlık Dergisi Genel Yayın
Yönetmeni Deniz Yıldırım ile Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya’yı gözaltına alıp
tutukladılar. Basın toplantısı yapan ben olduğum halde hiçbir savcı, ifademe
başvurmak ihtiyacı duymadı.
Peki ne oldu de aradan tam iki yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, 2009 yılının
Ekim ayındaki o basın toplantısından dolayı gözaltına alınıp, tutuklandım. Cevabı
iddianamede bulunuyor:
“Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya hakkında kamu davası açılmasına rağmen,
dosya şüphelileri olan örgüt mensuplarının aynı faaliyeti devam ettirmeleri, işlenen
suçun bireysel olmayıp örgütsel bir suç olduğunu gösterdiği gibi örgütün bu
konudaki kararlılığını da göstermektedir.” (İddianame, s.7)
Ne yapmışız da “suç işlemedeki kararlılığımızı” göstermişiz? Tayyip Erdoğan’ın
akçeli işlerinin peşine düşmüşüz. Bir işadamı ile olan para ilişkisini açıklamasını
istemişiz. Bir başka telefon görüşmesinde Başbakana, “Üçe kapayın” talimatıyla
hangi işi bağladığını sormuşuz. Hükümetin Bakanı Ali Babacan’ın bir fındık tüccarı ile
500 bin fındık üreticisinin aleyhine nasıl olup da beraber hareket edebileceğine
dikkat çekmişiz.
Kısacası Parti olarak AKP iktidarına karşı, bu iktidarın kanunsuzluklarına karşı
mücadele etmişiz ve bundan dolayı suçlanıyoruz.
Sayın Yargıçlar,
Ne yaptığımız basın toplantıları, ne de bu basın toplantılarında halka
açıkladığımız konuların bizim açımızdan suçla bir ilgisi yoktur. Ama basın
toplantılarımızın AKP açısından çok vahim suçlara işaret ettiği ise bir gerçektir.
Bu dava, 2008 yılında Genel Başkanımızın tutuklanması ile başlayan ve İşçi
Partisi’ni Cumhuriyet tarihinin en büyük tertibine teslim alma çabasının devamıdır.
Genel Başkanımız ve diğer yöneticilerimiz tutuklandı, ama İşçi Partisi mücadelesine
devam etti. Onun için bu dava İşçi Partisi’ni ülkesine ve halkına sorumlu bir Parti
olarak mücadelesinden vazgeçirme davasıdır.
Sayın Başkan,
Sayın Yargıçlar
Bir siyasi parti, program ve politikaları doğrultusunda faaliyette bulunur.
Örgütlenir. Bu amaçla siyasi çalışmalar yapar, basın toplantıları düzenler. Panel,
konferans vb. gerçekleştirir. Görüşmeler yapar.
Siyasi partileri, bütün bu faaliyetleri nedeniyle, kanuna aykırılık olması
durumunda yargılamaya yetkili olan Anayasa Mahkemesidir. Çünkü burada bireysel
bir suç bulunmuyor. Parti faaliyeti var ve bundan dolayı bize yöneltilen suçlama,
Parti kapatma nedenleriyle örtüşüyor.
İddianameye baktığımız zaman, Partimizle ve şahsen bizimle hiçbir ilgisi
olmayan konular dışında, yaptığımız basın toplantılarının, AKP iktidarına karşı
yürüttüğümüz muhalefetin, Partimize üye kazanmak için yaptığımız çalışmaların,
vatanımızı savunmak için geliştirdiğimiz politikaların, seçim çalışmalarımızın; bütün bu
çalışmaları basın yayın organları aracılığı ile duyurmak istememizin ve nihayet Parti
faaliyeti içinde yöneticilerimizin, üyelerimizin kendi aralarında ve diğer yurttaşlarla
yaptıkları konuşmaların suç sayıldığını görüyoruz.
Kısacası suçlama konusu yapılan bütün “fiillerimiz” Parti kararları uyarınca icra
edilmiştir. Bütün konuşmalarımız Parti faaliyetleri çerçevesindedir. Partiden ayrı
olarak ele alınabilecek, kişisel tek bir eylem, konuşma, görüşme vb. yoktur.
İddia makamı bu iddianameyle AKP iktidarına muhalefet etmeyi suç saymıştır.
İddia makamı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görevini gasp etmiştir.
Mahkemenizin de bu yargılamayı yapması demek Anayasa Mahkemesinin yetki
alanına tecavüz etmesi demektir.”
Not: İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin’in,
iddianamede yer alan suçlamalara tek tek yanıt verdiği ayrıntılı savunması, internet
sitemizin sol tarafında yer alan Ergenekon Dosyası’ndan okunabilir.