1960’ların ortalarından 2002’nin Ağustos ayına kadar, 40 yıla yaklaşan bir devrimci hayat!. Gençlik, işçi, köylü… kitle hareketlerinin ve devrimci mücadelenin her alanında, ön saflarda ve hep yüksek sorumluluklar üstlenerek. Her zaman örgütlü, önder konumlarda ve partili. 12 Mart ve 12 Eylül Dönemlerindeki toplam yedi yılı bulan hapishane dönemlerinde bile.
Hasan Yalçın’ın devrimci hareket içinde seçkin bir konumu ve otoritesi olmuştur. Önderliği içtenlikle benimsenmiştir. Yalnızca Partili arkadaşları arasında değil, devrimci ve sol çevrelerin, hatta onun sınırlarını aşan çeşitli kesimlerin içinde de. Hasan Yalçın, Türkiye sosyalist hareketinin ulusal ölçekte şahsiyet olarak yetiştirdiği sayılı devrimci önderlerinden biridir.
Cebeci Asri Mezarlığı’nda mezarı başında düzenlenen anma törenine Hasan Yalçın’ın ailesi, yakınları, İşçi Partisi Genel Merkez Yöneticileri, İşçi Partisi Ankara İl ve İlçe Yöneticileri, parti üyeleri, sevenleri ve yurttaşlar katıldı.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz anma töreninde Hasan Yalçın’ı anlattı.
Hasan Yalçın’ı ölümünün 11. yılında özlemle, övünçle ve saygıyla anıyoruz.
“Hasan Yalçın” yalnızca bir isim değil, anlam yüklü bir “kitap”tır. Oku oku bitmez.
Bu “kitap”ta “örgüt” yazar, “örgütlü mücadele” yazar.
Bu “kitap”ta “fedakarlık” yazar, “kararlılık” yazar.
Bu “kitap”ta “dostluk” yazar, “önderlik” yazar.
Bu “kitap”ta, devrim için ne gerekliyse hepsi yazar!
Hasan Yalçın, kendi omuzu üzerinde , kendi kafasını taşıdı. Bunun için gerekli bilgi birikimine sahipti.
Kimseyi taklit etmedi. Kendine güvendi ve iddialı oldu. İdeolojik sağlamlık, Partiye, halka, vatana bağlılık temel karakteriydi.
Disipli ve çalışkandı. Sade yaşadı, alçak gönüllü oldu.
Birleştiriciydi.
Karanlıkta ışığı görürdü. Devrimci iyimserlik, en önemli karekteriydi.
Hasan Yalçın için çok şey söylendi. Ben günümüze de ışık tutan ve bugüne değin üzerinde fazla durulmamış bir özelliği üzerinde durmak istiyorum.
Hasan Yalçın “münazaracı” değil, “müzakereci” idi.
Hasan Yalçın “muhalif” değil, “çözümleyici” idi.
Dikkat ediniz, Hasan Yalçın’ı, yalnızca dostları değil, muarızları da saygıyla anarlar.
Hasan Yalçın’ın tartışmalarını hatırlıyorum. Hedefi münazarada galip gelmek değil, muhatabını ikna etmekti. Kıvrak zekasını, tartışmada rakibini mat etmek değil, ikna etmek için kullanırdı. O gün ikna edemese dahi, mutlaka daha sonra diyalogu sürdürebileceği bir açık kapı bırakmayı hiç ihmal etmezdi. Bu, kendinden, düşüncelerinden emin olan önderin tutumudur.
Hasan Yalçın “müzmin muhalefet” hastalığından kurtulmuş nadir aydınlardandır. Halkı anlayan, onun sorunlarını gören; halkın, bu sorunları tekrar ederek değil, bunlara çözüm üreterek kazanılacağını bilen bir önderimizdi.
Konuşmalarını, yazılarını inceleyiniz: beylik tekerlemelerin tekrarını bulamazsınız. Somut sorunun, somut tahlilini yapar, somut çözümler üretir, somut yazar, somut konuşurdu.
Halkına, milletine güvenini, Partisine ve devrime inancını hiç yitirmedi. Ben, morali bozuk bir Hasan Yalçın’ı hiç hatırlamıyorum.
Şüphe yok ki, yaşasaydı “Ergenekon tertibi”ne O da dahil edilecek, adının geçtiği “Ergenekon İddianamesi” ile suçlanacak, tutuklanacak, bugün Silivri zindanında olacaktı. “Ergenekon Davası”nda yargılanacaktı. Hasan Yalçın’ı tanıyanlar, “Ergenekon sanığı” sıfatıyla, mahkemedeki kürsüyü nasıl kullanacağını tahmin edebilirler. Onun için diyorum ki, bu kayıptan en çok “Ergenekon savcıları” yararlandılar. “Verilmiş sadakaları varmış”!
Çevresine ışık saçan, inanç ve mücadele azmi dağıtan Hasan Yalçın’ı çok erken kaybettik.
Bize düşen, O’nun değerli mirasına sahip çıkmak, Ona layık olmak, uğruna yaşamını feda ettiği devrim için mücadele etmektir.