İŞÇİ PARTİSİ İLE HALK MECLİSLERİNE VE HALK İKTİDARINA!

İşçi Partisi'nin 18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde yayımladığı seçim bildirgesi, bugünlerde de yaşanan mafya ve soygun düzenine ışık tutması nedeniyle partili arkadaşlarımızın ve kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Mafya Belediyesine Son!
Halkçı Belediye

D...

Tarih:

İşçi Partisi'nin 18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde yayımladığı seçim bildirgesi, bugünlerde de yaşanan mafya ve soygun düzenine ışık tutması nedeniyle partili arkadaşlarımızın ve kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Mafya Belediyesine Son!
Halkçı Belediye

Değerli Yurttaşlar!
Bu yaşadığımız köyü, mahalleyi, beldeyi, ilçeyi, kenti kim yönetiyor? Belediye başkanları ve belediye meclisleri mi; muhtarlar ve ihtiyar heyetleri mi; il genel meclisleri ve daimi encümenleri mi; özel idareler mi?
Yerel seçimler yapılıyor, bizden oy istiyorlar. Şimdiye kadar oy verdiniz, bazı partiler yönetimlere geldiler.
Peki, neler yaptı bu partiler uzun yıllar belediyelerin yönetiminde?
Kentlerin ve belediyelerin konut, su, yol, ulaşım, temizlik, çevre, sağlık gibi temel sorunlarını mı çözdüler?
Yerel yönetimlerin bünyelerini kanser gibi sarmış, mafyayı, rüşveti, yolsuzluğu, israfı, bürokrasiyi mi ortadan kaldırdılar?
Kentlerdeki eşitsizliği ve dengesizliği mi yok ettiler?
Kentsel gelişmenin, kamu yararının önceliği temelinde, planlı ve dengeli olması için mi çalıştılar?
Ulusal ekonominin gelişmesiyle uyumlu, doğayla uyumlu, tarihsel ve kültürel dokuyu koruyan bir kentsel gelişme siyaseti mi izlediler?
Halkın yönetimde söz ve karar sahibi olmasını mı sağladılar? Yerel demokrasiyi mi geliştirdiler?

Yönetimde Bir Gram Ağırlığın Yok

Değerli yurttaşlar,
Siz yönetseydiniz, köyler, kentler, beldeler bugünkü gibi mi olurdu? Halk eli böğründe hastane kapılarına mı dizilirdi? Doktor yüzü görmek için hatırlı tanıdık mı arardı?
Beyler, patronlar villalar, saraylar, yazlıklar, kışlıklar edinirken insanımızın dörtte biri gecekonduda mı yaşardı? Bir milyon çocuk (Bu rakamı Devlet Denetleme Kurulu veriyor) sokakta mı olurdu?
İniversiteyi bitiren işsiz mi kalırdı?
Zengin semtlerine renkli kaldırım, yoksullara kara çamur mu olurdu?
Tek bir kişinin oturduğu otomobil sürüleri yolları tıkayıp trafiği boğarken insanlar kapısına tutunduğu otobüslerde sinir hastası mı olurdu?
Yoksul semtlerinin sokaklarından pislik dereleri mi akardı?
Belediyeler arsa mafyalarının, ihale komisyoncularının oyuncağı mı olurdu? Çocuklar ayak basacak toprak, salıncak kuracak dal bulamazken şehirler beton yığını haline mi gelirdi?

Düzen Partilerinin Hepsi Aynı

ANAP’ından, DYP’sine, Fazilet Partisi’nden CHP ve DSP’ye kadar bütün partiler belediyeleri “yönettiler”. Hepsi aynı şeyi yaptı.
Belediyeleri mafyalaştırdılar.
Kamu hizmetlerini ve kamunun mallarını özelleştirdiler. İhale komisyoncularına yağmalattılar.
Belediye kaynaklarının tarikatlara, şeriatçılara sermaye olarak akmasını sağladılar. Gericiliği beslediler.
Dünya Bankası ve uluslararası şirketlerin programlarını uygulayarak, belediyeleri borç batağına soktular.
Belediyelerin yerini şirketler aldı.
Bırakın halkın söz sahibi olmasını, denetim hakkını bile ortadan kaldırdılar. Zaten özelleştirilen hizmetleri halk nasıl denetleyecek? Az kâr ettiniz daha fazla edin mi diyecek?.
Belediyelerde işler komisyoncuların elinde. Gecekondular yine yıkılıyor. Belediyede işe girmek için gene torpil, kartvizit, rüşvet sistemi işliyor. Senin hizmetin için kullanılması gereken paralar, yerli ve yabancı şirketlere, komisyonculara, eşe-dosta dağıtılıyor.
Çünkü bu partiler, çalışan, üreten, değerleri yaratan çoğunluğun değil, bunlara emek vermeden el koyan küçük bir azınlığın siyasi temsilcileridirler. Böyle olduğu içindir ki, her konuda yapılması gerekenlerin tam tersini yaptılar ve yapıyorlar.

Mafyayı özelleştirme hortlattı

Değerli Yurttaşlar,
Türkiyemiz son on beş yıldır Yeni Dünya Düzeni’nin özelleştirme saldırısı altında. Halkın, alınteri ve göz nuruyla kurduğu Cumhuriyet Devrimi’nin ekonomik kaleleri, yani KİT’ler, yerli ve yabancı sermayedarlara adeta hediye ediliyor. Kamunun elinde olan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik kurumları çökertiliyor. Paran kadar eğitim, paran kadar sağlık, paran kadar sigorta politikası uygulanıyor.
Belediyeler de bu özelleştirme saldırısından nasibini aldı, alıyor. Emperyalizm, özelleştirme politikasıyla belediyeleri yerel ve ulusal olmaktan çıkarttı. Artık belediyeler de “küresel”. Fırıncı, tuhafiyeci, bakkal, işçi, memur buralarda söz sahibi değil. Halk yönetmiyor belediyeleri. Mafya, yerli ve yabancı şirketler, ihale komisyoncuları iktidarda.
Özelleştirme yaparsan mafyalaşırsın. Kuraldır bu. Özelleştirmeye karşı çıkmadan mafyadan kurtulamazsın.
Özelleştirme bugüne kadar, diğer yıkımların yanında, girdiği her yere mafyayı ve mafyalaşmayı taşıdı. Hatırlayalım; Türkiye’nin özelleştirme yılları, aynı zamanda mafyanın ve mafyalaşmanın da patlama yıllarıdır.
Yalnızca son yıllarda yaşadıklarımız özelleştirme-mafyalaşma ilişkisini gözler önüne sermeye yeter. Siyasetteki, iş dünyasındaki ve bürokrasideki özelleştirme şampiyonları aynı zamanda mafya babalarıyla sarmaş dolaş. Alaaddin Çakıcı’nın en yakın dostları Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Eyüp Aşık değil mi? Selim Edes, Engin Civan yine bunların iktidarında filizlenmedi mi? Karapara babaları Nesim Malki ve Erol Evcil, başbakanlarla, bakanlarla içki sofralarını paylaşmadı mı?
Aynı isimler, Cumhuriyetin kalelerini yıkma girişiminin de içindedirler. Türkbank, Etibank, HAVAŞ, Petrol Ofisi özelleştirmelerinin arkasından Yılmaz’lar-Çiller’ler-Çakıcı’lar-Erol Evcil’ler-Nesim Malki’ler çıkmadı mı?
Türkiye ekonomisini mafyalaştıran, eroin gelirine bağımlı hale getirenler, belediyeleri de mafyalaştırdılar. Sistem aynı.
Belediyeleri şirketleştirdiler. Kamu hizmetlerini özelleştirdiler. Rüşveti, soygunu, yolsuzluğu önlemek bir yana, kurumlaştırdılar. Örgütlü, sürekli ve asli “iş” aşamasına yükselttiler. İhaleler için paravan vakıf, şirket ve kooperatif kurdular. Belediyenin her türlü aracına, malına el koydular.
Sonuç: mafya, belediyeleri pençesine aldı!

Özelleştirmeye Karşı Çıkmadan Belediyeler Mafyadan Temizlenemez

Sözün özü, özelleştirme mafyasız yapamaz. Mafyasız yürümez. Gündeme geldiği her yerde ve her zaman yanında mafyayı ve mafya yöneticilerini getirir. Bu, Türkiye’de de böyledir; ABD’de de böyle olmuştur, Rusya’da da. Aslında özelleştirmeciliğin kendisi bir gangsterliktir. Dünya sermayesinin gangsterliğidir.
İşte bu nedenlerledir ki bugün gerek belediyeleri gerekse merkezi yönetimi ve ekonomiyi mafyadan temizlemenin yolu öncelikle özelleştirmeye karşı çıkmaktan geçiyor. Özelleştirmeye karşı çıkmadan mafyaya karşı olduğunu söylemek yalancılıktır, halkı aldatmaktır.

Özelleştirme belediyesinde Demokrasi Olmaz

Şirketleşen ve mafyalaşan yerel yönetimde demokrasinin kırıntısı bile olmaz.
Halka acı çektiren, dar kafalı, kireçlenmiş, hantal, kendini kral yurttaşı köle görmeye alışmış, hazır yiyici, işyerinde emir kulu üreten, bir ur gibi durmadan büyüyen bürokrasi yerel yönetimlerin cenderesidir. Her türlü demokrasinin celladıdır.
Özelleştirme, belediyeciliği yıkıma uğratıyor. Kamu yararı ve kamu hizmeti ortadan kalkıyor. Belediyenin yerini şirket alıyor.
İçme suyu, kanalizasyon, çöp işleri, toplu taşım gibi kamu hizmetleri, şirketler için yalnızca “iş”tir. Amaçları kârdır, yani özel çıkardır. Burada halkın ve kamunun yararı düşünülmez. Parayı kim verirse onun sözü geçer.
Belediyeler, yapılması gereken her türlü kamu hizmetinde, şeffaf ve denetime açık olmak zorundadır. Hizmetleri özelleştirdin mi, işin içine kâr amacı giriyor. O zaman halkın denetimi otomatikman ortadan kalkıyor. Şirketlerin yaptığı her şey, ticari sırdır. Onlar için kâr ve kazanç kavramları tartışılamaz. Bırakın halkın denetimini, belediye meclisleri bile oralara karışamaz.
Kârları için kaldırım taşlarını ayda bir değiştirirler ama yoksul halkın çamurlu yollarını düzeltmezler.
Şirketlerin daha kârlı bir hale gelmesinin bir yolu da, işçi maliyetlerini düşürmektir. Belediyelerdeki şirketlerin hiçbirinde sendika yoktur, az işçiyle çok iş yapılır, işçiler asgari ücretten bile düşük olan ve “piyasa ücreti” denilen köle ücreti alırlar.
Özetle, kâr ve kamu hizmeti karşı karşıyadır!

Özelleştirmenin Faturası Halka

Türkiye ve Ortadoğu Amme Enstitüsü (TODAİE) Yerel Yönetimler Merkezi’nin 1998 yılında yaptığı bir anket, ANAP, DYP, FP, MHP, BBP, CHP ve DSP’li belediyelerin hepsinin özelleştirmeci olduğunu ortaya koydu. Bazıları açıktan “özelleştirme” adı altında kamu hizmetlerini ve mallarını yerli-yabancı şirketlere devrederken, bazıları dolaylı olarak bunu gerçekleştiriyor. Ancak hepsi, kamu hizmetini ortadan kaldırıyor.
Belediyelerdeki kamu hizmetinin yıkılmasında, emperyalist merkezlerin temsilcisi Dünya Bankası hep başroldedir. İşbirlikçi yönetimler, Dünya Bankası’nın programlarını kabul ederek, halkın en temel ihtiyacı olan suyu bile kamu hizmeti olmaktan çıkardılar. Özellikle 1990’dan sonra su ve kanalizasyon hizmetleri İSKİ ve ASKİ modeliyle belediyelerin bünyesinden ayrıldı. İSKİ ve ASKİ’lere yerli-yabancı şirketlerle sözleşme imzalama yetkisi verildi. Böylece içme suyu, şirketlerin en kârlı alanlarından biri haline geldi. Tabii Fatura yoksul halkın sırtına yüklendi, yükleniyor.
Antalya Büyükşehir Belediyesi, 1992 yılında Dünya Bankası’yla içme suyu projesini imzaladı. 1995 yılında halkın kullandığı suyu Fransız Lyonnaise des Eaux adlı bir şirkete devretti. Dört yılda su ücretleri 32 kat arttı. 1998 bahar aylarında şirketin yeni artış talebini, Belediye Başkanı Belediye Meclisi’nin gündemine getirdi. Büyük tartışmalar oldu, halkın büyük bir kesimi su ücretleriyle ilgili davalar açtı.
Fazilet Partili Ankara Büyükşehir Belediyesi, birçok otobüs hattını şirketlere sattı. Özel otobüslerin çalıştığı hatlarda hem hizmet kötü hem ücretler
belediye otobüslerine göre yüzde 25 daha pahalı; indirim kartları geçmiyor, buralarda belediye çalışanlarının ücretsiz yararlanma hakkı yok.
Adana Büyükşehir Belediyesi’nin 1995-1996 yıllarına ait bütçeleri, taşeron şirketlere belediye kaynaklarının nasıl akıtıldığını gözler önüne seriyor. Temizlik İşleri Müdürlüğü gider bütçesi, herhangi bir yatırım harcaması öngörülmeyen 1996 yılında, 1995 yılına göre yüzde 445 artmış. Toplam artış içinde en yüksek oranlı artış ise, “müşteri ve firmalara” (taşeronlara) hizmet alımı nedeniyle yapılan ödemeler kaleminde, yüzde 550!
Yerel kamu hizmetinin yıkımının bir göstergesi de, yatırımlar için kullanılan kredilerin dağılımıdır. Emperyalizmin ulusal ekonomileri ve kamuyu çökertme programı çerçevesinde, belediyelere merkezden aktarılması gereken kaynaklar sınırlandırıldı. 1985’de belediye kaynaklarının tamamı kamu kaynaklarından oluşurken 1997’de bu oran yüzde 20’lere düştü. İçme suyu ve kanalizasyonda Dünya Bankası ve uluslararası tekellerden alınan kredilerin oranı yüzde 72. Bu ise belediyelerin emperyalizme bağımlılığı demektir.
Belediyeler borç batağına saplanmış durumda. İşte birkaç örnek: Adana Büyükşehir Belediyesi’nin yalnızca raylı toplu taşım sistemi için İsveç, İngiltere ve Kore’ye 220 milyon dolar; Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin su kayıplarını önleme projesi için ABD’li şirkete 184 milyon dolar; Bandırma Belediyesi’nin içme suyu projesi için Almanya, Fransa ve Japonya kredi şirketlerine 40 milyon dolar borcu var. Bursa, Eskişehir, Mersin, İstanbul, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum Büyükşehir belediyeleri ile Foça, Didim, Dalaman, Fethiye gibi turizmin geliştiği küçük belediyeler de uluslararası şirketlerin kıskacında.
Belediyelerle Dünya Bankası ve uluslararası şirketler arasında yapılan anlaşmalarda, sömürge hukuku hükümleri yer alıyor. Şirketlerle belediye arasındaki uyuşmazlıklarda çözüm yeri Danıştay ya da Türkiye’deki mahkemeler değil.

Fazilet Partili Belediyeler irticayı Besliyor

Fazilet partili belediyeler, ellerinde tuttukları fon ve kaynaklar, yarattıkları rantlarla irticai faaliyetlerin örgütlenmesine, sevk ve idare edilmesine parasal destek sunuyorlar. Aynı zamanda şeriatçı kadrolaşma, yeni oy potansiyeli yaratma gibi önemli bir işlevler yerine getiriyorlar. Hepsi Cumhuriyet düşmanlığının yuvası haline getirilmiştir.
Bu belediyeler, irticai faaliyetlerin maddi kaynağını kaçak, ruhsatsız inşaatlardan alınan yasadışı paralardan ve belediye ihalelerini kendi yandaşlarına vererek sağlıyorlar. İşçi Partisi, Fazilet Partili Kartal ve Pendik belediyelerine karşı yürüttüğü mücadelede kaçak, ruhsatsız inşaatların açıkça haraca bağlandığını belgeleriyle tespit etti. Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi, 1997 yılında yazdığı bir makalede Refah Partili belediyelerin sadece kaçak inşaatlardan Genel Merkez’e aktardıkları paranın yaklaşık 300 trilyon lira olduğunu belirtiyor.
Albayrak Firması, 1994 yılına kadar İstanbul’da işyerleri ve okulların servis işlerini yapıyordu. 1994’ten itibaren metrodan, konut inşaatına, çöp toplama işine varıncaya kadar her türlü belediye işinde yer aldı. BİAT şirketler topluluğu, Yimpaş gibi bugün adı bilinen birçok şirket Fazilet Partili belediyelerin olanaklarıyla palazlandırıldı.
İstikbal Yatakları, Kartal’da toplam 25 bin metre kare yeşil alana tamamen kaçak, ruhsatsız fabrika inşa etti. Bu fabrika hakkında tam 4 kez yıkım kararı verildiği halde karar uygulanmadı. Sorumlusu gene Fazilet Partili Belediye.
İrticai faaliyet gösterdiği, devletin kurumları tarafından tespit edilen Milli Gençlik Vakfı, Kartal ve Pendik belediyelerinden büyük destek gördü. Belediyenin doktorları ve sağlık personeli bile Milli Gençlik Vakfı’nda çalıştırıldı.
İşçi Partisi’nin mücadelesi sonucu, Fazilet Partili Kartal Belediye Başkanı Mehmet Sekmen görevden alındı. Pendik Belediye Başkanı hakkında da soruşturma açıldı.

Mafya Urunu İşçi Partisi Kesip Atar

Mafyaları, çeteleri, irticai örgütlenmeleri belediyelerin ve Türkiye’nin başına, ANAP, DYP, FP (Refah Partisi), MHP, BBP gibi Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapmayı görev sayan partiler bela ettiler. CHP ve DSP ise bu belayı seyrettiler, görmezlikten geldiler; böylece büyümesine yol açtılar.
İlkemizdeki, mafya düzenine karşı mücadeleyi İşçi Partisi başlattı. Susurluk’un üzerindeki sis perdesini İşçi Partisi kaldırdı. Sadece İşçi Partisi, ülkemizi de, toplumumuzu da, belediyeleri de içten içe kemiren bu sorunun üzerine kararlılıkla gitti. Mafya çetelerine büyük darbeler indirdi.
Üstelik İşçi Partisi bütün bunları, daha muhalefetteyken; parlamento avantajından, belediye ve devlet yönetiminde bulunma olanaklarından yoksun olarak yaptı.
İşçi Partisi, yönetime geldiğinde ise mafya urunu temelli ve toptan kesip atacak; kamu mallarına, halkın hak ve özgürlüklerine, yani Türkiye’ye musallat olmuş yerli ve yabancı şer odaklarının kökünü kazıyacaktır.
İşçi Partisi’nin sloganı şudur:
Mafya Belediyesine son, Halkçı Belediye!
Belediyelerde özelleştirmeye ve yağmaya son!
Belediyelerde mafya denetimine son, Halkın belediyesi!
Bütün iktidar halk meclislerine!

Değerli yurttaşlar,
Belediyeleri özelleştirme, mafya, irtica batağından kurtarmak için sadece İşçi Partisi’nin programı, cesareti, kararlılığı ve gücü vardır.
Mafyayı belediyelerden ancak, mafyaya hiçbir zaman, ve hiçbir şekilde bulaşmamış olan İşçi Partisi temizler.
İşçi Partisi, özelleştirmeye cepheden karşıdır.
İşçi Partisi, Dünya Bankası gibi emperyalist merkezlerin programlarına değil, halka ve kendi gücüne güvenir. Yurtseverdir, halkçıdır, kamudan yanadır.

Halkçı Belediye İçin Hemen Yapılacaklar

1- “Nereden Buldun Yasası” çıkarılarak, kamu kaynaklarını rüşvet ve yolsuzluk yoluyla yağma ettiği veya yasadışı yollardan servet yığdığı saptananların mallarına el konacaktır.
2- Belediyelerdeki rüşvet, yolsuzluk ve vurgunların önemli kaynaklarından biri olan müteahhitlik ve ihale sistemine son verilecektir. İnşaat ve hizmetler, belediyenin kendi kurumları eliyle yapılacaktır.
3- Şirketleşmeye derhal son verilecek, böylece kamu mallarını özelleştirmenin en önemli araçlarından biri ortadan kaldırılacaktır. Mevcut şirketlerin malvarlıkları belediyeye aktarılacaktır.
4- Kent halkına, belediye gelir ve harcamaları konusunda aylık raporlar verilecektir. Raporlar, özlü, açık ve anlaşılır olacak; anlamayı güçleştirecek hiçbir karmaşık ifadeye yer verilmeyecektir. Raporlar halka, yerel medya ile, cadde ve meydanlardaki panolar kullanılarak ve mahallelerde salt bu amaçla yapılacak toplantılarla sunulacaktır.
5- Belediye, ücret, maaş ve sosyal haklarını iyileştirerek personeli rüşvete muhtaç olmaktan kurtaracak; onları sade yaşayan, namuslu, halkını ve yurdunu seven, kamu yararını her şeyden üstün tutan, işini iyi bilen ve yapan, bilgili, çalışkan yurttaşlar haline getirmek için eğitecektir.
6- Belediye başkanı dahil, yöneticilerin maaşları en yüksek işçi ücretini geçmeyecektir. Yöneticiler göreve gelirken ve görevden ayrılırken mal bildiriminde bulunacaklar, açıklayamadıkları gelirlerinin ve mal varlıklarının hesabını halka vereceklerdir.
7- Rüşvet ve yolsuzluk kaynağı olan kırtasiyecilik, kayırmacılık ortadan kaldırılacak; yurttaşlar araya adam koyma, aracı bulma gibi yöntemlerden tamamen kurtarılacak; herkesin belediyelerdeki işlerini doğrudan kendisinin takip edebileceği ve hızla sonuçlandırabileceği basit, açık, yeterli personelle güçlendirilmiş aracısız çalışan bir yönetim gerçekleştirilecektir.
8- Yatırımlar ve hizmetler, kamu kaynakları kullanılarak ve geektiğinde emek seferberliğiyle çözülecektir. Dünya Bankası gibi emperyalist sömürü kurumları belediyelere sokulmayacaktır.

Halk Meclisleri Eliyle Yönetim

İşçi Partisi, bugünkü emperyalizme bağlı iktidarın karşısında, halk meclisleri yönetimini ve halk iktidarını savunur. Her mahallenin, her ilçenin halk meclisi olacak,.belediyeler halk meclisleri aracılığıyla halkın doğrudan katılımıyla yönetilecektir.
İşçi Partisi’nin parolası şudur: Basit ve ucuz yönetim. Halk meclisleri ve halk hükümetleri yönetimi bürokrasinin düşmanıdır. Yurttaşların, istekleri karşısında kayıtsızlık, “Bugün git yarın gel”cilik, rüşvet, iltimas, adam kayırma suçtur. Görev başında yurttaşa hakaretin cezası ağırlaştırılacaktır.


Parasız Toplu Taşımacılık: Trafik Cenderesine Çözüm

Trafik büyük kentleri cehenneme çevirmiş bulunuyor. Halk her gün iki-üç saat yollarda çile çekiyor. Stres milyonların sağlığını bozuyor. Boşa geçen milyarlarca saat zaman, havaya savrulan benzin, yani bunca ulusal servet yok olup gidiyor. Yaratılan hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar ayrı. Trafik, bugünkü düzenin aynasıdır. İki sevgilinin, ellerini birbirinden ayırmadan kaldırımlarında yüz metre bile yürüyemeyeceği kente, kent denemez. İnsanı değil, otomobili koruyan bir düzen kurulmuştur.
Bugünkü iktidarlar toplu taşımacılık için kaynak olmadığını söylerler ve otomobil satışlarını artırmak için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü büyük tekellerin, yabancı sermayenin hizmetindedirler. Şurası kesindir, hesaplanmıştır, sadece trafik savurganlığını önlemek suretiyle toplu taşımacılık bütün halk için parasız hale getirilebilir.
İşçi Partisi belediyeciliği, ulaşım sorununu kökünden çözecektir. Büyük kentlerin üstünü yaşanır hale getirmenin yolu altını oymaktır. Ulaşım hızla yerin altına indirilecek, sürekli sözü edildiği halde bir türlü uygulamaya geçirilemeyen metro sistemi gerçekleştirilecektir. Toplu taşımacılık esas olacak, kent içindeki önemli merkezler yaya alanı halinde düzenlenecektir.

Hastalıklı Kentleşmeye Son

İst üste kibrit kutuları gibi yığılmış, uyumsuz binalar, güneş görmeyen sokaklar, fabrikalar ve penceresinden beş metre ötesi gene duvar olan evlerin iç içe girdiği mahalleler! Açıkta akan lağım dereleriyle, doğal güzellikleri, yeşili ve maviyi yıkıma uğratan, tarihi ve kültürel zenginliklerin yağmalanmasına kapıyı ardına kadar açmış, insanı değil, kârı esas alan bir kentleşme! Serbest piyasa ekonomisinin milyonluk kentlerimizi getirdiği yer işte budur.
İşçi Partisi, bu hastalıklı kentleşmeyi planlı bir şekilde önleyecektiir. İşçi Partisi belediyelerinde İnsanı ve doğayı gözeten kent projeleri yürürlüğe konacak, küçük yerleşim birimleri çekici hale getirilecektir.
Kentler içindeki imalathane ve fabrikalar dışarı çıkarılacak, bunlar çevre ve insan sağlığı açısından sıkı bir denetim altında tutulacaktır.
Tarıma elverişli en verimli toprakların fabrika ve apartman arsasına dönüşmesi önlenecektir.
Tarihi eserlerin yağma ve yıkımı kesinlikle önlenecektir.

Spor, Sanat, Kültür Seferberliği

İşçi Partisi belediyelerinde düşünce ve sanat hayatını boğan her türlü yasak ortadan kaldırılacak, kültür ve sanat alınır satılır mal olmaktan çıkarılacaktır. Bugünkü düzende ayrıcalık konusu olan spor, kültür ve sanat kurumlarından yararlanma olanakları bütün halkın hizmetinde olacaktır.
İşçi Partisi, değişik bölge ve yörelerden gelen insanlarımızın farklılık gösteren tarihi, kültürel ve sanatsal zenginliklerini hiçbir kısıtlamaya uğramaksızın sergilemelerini, geliştirmelerini güvence altına alacak, gerekli olanakları yaratacaktır.

Halkın Refahı

Halkın refahı, İşçi Partisi belediyelerinin bütün çalışmalarının temel amacıdır. Bu belediyeler, çalışanlar için dinlenme, tatil ve boş zamanları değerlendirme olanakları yaratacak, yaşlılar ve bakıma muhtaç yurttaşlar için bugünkü gibi göstermelik değil, gerçekten ihtiyacı karşılayacak kurumlar oluşturacaklardır. Kimsesiz çocukların bakım ve eğitimi halk meclislerinin sorumluluğundadır.
İşçi Partisi belediyeleri, gençler için bilim ve teknoloji kurumları oluşturacaklar, gençlerin her türlü yeniliği izleyebilmeleri için kurslar düzenleyeceklerdir.
Çocuklar için gerekli oyun parkları ve spor sahaları hazırlamak yerel yönetimlerin öncelikli işleri arasındadır.
İşçi Partisi belediyeleri, kadının baskı ve eşitsizlikten kurtulma mücadelesini bütün olanaklarıyla ve sonuna kadar destekleyecektir. Kreşlerin ve çocuk yuvalarının sayısı, kadını eve kapanmaktan kurtaracak şekilde artırılacak, çamaşırhaneler kurularak ortak kullanıma sunulacaktır.
İşçi Partisi belediyeleri, kır ve kent arasında ürün akışını doğrudan sağlayacak, üretici ile tüketiciyi aracısız karşı karşıya getirecek üretici pazarları, tanzim satış mağazaları, üretim ve tüketim kooperatifleri oluşturulmasını sağlayacaktır.


Kaynak Sorunu Çözümsüz Değildir

Bugünkü belediye yönetimleri, , “kaynak yok” bahanesine sığınıp yatırım yapmıyorlar, halkı hizmetten yoksun bırakıyorlar, işçilere para ödemiyorlar. Yaptıkları özelleştirmelerin gerekçesi de aynıdır; yani, “kaynak yok”. Oysa sadece bugün mafyaya aktarılan kaynaklar belediyeye döndürülebilse bütün sorunlar çözülür.
Kaynak vardır, eksik olan halkçı belediyecilik anlayışıdır. Eksik olan İşçi Partisi itidarıdır.
İşte kaynak:
Özellikle büyük kentlerde, toplu yaşama ve hızlı nüfus artışının yarattığı olağanüstü boyutlardaki rantların tümü, başta arazi rantı, istenirse topluma kazandırılabilir. Bunun araçları bugünden yerel yönetimlerin elindedir. Yeni yasa çıkarmaya bile gerek yoktur. Sadece imar, ruhsat ve diğer yasal yetkiler etkin bir şekilde kullanılsa, belediye mafyasıyla işbirliği halindeki arsa ve bina spekülatörlerinin cebine giden trilyonlar belediyenin kasasına girebilir, toplum yararına harcanabilir. İşçi Partisi işte bunu yapacaktır.
Belediyelerde bir sektördeki yatırım gereksinmesinin saptanması, işin maliyeti, ne kadar sürede nasıl yapılacağının belirlenmesi amacıyla yapılan fizibilite çalışmaları, genellikle dış, yani yabancı kredilerle yapılıyor. Bu durumda kaynağı sağlayan, fizibilite çalışmalarını da yönlendiriyor. Ortaya çıkan raporlarda belirtilen maliyetler yüksektir; öyle ki, çoğu zaman bu maliyetlerin ulusal kaynaklar ya da kamu kaynakları ile karşılanması gerçekten de son derece güç görünür. Belediyeler, hemen “Bu kadar paramız yok, yabancı şirketler gelsin” der. Oysa yüksek maliyetin nedeni, hazırlanan bu raporlarda uluslararası fiyatların kullanılmasıdır. Bu fiyatlar da kamu kaynaklarından en az beş-altı kat yüksek! Belediyeler, fizibilite çalışmalarını kendi uzmanları, teknisyenleri, mühendisleriyle ve kamu kaynaklarıyla yapsa şimdikinden altı misli daha az maliyet ortaya çıkmış olacak.
İmar, ruhsat ve diğer yasal yetkiler etkin bir şekilde kullanılacaktır. Böylece belediye mafyasıyla işbirliği halindeki arsa ve bina spekülatörlerinin cebine giden trilyonlar belediyenin kasasına girecek, toplum yararına harcanacaktır.
Büyük ihaleler yoluyla müteahhitlerin ve aracıların cebine aktarılan milyarlar da yerel yönetimlere kazandırılacaktır. Bugün belediyelerin elinde mühendisleri, uzmanları, ustaları, teknisyenleri, işçileri ve araç-gerekçeleri vardır. Eksikse tamamlanabilir. Yeter ki üretimci ve yatırımcı bir politika izlensin.

Değerli Yurttaşlar
Bütün Partiler Amerikan emperyalizmi önünde diz çökerken Sevr planlarına karşı bu Parti mücadele etti, ABD’nin kukla Kürdistan planını ortaya koydu. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne bu Parti sahip çıktı.
Diğer bütün Partiler Mustafa Kemal’in ilkelerine savaş açmış veya sırt çevirmişken “Cumhuriyet Devrimi Kanunları uygulansın” kampanyasıyla 28 Şubat sürecinin önünü açan da bu Parti’dir.
Sağcı partilerin Türkiyemiz’i sürüklediği mafya tarikat rejiminin karşısına sadece İşçi Partisi dikildi. İşçi Partisi, ekonominin mafyalaşmasına, siyasetin kilit mevkilerini mafyanın ele geçirmesine karşı koydu. CIA ile işbirliği halinde Türkiye’yi Amerika’nın askeri yapmak isteyen birtakım parti liderlerinin üzerine cesaretle yürüdü.
Unutma!
Bir tek İşçi Partisi, özelleştirmeye cepheden karşı çıktı, Özelleştirmenin Cumhuriyet ekonomisini ve ulusal devleti yıkmak amacıyla yapıldığını bıkmadan yorulmadan ortaya koydu. İşçi Partisi’nin kararlı tavrı sonucunda, geniş işçi kitleleri özelleştirmeye karşı mücadelelere girdiler.
Bir tek İşçi Partisi, belediyelerimizin mafya ve irtica odakları tarafından yağmalanmasına karşı mücadele etti.
İşçi Partisi, belediyelerin gerçekten halkın belediyesi olması için mücadele ediyor. Bütün bunları kesinlikle gerçekleştirebilir çünkü;
Disiplinli ve kararlı örgütü var,
Programı var,
Cesareti var,
Halkın belediyesini yaratacak birikimli, deneyimli kadroları var.

İşçi Partisi DSP,CHP, İP ve bütün diğer Cumhuriyet Devrimi Kuvvetleri’nin Atatürk’ün Altı Ok programı temelinde güçbirliği yaparak iktidar olmasını istiyor. Çünkü Türkiye’yi Sağ partilerin sürüklediği felaketten, ancak böyle bir iktidar kurtarabilir.

Yurttaş,
Halkın belediyesini yaratmak için, İşçi Partisi’ni destekle, İşçi Partisi’ne oy ver.
İşçi Partisi’nde örgütlen.

Mafya Belediyesine Son
Halkçı Belediye

Belediyelerde özelleştirmeye ve yağmaya son!

Belediyelerde mafya değil halk denetimi!

Türkiye’ye Sahip Çık!