İrtica ile Bölücülüğün İşbirliği

Hizbullah tahliyelerinin ardından Abdullah Öcalan, avukatları aracılığı ile görüşlerini açıkladı. Basının büyük çoğunluğu açıklamada yer alan bazı sansasyonel noktalar üzerinde durdu. Bazı gazeteler ise açıklamanın can alıcı mesajını gördüler ve verdiler.

Tarih:

Hizbullah tahliyelerinin ardından Abdullah Öcalan, avukatları aracılığı ile görüşlerini açıkladı. Basının büyük çoğunluğu açıklamada yer alan bazı sansasyonel noktalar üzerinde durdu. Bazı gazeteler ise açıklamanın can alıcı mesajını gördüler ve verdiler.
Öcalan söz konusu açıklamasında Hizbullah’a gönderdiği önemli mesajda şunları söylüyordu:
“Daha önce de ifade ettim. Kent Konseyinde Diyarbakır’ın bütün kesimleri gelip yerini alabilirler, orada her şeyi özgürce tartışabilmelidirler. Bu Hizbullahçılarla da konuşulur, diyaloga geçilir, eğer eski tarzlarında devam etmeyeceklerse, özeleştirilerini yapmışlarsa, hatalarından ders çıkarmışlarsa, bundan sonra kendilerini legal olarak ifade edeceklerse onlar da çağrılır, hem Konsey’de, hem de Kongre’de kendilerini temsil edebilirler.”
Öcalan’ın çağrısı çok geçmeden cevabını buldu. “Hizbullah Basın Bürosu” adına yapılan açıklamada aynen şunlar yazıldı:
“Ancak genel anlamda, Kürt halkı açısından ve siyasal sonuçları itibarıyla bu çatışmanın her iki taraf için kazançtan çok zarar getirdiğini ve bu çatışmadan direkt ve dolaylı en iyi istifade edenin Kemalist rejim ve onun derin unsurları olduğuna inanıyoruz.”
Hizbullah “ortak düşmanı” bu şekilde tanımladıktan sonra Öcalan’ın davetine de şu şekilde cevap veriyor:
“Ayrıca ateşkes, çatışmasızlık ve gerekirse halkımızın çıkarına olacak bazı konularda anlaşma dahil bir çok alternatife açığız. Ancak her ne olacaksa yetkili kişi ve organlar tarafından yapılmalı ve bunun resmi bir statüye kavuşması gerekir.”
PKK ile Hizbullah arasında yaşanan bu mesaj trafiği anlamlıdır ve değerlendirilmelidir.

BÜYÜK HESAPLAŞMA
Öncelikle şunu saptamak gerekiyor. Kürt sorununda son bir yılda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin “ulusal devlet” yapısını sona erdirmeye ve sınırlarının yeniden çizilmesine yöneliktir.
Ama bir devletin temel yapısı ve hele sınırları, bir yerlerde birileri oturup plan yapması ile değişmez. Hele bu ülke, Türkiye gibi 20. yüzyılın ilk antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nın sonunda bağımsızlığını elde etmişse ve kurulan Cumhuriyet’in yapısı, Ortaçağ’a ve emperyalizme karşı yüzyılda gerçekleştirilen en büyük devrimlerden birinin sonucunda oluşmuşsa, köklü değişiklikler ancak büyük alt üst oluşların ardından gerçekleşebilir.
Yugoslavya ve Irak gibi direnme potansiyelleri Türkiye’ye ile kıyaslandığında daha az olan ülkelere yönelik benzer operasyonların bile, on yılı aşkın kanlı çatışmaların ardından ancak başarıya ulaşabildiğini düşünecek olursak, Türkiye’de de nelerin yaşanabileceği konusunda bir fikir edinebiliriz.
Bu gerçeği en iyi, tam ikiyüz yıldır Türkiye’ye ilişkin hedeflerine ulaşmak için çabalayan ve bu amaçla bir Dünya Savaşı çıkaran emperyalistler bilirler.

OERASYONUN HEDEFİ
Amerikan emperyalizmi, ortakları ve işbirlikçileri ile beraber, bahsettiğimiz hedefe ulaşmak için tam on yıldır bir operasyon yürütmektedir. Bu Operasyonla, AKP’nin iktidara taşınması ve önündeki engellerin temizlenmesi amaçlanmıştır.
Operasyon son üç yıldır Ergenekon tertibi ile sürdürülmektedir. Bu tertibin öncelikli amacı, emperyalistlerin hedeflerine ulaşmalarına engel olabilecek kurum ve kişilerin tasfiye edilmesidir. Türk Ordusu ve İşçi Partisi bunun için hedef alınmıştır.
Genel amaç Türk milletinin milli birliğine yönelen saldırılara direnme iradesinin kırılmasıdır.

PLAN UYGULAMADA
Ama bütün bunların yanı sıra çok önemli bir strateji daha vardır. Bu da Kürt kökenli yurttaşlarımızı bir bütün olarak emperyalist projelerin peşine takmaktır.
PKK, 40 yıla yaklaşan mücadelesinin sonucunda, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin sunduğu bütün olanaklara rağmen Bölge halkının ancak bir kısmını etkileyecek duruma gelebilmiştir.
Öte yandan özellikle 12 Eylül yönetiminden bu yana uygulanan politikaların sonucunda, önemli bir etkinliğe kavuşmuş olan irtica, kitlenin küçümsenmeyecek bir oranını kontrol edecek güce ulaşmış bulunuyor.
Geldiğimiz aşamada emperyalistler açısından bütün mesele, kontrolleri altında olan bu iki gücün işbirliği yapmalarını sağlamaktır.
Batı destekli bölücülük ve Batı destekli İrticanın işbirliğine gitmesi durumunda çok önemli bir kitlesel güç ortaya çıkmış olacaktır.
Bir yanda Ergenekon tertibi ile itibarı sıfırlanmış, morali çökertilmiş, savaşma yeteneği önemli ölçüde baltalanmış TSK, yanı sıra tutuklama ve baskılarla zayıf düşürülmüş yurtsever devrimci güçler, öte yandan bütün olanaklar devreye sokularak kitleleri kontrol etmeleri sağlanan irtica ve bölücülüğün fiili işbirliğinin gerçekleştirilmesi…
İşte plan budur. Bu plan Amerikan emperyalizminin Bölgemize ilişkin stratejisini saptanmasında rol alan Graham Fuller gibi görevliler tarafından daha önceden çeşitli biçimlerde ifade edilmişti.
Abdullah Öcalan ve Hizbullah’ın karşılıklı mesajlaşmaları, bu planın artık uygulamaya konmak istendiğinin işareti olarak almak yanlış olmayacaktır.
mbgultekin@ip.org.tr