İran’dan dersler (1)

23 Ekim tarihli Hürriyet gazetesinde, İran Atom Enerjisi Kurumu’nun yeni başkanı Ali Ekber Salihi ile yapılmış bir röportaj yayınlandı. Salihi’nin söyledikleri arasında, emperyalist tahakküm ve sömürü boyunduruğu altında olan bütün ezilen dünya ülkeleri açısından so...

Tarih:

23 Ekim tarihli Hürriyet gazetesinde, İran Atom Enerjisi Kurumu’nun yeni başkanı Ali Ekber Salihi ile yapılmış bir röportaj yayınlandı. Salihi’nin söyledikleri arasında, emperyalist tahakküm ve sömürü boyunduruğu altında olan bütün ezilen dünya ülkeleri açısından son derece öğretici dersler bulunuyor.
Salihi, Şah rejiminin devrilmesinin ardından uygulanan ambargonun sonuçlarına ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bu arada ambargoların yararını da gördük. Tek başımıza ayakta kalmayı öğrendik. Kendi füzemizi, silahlarımızı, enerjimizi üretmeyi öğrendik. Uzaya uydu gönderdik, hayvan klonladık. Her şeyi tek başımıza yaptık. Çünkü kimse bize bir şey satmıyor ambargolar nedeniyle…”

GELİŞMENİN YASASI
Salihi, Dünyanın son yüz elli yıllık tarihinin çok önemli bir yasasını dillendiriyor bu değerlendirmesiyle: Bir ülke, emperyalist denetimin ne kadar dışındaysa, o kadar gelişme olanağına sahiptir. Emperyalizme bağımlı olan ülkelerin ise gelişme yolları tıkanmaktadır.
Bu gerçeğin ilk örneği Japonya’dır. Japonya 19. yüzyılın ikinci yarısında bağımsızlığını koruyarak, kendi dinamikleri ile feodalizmin tasfiyesi ve kapitalist bir toplum inşası yolunda devrimsel adımlar attı. Ve böylece kapitalizme ulaşan ülkeler trenine atlayan son ülke oldu.
Diğer örneklere bakalım:
Sovyetler Birliği, 1920 – 1950 yılları arasında tarihin kaydettiği en büyük kalkınma ve gelişme hamlelerinden birini gerçekleştirdi. Çünkü bağımsızdı. Bu sayede bütün kaynaklarını ülke kalkınmasının ve halkının refahı için kullanabildi.
İkinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımı bile Sovyetlerin büyük gelişmesini durduramadı. Savaş sonrasının “iki süper devleti”nden biri oldu.
Benzer şekilde Türkiye Cumhuriyeti de 1920 sonrasında büyük bir kalkınma gerçekleştirdi. Toplu iğne bile üretemeyen Türkiye, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Kayseri’deki uçak fabrikasında uçak üretiyor ve Avrupa ülkelerine satıyordu.
Öte yandan 1950 sonrasında izlediği politikalar ile Türkiye, ele aldığımız konu açısından tam tersinden örnek verilebilecek bir ülkedir. Emperyalizme bağımlılık, yarım yüzyılın sonrasında Dünyanın en kırılgan ekonomisinin ortaya çıkmasına yol açmış ve Türkiye’nin küresel krizi, kapitalizmin merkez ülkelerinden daha ağır bir şekilde yaşamasına neden olmuştur.
Kendi gücüne güvenerek ve bağımsızlık politikasında ısrar ederek bir ülkenin nereye gelebileceğine dair vereceğimiz üçüncü örnek ise Çin Halk Cumhuriyeti’dir. 1949 öncesinde sokaklarında insanların açlıktan öldüğü, emperyalizmin, afyon ticaretinden elde ettiği kâr uğruna geniş kitleleri uyuşturucu bağımlısı yaptığı Çin, 60 yılın sonunda bugün Dünyanın ekonomisi en hızlı gelişen ülkesi olarak önümüzdeki en fazla on yılın sonunda, Dünyanın en büyük ekonomisi olma yolundadır.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Tekrar tekrar kanıtlanan yasa; bir ülke emperyalist boyunduruktan kurtulursa gelişir; emperyalizme bağımlı ise gelişmek bir yana tam tersine geriler.

İRAN’IN FARKI
İşte İran, yüzyılımızın bu önemli yasasının ne kadar doğru olduğunu kanıtlayan son derece çarpıcı bir örnektir.
İran örneği şu bakımdan çarpıcıdır. 20 yüzyılda, büyük gelişme gösteren ülkelerin hemen hemen hepsinde, sosyalist veya devrimci iktidarlar vardı.
İran’da Şah rejimi1979’da, mollaların başını çektiği, ama bütün toplumsal kesimlerin ve oldukça geniş bir siyasi hareket yelpazesinin katıldığı büyük bir halk hareketinin sonucunda yıkıldı.
Ama çok geçmeden Şeriatçılar diğer siyasi hareketleri, şiddet yoluna başvurarak tasfiye ettiler. Ve Ortaçağ düşüncesi İran’da, olanca katılığıyla iktidar oldu.
Ek olarak İran 1980 – 1988 yılları arasında Irak’la son derece yıpratıcı bir savaş yaşadı.
Yani İran Batılı ülkelerin uyguladığı katı ambargonun yanı sıra, bir yandan Ortaçağ karanlığının bilimi ve gelişmeyi engellemesi ile de boğuşuyordu. Öte yandan sınırlı kaynaklarını Irak ile yaptığı savaşa harcıyordu.
Bütün bu engellere rağmen İran, ikibinli yıllarla birlikte Salihi’nin bahsettiği gelişmeleri gösterdi..
Amerika, İran’a karşı yürüttüğü mücadelede havluyu atan taraf oldu.
Bu gelişmeyi açıklayan bir tek neden vardır. O da İran’ın 1979 yılında bu yana izlediği “bağımsızlık” politikasıdır.
İran pratiğinin ortaya koyduğu önemli gerçek şudur. “Bağımsızlık”, belirleyicidir. Eğer ülkeniz bağımsız ise, diğer eksiklik veya olumsuzlukları aşma potansiyeliniz vardır.

AMBARGO’NUN YARARI
Bu yazının son sözü olarak Salihi’den bir alıntı daha yapalım:
“Ambargolar devam ederse katlanırız ve eğer iki kuşak daha buna katlanabilir, boyun eğmezsek, geleceğimizi birkaç yüzyıl daha garanti altına almış olacağız.”
Otuz yılın deneyiminin bir İran’lı “aydın”a öğrettiği büyük gerçektir bu. Ve bağımsızlığın ne kadar belirleyici olduğunu, bundan daha iyi ifade eden bir değerlendirme olamaz.
80 - 90 yıl bağımsız kalarak elde ettiğiniz başarılarla, gelecekteki en az 200–300 yılı garanti altına alabilirsiniz.
mbgultekin@ip.org.tr