İP MKK ÜYESİ ADNAN AKFIRAT'IN SORGUSU BAŞLADI: Davanın temeli olan bu MİT şemasını hazırlamak büyük bir suçtur!

Ergenekon davasının 50. oturumunda savunma yapan tutuklu sanık İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat, MİT şemasının, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve Türkiye'nin milli bütünlüğüne karşı bir tertibi açıkça ortaya koyduğunu belirterek "Davanın temeli olan bu ...

Tarih:

Ergenekon davasının 50. oturumunda savunma yapan tutuklu sanık İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat, MİT şemasının, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve Türkiye'nin milli bütünlüğüne karşı bir tertibi açıkça ortaya koyduğunu belirterek "Davanın temeli olan bu MİT şemasını hazırlamak büyük bir suçtur" dedi.

Akfırat, şemanın dönemin genelkurmay başkanı Hilmi Özkök'e gönderildiğini belirterek "Orgeneral Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için yalan dolan tertipler kuruldu. Bu şema arkasındaki tertip olmasa bugün Çankaya'da Nakşibendi müridi oturmayacaktı" diye konuştu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Cezaevi'nde görülen Ergenekon davasına Adnan Akfırat'ın savunmasıyla devam edildi. MİT'in şemaya "Tuncay Güney'in verdiği bilgilerden hazırlandığı" notunu düştüğüne dikkat çeken Akfırat "Kimse suçu Güney'in sırtına yıkamaz. Tuncay Güney'in anlatıkları için 'kepazelik, deli saçması' değerlendirmeleri yapılıyor. MİT; Türk Silahlı Kuvvetlerini, devlet kurumlarını hedef alıyor. Görevdeki Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu yasadışı oluşum içinde gösteren şemayı MİT hazırlıyor. Genelkurmay Başkanı'nı böyle bir şemada göstermek suçtur. Bu şemayı yapanların sorumluluğu yok mu? MİT bunu neden yapmış ve devlet kurumlarına yollamış?" diye sordu.

MİT'in, şemayı 10 Temmuz 2003'te dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e yolladığını bildirmesine karşın Genelkurmay Başkanlığı'nın "şemanın bulunamadığı" şeklinde açıklama yaptığını anımsatan Akfırat "Özkök bu şema ile özel ilişki içine girmiştir. Şemayı cebine koyup götürmesi de suçtur" dedi.

Orgazenize'de tertip

Şemaya, Tuncay Güney'e 2001'de söyletilenlerin dayanak olduğunu belirten Akfırat şu görüşleri savundu: "Şemanın yeni bir siyasal rota için kullanıldığı anlaşılıyor. Güney'in alınmasının tertip olduğu tüm televizyonlardan izlenen Organize Şube'deki mülakattan da anlaşılıyor. Tezgah kurulmuş. Mülakatta TSK ve İP, Amerika Birleşik Devletleri adına suçlanacak. 2001'de bu suçlama kayda geçiriliyor."

Şema Güney'e yaptırıldı

Güney'in mülakatında bulunan emniyet amiri Ahmet İhtiyaroğlu'nun savcılığa verdiği dilekçede "Başsavcı Aykut Cengiz Engin çağırdı, dosyayı fırlattı" şeklinde anlatımların olduğunu belirten Akfırat "Tabii ki fırlatacak. Genelkumay Başkanı'na tertip düzenleniyor. Başsavcı sonra 'duyumlara dayalı, soyut ifadeler, kurumları koruyun' diye yazı yazıyor" diye konuştu.

Tuncay Güney'e el yazısıyla şema yaptırıldığını anlatan Akfırat, Organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu'nun "Kurulmuş gibiydi" şeklindeki sözlerine ve Adil Serdar Saçan'ın "Emniyet'te F tipi örgütlenme" olduğuna ilişkin sözlerine dikkat çekti.

Akfırat "Genelkurmay başkanları ve orgeneraller İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Eşref Bitlis, Teoman Koman, Rasim Betir, Güven Erkal gibi paşaların bu örgütün içinde olduğunu kayda geçirildikten sonra bunlar rakiplerin bertaraf edilmesi için el altından kullanıldı" dedi.

Kıvrıkoğlu, Özkök'ü sakıncalı görüyordu

Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümetin Irak'a saldırıyı önlemek istediğini anımsatan Akfırat şöyle devam etti:
"Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı, ABD'nin Irak'a müdahalesini engellenmek için bir çalışma grubu oluşturdu. Kıvrıkoğlu'nu başında, Yaşar Büyükanıt'ın içinde olduğu çalışma grubu Irak'ın kuzeyinde Türkiye için bir güvenlik bölgesi oluşturmak istiyordu. Türkiye'nin bu kararlılığını bertaraf etmek için bu tertip düzenlendi. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanı olmasını Türkiye'nin güvenlik politikaları açısından sakıncalı buluyordu. Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için bu şema yaratıldı. Özkök 2002'de genelkurmay başkanı oldu."

Çankaya'da mürit

MİT'te TSK'ye karşı tertip yapan Eymür ve ekibinin TSK'ye karşı ulusal suç işlediğini savunan Akfırat "Biz bu suçun savcılarıyız. Bu suçun sorumluları ortaya çıkacak yargılanacak. Türkiye'yi mahvettiler. Bu suçu işleyenlerin kendilerini kurtarmaları mümkün değil" dedi. Akfırat şunları söyledi:

"Orgeneral Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için yalan dolan tertipler kuruldu. Bu şema arkasındaki tertip olmasa bugün Çankaya'da Nakşibendi müridi oturmayacaktı. BOP Eşbaşkanı Başbakanlık koltuğunu ele geçirmeyecekti. Özkök, hükümetle ilişkisini 'şiir gibi ilişki' diye anlatıyordu. Bu şiir gibi ilişki bu tertiplerin üzerine kuruluydu."

"Özkök çuvalla dolaşıyor"

"Şener Eruygur'un suçu Türkiye'nin 80 bin askerle işgalini tasarlayan tezkerenin reddidir. Ergenekon tertibinin arkasındaki hınç da budur" diyen Akfırat, 1 Mart'ta tezkere kabul edilseydi Türkiye'nin işgal altında olacağını savundu. Abdullah Gül ile Colin Powel'in 2 Nisan 2003'te dokuz maddelik gizli bir anlaşma yaptıklarını ifade eden Akfırat, "Asker bu gizli anlaşmaya uymadığı için çuval geçirdiler. O çuvalı Türk milletinin kafasından öte Hilmi Özkök'ün kafasına geçirdiler. Özkök hala o çuvalla dolaşıyor. O nedenle silah arkadaşlarını gammazlıyor. Özkök, baştan beri bu tertibin her aşamasında var. 'Darbe günlükleri var mı?' sorusuna, 'ne vardır, ne yoktur' diyor. Çuvalın içinde olduğu için bunu söylüyor" dedi.

"Genelkurmay yetkilerini kullansın"

Bu yargılamanın Türkiye'nin geçmişine ve Atatürk'e yapılmış bir saldırı olduğunu savunan Akfırat, "Vatansever olduğu için insanları hapse atarsanız, Türk ordusu nasıl ayakta duracak. Genel Kurmay'ın çok büyük sorumluluğu var. Kahramanlara saldırı yapılıyor. Türk ordusunun komutanlarına yapılan ağır hakaretlere karşı hak ve yetkilerini kullanmaları lazım" dedi.

DGM'deki hukukun bile bu mahkemede olmadığını söyleyen Akfırat, Ergenekon davasının, 1. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'un işgal edildiği dönemde yapılan yargılamalarla benzer olduğunu kaydetti.

İntihar eden albay Abdülkerim Kırca ile işgal döneminde hakkındaki soruşturma nedeniyle intihar eden Diyarbakır Valisi Reşit Bey'i benzeten Akfırat, "O dönemde Mustafa Kemal de kara listede. Anadolu'ya çıkınca tutuklamadan kurtuluyor. O dönemdeki Ermeni ve Rum şubelerinin yerine Fethullahçı polisler almış. Listeler hazırlanıyor. O dönemin savcıları da Osmanımlar bulmuşlar. Yalancı tanıklarla yargılamalar yapmışlar" diye konuştu.

"Güney yalancı biriydi"

Tuncay Güney'i Aydınlık'ta haber araştırma müdürü olduğu dönemden, 1995 yılından beri tanıdığını söyleyen Akfırat, Güney'in 2000'e Doğru Dergisi'nin arşivinden yararlanmak istediğini belirtti. Akfırat, şöyle konuştu: "Tuncay Güney'in istihbarat elemanlarının elinde oyuncak olduğunu anlamak için özel bir yeteneğe gerek yoktu. Üzerinden akıyordu. Gazetelerde böyle tipler vardır. Gazeteciler bunları pek benimsemezler. Güney'e de gazeteci olarak değer verilmezdi. O da kendini göstermek için, gizli bilgilere sahip olduğunu anlatırdı. Yani o dönemde kim olduğunu biliyorduk. Ayrıca çok kolay yalan söylerdi. Güney, yasadışı yollardan 2007 ve 2008'de Türkiye'ye getirildi, operasyonda savcılarla çalıştı. Gözaltına alındığımda beni nezarathaneye götüren polis memuruna sordum. Güney'i sorguladıklarını söyledi. 2001 yılındaki sorgulamayı kastetmiyordu"


''Dink saldırısı bize yapılmış bir saldırıdır"

Anadolu Ajansı'nın verdiği habere göre, 2002'den 2006 yılına kadar MİT şemasının hiç gündeme gelmediğini, 2006 yılında Danıştay saldırısından sonra ise yeniden ortaya çıktığını ifade eden Akfırat, Hrant Dink'in de bu tertibe karşı sadece Ermeniler'i değil, Türkler'i uyardığını belirterek, ''Hrant Dink saldırısı da bize karşı yapılmış bir saldırıdır'' diye konuştu.

Akfırat, Türkiye'ye karşı bütün tertiplerde ''haham'' diye eleştirilen Tuncay Güney'in ifadelerinin kullanıldığını, ancak Güney'in kendisinin bile bunu kabul etmediğini belirterek, ''Sadece Tuncay Güney değil, MİT'in burada bilinçli bir katılımı var. Bu suçtur. Bu tertibi düzenleyenler ne zaman köşeye sıkışsalar bir Tuncay Güney operasyonu başlıyor. En son Güney operasyonu zayıflayınca Güney'in MİT ajanı olduğu ve Ergenekon'un içine sızdırıldığı söylendi'' dedi.

Tuncay Güney'i, Aydınlık Dergisi Haber Araştırma Müdürüyken 1995 yılında tanıdığını aktaran Akfırat, Güney'in, aynı mahallede oturan ve Aydınlık'ta çalışan Nevzat Yılmaz'a kendisiyle tanışmak ve daha önce çalıştığı 2000'e Doğru Dergisi'nde yayımlanmış bazı belgelerle ilgili bilgi almak istediğini söylediğini anlattı.

Akfırat, ''Güney'in istihbarat örgütlerinin oyuncağı olduğunu anlamak için çok fazla bilgi gerekmiyor. Ben Tuncay Güney'le gider gizli bir örgüte girer miyim? Böyle bir şey olabilir mi? Güney buraya gelse, ki bu mahkemeye gelmesi lazım, 15 dakikada siz Tuncay Güney'in ne olduğunu anlarsınız'' dedi.

(Hatice Tuncer ve H.Köse'nin haberi Cumhuriyet Gazetesi Haber Sitesinden alınmıştır .)

ADNAN AKFIRAT’IN SAVUNMASININ ÖZETİDİR

Burada vatanseverlik ve devrimcilik yargılanıyor. Buna isyan ediyorum.
Siz değerli yargıçların da isyan etmesini bekliyorum.
-. Ergenekon operasyonu bir düşman operasyonudur. Düşman kuvvetin adı da bellidir:
Amerika ve İsrail…
-. Benim hakkımda ne bir iletişim tespit tutanağı ne de başka bir delil vardı. İşçi Partisi Genel Merkezi’nde bulunduğu ileri sürülen Yargıtay krokisi gerekçe gösterilerek, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu ve Ulusal Kanal Yönetim Kurulu üyesi olmam nedeniyle tutuklandım.
-. İddianame’de terör örgütü üyesi olduğumun kanıtı olarak İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu ve Ulusal Kanal Yönetim Kurulu üyesi olmam gösteriliyor. “suçum İşçi Partisi yöneticisi olmak. Bu suçlamanın anayasayla, hukukla, adaletle bir ilişkisi olabilir mi?”
-. İddianame, kamuoyunu imal etmek, kafa karıştırmak, yargılanan kişilere kara çalmak için hazırlanmış. Tek işlevi, psikolojik savaş için bir araç olması.
İNGİLİZ İŞGALİ ALTINDA İSTANBUL’DAKİ UYGULAMANIN AYNISI
-. Ergenekon tertibi kapsamındaki gözaltı ve tutuklamaların birebir aynısı Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal altındaki İstanbul’da uygulandı. İki buçuk yılda onu aşkın dalga… O dönemde de ucu açık, soruşturma adı altında siyasal bir operasyon yürütülüyor. O dönemde tutuklanacaklar listesini, İngiliz Yüksek Komiserliği’ndeki Ermeni-Rum Şubesi hazırlıyordu. Tutuklama listelerini İstanbul’daki Yüksek Komiserlik hazırlıyor, ancak Londra’daki Savaş Bakanlığı’nın onay alındıktan sonra uygulanması için Padişah Vahdettin ve Başbakanı Damat Ferit’e bildiriliyor. Şimdi ABD Büyükelçiliği’nin denetiminde çalışan Fethullahçı istihbaratçılar ve polisler. O zaman da davanın başsavcısı Sadrazam Damat Ferit idi.”
SÜPER NATO TERTİBİNİN HEDEFİ ULUS DEVLET VE ULUSALCILAR
-. ABD, İkinci Dünya Savaşı sırasında kurduğu son 60 yılda geliştirdiği, gizli iktidar organı olan SüperNATO örgütlenmesi sayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, en etkili muhalefet partisine karşı bu operasyonu yapıyor. Ben bu konunun Türkiye’deki uzmanlarından biriyim. ABD’nin resmi askeri belgelerini inceleyerek hazırladığım Özel Savaş kitabımda ABD’nin ezilen dünya ülkelerine nasıl müdahale ettiğini kanıtlarıyla ortaya koydum. Ergenekon tertibi, Amerikan resmi askeri yönergelerine göre, Yabancı İç Savunma Operasyonu.
-. 2000’den sonra, ABD’nin komünizme karşı mücadelesinin yerini ulusalcılığa karşı mücadele aldı. Yeni Dünya Düzeni’nin ve 21. Yüzyılı Amerikan Yüzyılı Yapma Projesi’nin önündeki en büyük engel ulusal devletler ve ulusal kuvvetler oldu. Ergenekon tertibi de 1998’den itibaren ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin önünde engel olan Türkiye’nin milli kuvvetlerini tasfiye etmek üzere tezgâhlandı. Doğrudan ABD kuvvetlerinin planladığı, yönettiği bir askeri/sivil operasyondur.
”ULUSAL KANAL’IN ÖRGÜTÜN TALİMATI İLE KURULDU”ĞU VE “ULUSAL KANAL’IN KURULUŞU İÇİN YURTDIŞINDAN 500 MİLYAR GETİRİLDİ”Ğİ YALAN
-. Hakkımdaki suç isnatları yalana dayanmaktadır. İddianame’de yer alan hakkımdaki 24 yalanı, somut olgu ve belgelerle çürüteceğim. İddianamede, Tuncay Güney’in mülakatına dayanarak, “Ulusal Kanal’ın Örgütün talimatı ile kurulduğu, Ulusal Kanal’ın kuruluşu için yurtdışından 500 milyar getirildiği” iddiası yer almaktadır. Yeditepe İletişim Hizmetleri A.Ş. 15.12.1994 tarihinde kuruldu. Savcılığın 2000 yılı Aralık ayında yazıldığı ileri sürülen ULUSAL MEDYA 2001 başlıklı “Ergenekon Dokümanı”ndan sonra Yeditepe İletişim Hizmetleri AŞ’nin kurulduğu iddiası gerçekle çelişmektedir. Ergenekon’un yurt dışından sağladığı 500 milyar TL’nin Ulusal Kanal’ın kuruluşu sırasında kullanıldığı da tamamen uydurmadır. Bir tane banka dekontu, makbuz vs. yoktur. Ulusal Kanal’ın bütün hesapları hem Maliye, hem Sermaye Piyasası Kurulu tarafından pek çok kez didik didik edilmiş ve her şeyin yasalara uygun olduğu saptanmıştır.
“ADNAN AKFIRAT’IN LOBİ BELGESİNİ YAZAN EKİBİN İÇİNDE” OLDUĞU VE
“ULUSAL MEDYA 2001 BELGESİNİ ADNAN AKFIRAT’IN YAZDI”ĞI YALAN
-. İddia makamı, ULUSAL MEDYA 2001, DERGİ VE CUMHURİYET başlıklı belgeleri benim yazdığımı ileri sürüyor. ULUSAL MEDYA 2001 BELGESİ, Cumhuriyet gazetesi aleyhinde, Uğur Mumcu’ya düşman, İlhan Selçuk’a düşman, Belgede Ulusal Kanal ve Perinçek’e, alçakça suçlamalar var. Ancak tertibi düzenleyenler ya da aklından zoru olanlar bu metnin benim tarafımdan yazıldığını ileri sürebilir. Çünkü ben İşçi Partisi’nin Merkez Karar Kurulu üyesi olduğum gibi Ulusal Kanal’ın da yönetim kurulu üyesiyim. Kendi televizyon kanalım hakkında ve Genel Başkanım aleyhinde böyle bir metni kaleme almam mümkün değildir.
-. İddianame’de Lobi adlı belgenin Doğu Perinçek ve Adnan Akfırat tarafından yazıldığı ileri sürülmektedir. Sözkonusu metnin Perinçek ve Akfırat tarafından yazıldığına dair tek bir kanıt yoktur. Sözkonusu metnin içerik ve üslubuyla, benim kitap ve yazılarım karşılaştırıldığında durum açık bir şekilde görülecektir. “Lobi” belgesi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Türkiye’nin bağımsızlığını, bütünlüğünü isteyen, bunun için mücadele eden kurum ve kişileri hedef alan bir kışkırtma belgesidir.
ERGENEKON ANA DÖKÜMANININ AKFIRAT’IN EVİNDE BULUNDUĞU YALAN
-. İddianame’de ERGENEKON ANA DOKUMANI diye nitelenen belgenin evimde bulunduğu ileri sürülüyor. Oysa evimde yapılan aramaya ilişkin tutanakta böyle bir belge yok. Sözkonusu belge, 30 Nisan-1 Mayıs 2001 tarihli Yeni Şafak’ta ve 12 Mayıs 2001 tarihli Fethullahçı Aksiyon dergisinde ve Web sitelerinde 2001 yılından beri yayınlanmıştır.
-. İddianame’nin 122. sayfasında “Adnan Akfırat’ta devlete ait çok gizli bilgi ve belge bulunmuştur” deniyor. Evimde bir tane gizli belge bulunmamıştır.
İKİNCİ MİT RAPORU’YLA İLGİLİ YALAN
-. İddianamede, ikinci MİT raporu diye bir belge olmadığı, Aydınlık’ta “İkinci MİT Raporu”nun yayınlanması “örgütün amaçları doğrultusunda yapılmış dezenformasyon” olarak suçlanmaktadır. Oysa aynı belgedeki bilgiler, 3 Kasım 1996 tarihindeki Susurluk kazasıyla doğrulanmıştır ve bu yayın Gladyo’nun suçlarının ortaya çıkarılması ve suç işlediği saptanan bazı kamu görevlilerinin cezalandırılmasıyla sonuçlanan mücadelenin başlangıcıdır. İşçi Partisi olarak bu mücadelenin başını çektiğimiz gerçeği de, bize yöneltilen Ergenekon örgütü üyeliği suçlamasını çürütmektedir. Çünkü bu örgütü biz ortaya çıkarmışız, yöneticilerinin bir kısmının cezalandırılmasını sağlamak için kamuoyunu aydınlatmışız. İddianame’de, MİT Müsteşarlığı’nın “bu resmi bir rapor değildir” yazısına yer verilerek, bu belgeyi “şüpheliler”in hazırladığı ileri sürülmektedir. İddaname’nin 1534. Sayfasında İkinci MİT Raporu’nun o dönem MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanlığı görevinde bulunan Mehmet Eymür’ün yazdığı bilgisi de yer almakta ve Mehmet Eymür, 17.06.2008’de “tanık” sıfatıyla verdiği ifadede de İkinci MİT Raporu’nun kendisi tarafından kaleme alındığını belirtmektedir.
HALİT GÜNGEN İLE İLGİLİ YALAN
-. İddianame’de, Haber Müdürü olduğum 2000’e Doğru dergisinin Diyarbakır muhabiri Halit Güngen’in Hizbullah’ın Jandarma Genel Komutanlığı’nda eğitildiğini fotoğrafladığını, bu fotoğrafları Doğu Perinçek’e gönderdiği, fakat bunun haber yapılmadığı ileri sürülüyor. Gerçek şudur: Halit Güngen’in o dönem yaptığı haberin başlığı “Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezi’nde eğitiliyor”dur. Jandarma Genel Komutanlığı’nda değil. Haber yayınlanmıştır ve bir hafta sonra Halit Güngen, Gladyo tarafından öldürülmüştür.
EŞREF BİTLİS SUİKASTİ ADLI KİTABIM HAKKINDAKİ YALAN
-. İddianame’de, Eşref Bitlis Suikasti kitabımı Ergenekon’un talimatıyla üç haftada yazdığım ileri sürülmekte. Eşref Bitlis Suikasti adlı kitabım kazadan üç buçuk yıl sonra geniş bir araştırmaya dayanarak yazılmıştır. Kitabımı Mahkeme heyetine sunuyorum.
ÖCALAN’IN AVUKATIYLA GÖRÜŞME YALANI
-. İddianamenin 1647 nolu sayfasında Tuncay Güney’in beyanlarına dayanarak, Abdullah Öcalan’ın avukatıyla Doğu Perinçek’in Öcalan Türkiye’ye gelmeden üç kez görüştüğünü, bu görüşmelerde teslim pazarlığı yapıldığını, benim de bu görüşmelerde olduğum yazılı. Savcılık makamı, İşçi Partisi’ni, Genel Başkanı Doğu Perinçek’i suçlamak için uydurmalara başvuruyor. Doğu Perinçek 24 Eylül 1998’den, 9 Temmuz 1999’a kadar Haymana Cezaevi’nde. İddianameye göre Cezaevinde iken İstanbul’da üç toplantı yapıyor. Ben de bu toplantılara katılıyorum. Emniyet ve Savcılıkta bildirdiğim gibi Av. Doğan Erbaş ile haber yapmak için görüştüm. Bu görüşme, Öcalan İmralı’ya konduktan çok sonradır.
TERTİBİN AŞAMALARI
-. ABD’nin örtülü savaş güçleri, 1998 yılında Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olmasıyla Türk Ordusu’na karşı cepheden taarruza başladı. Ergenekon tertibi bu süreçte adım adım inşa edildi. Başından itibaren, CIA’nın, Ankara’da Amerikan Büyükelçiliği ve Amerikan Askeri Yardım Teşkilatı ODC marifetiyle yürütülen bu tertibin her aşamasında bulunan Mehmet Eymür MİT içindeki deneyimini ve ilişkilerini CIA’nın operasyonunda “köprü personel” olarak yerine getiriyor.
-. 1999 yılında, şimdi “suç kanıtı” sayılan “Ergenekon belgeleri”nin imal edilip, seçilmiş adreslere ve basına dağıtıldı. Tuncay Güney’i bu operasyona katmak için Şubat 1999’da ABD İstanbul Başkonsolosluğu’ndan 10 yıllık vize verildi. Mehmet Eymür, 4 Haziran 2000’de Atin adlı internet sitesinde Tuncay Güney’i tehdit etmek için eski bir konuşmasının bant çözümünü yayınladı. İki gün sonra Fehmi Koru, köşesinde aynı doğrultuda bir yazı yazdı. Tuncay Güney, dava dosyasında bulunan “mülakat”ta, bu yazıyı “Eymür uyarı verdi, bak seni bertaraf ederim demek istedi” diye yorumluyor. Tuncay Güney, bu yazıların yayımlanmasından sonra birden bire Amerika’ya gitti. Şimdi dava dosyasında suç delili diye gösterilen Ergenekon dokümanlarının hepsi, bu New York seferi sonrasında hazırlanıp piyasaya sürüldü. Tuncay Güney, ABD ve Kanada'da CIA'nın denetiminde New York Institutes adlı internet sitesinden Türkiye'ye, Türklüğe ve Türk Ordusu'na karşı düşmanlık güden, aşağılayıcı bir psikolojik savaşın aletidir. Bu yazıları mahkemenin incelemesine sunuyorum.
TUNCAY GÜNEY’E SAĞLANAN OLANAKLAR
-. Tuncay Güney'e Kanada'da CIA ve MOSSAD tarafından sağlanan imkanlar dikkat çekicidir: Üç katlı bir villa, kapıda son model araba, şoför ve özel korumalar vb. İşte Savcı Zekeriya Öz'ün soruşturmadaki koltuk değneği olan Haham Tuncay budur.
-. Tuncay Güney'in Aralık 2007'de sahte pasaport, sahte kimlikle sınırdan geçirilip İstanbul'a getirildiği ve Ergenekon soruşturmasının kritik üç ayında polis ve savcılara danışmanlık yaptığı ortaya çıktı. Tuncay Güney’in anlatımları resmi bir ifade haline getirilmedi ve mülakat olarak dava dosyasına girdi. Bu mülakat dahi makaslanarak dava dosyasına konmuştur. Mülakat’ın Ethem Sancak, Fethullah Gülen ve Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bölümleri çıkartılmıştır.
ERGENEKON TERTİBİNİN ÜÇ ÖNEMLİ FİGÜRÜ, EYMÜR, FETHULLAH VE TUNCAY GÜNEY’İN BÖLÜCÜLÜK İÇİN ERBİL’DEKİ ORTAKLIĞI
Fethullahçıların, Kuzey Irak'ta Erbil kentinde üç eğitim kurumu bulunuyor. Bu okullar, CIA'nın isteği üzerine açılıyor. Fethullahçılar, okulun özgürce faaliyet göstermesi ve bir müdahale ile karşılaşmaması için PKK ile anlaştılar. Işık Koleji'ni temsil eden Tuncay Güney ile PKK arasındaki ilişki, Erbil kalesinin hemen altında bulunan Taurus Oteli'nde kuruldu. PKK'ye 15 bin dolar rüşvet verildi. Tuncay Güney, Mülakat’ın 16. ve 17. sayfalarında Erbil’deki okulun açılmasındaki rolünü anlatıyor. Fethullah Gülen, 22 Eylül 1996 tarihli Para dergisinde yayımlanan demecinde Kuzey Irak'taki okulu MİT'le birlikte açtığını açıklamıştı. Gülen, 1994’te Kontr Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür ile birlikte hareket ediyordu. CIA’nın “güvenli ev”lerinden biri olan Erbil Işık Üniversitesi, şimdi Türkiye’yi parçalanan faaliyetine ev sahipliği yapıyor.
Sayın Yargıçlar,
Bizim suçumuz, bu faaliyetleri açığa çıkarmamız, Türkiye’yi parçalama, milletimizi esir etme çabalarına engel olmamızdır. Bu tertibi düzenleyenler Erbil’de işbirliği yapanlardır.
Eşref Bitlis Suikastı kitabımı suç kanıtı sayan bir savcılığı, Cumhuriyet Savcısı sıfatında düşünemiyorum. Jandarma Genel Komutanımızın hayatına kast edilmesi, Cumhuriyet’in en önemli suikastıdır. Bu kitaptan, bir tek bu cinayeti düzenleyenler ve onun suç ortakları rahatsız olur.
Ben 32 yıldır örgütlü mücadele içindeyim. Gladyo denilen, Süper NATO denilen bu yeraltındaki hükümet merkezinin can düşmanıyım. Bu kitaplar, hayatlarımızı ortaya koyarak yazılmıştır. Her satırından büyük emekler vardır. Bin bir zorluk aşılarak bilgiler toplanmıştır. Benim bu soruşturmada hedef alınmamın nedeni bu kitaplardır. “Çiller’in ABD Vatandaşlığı”, “CIA ve Pentagon Belgeleriyle Özel Savaş”, “Eşref Bitlis Suikastı”, “MİT’in Yalanları” kitaplarını yazmanın bedelidir, terör örgütü üyeliğiyle suçlanıp hapse atılmam.
Bizlerin hapsedilmesi ancak işgal koşullarında gerçekleşebilir.
Türk yargısına yakışanı yapınız ve bütün tutuklu sanıkları tahliye ediniz.