Küba gözlemlerinden varılan saptama. Garcia Marquez’in yüzyıllık yalnızlığındaki derme çatma devlet gerçeği. Köklü sınıflı toplum ve devlet geleneğinin sınıfsız toplum mücadelesine verdiği miras. 20. yüzyıl devrimleri niçin imparatorluk coğrafyalarında oldu?
Değerli arkadaşım Güler Baytak, Küba’yı ziyaretinden sonra, gözlemlerini yazmıştı:
“Yaptıkları devrimi küçümsemiyorum ama bizim Türk Devrimiyle karşılaştırılamaz. Ortak özelliklerimiz, başta ABD olmak üzere emperyalizme karşı olmak, müzik sesi duyunca dansa kalkmak…”
Güler arkadaş, mektubun devamında Küba’da gördüklerini, gerçekçi gözle anlattıktan sonra, şu önemli saptamayı dile getiriyordu:
“Köklü bir millet olmanın farkına insan orada varıyor.”
Bir tarih gerçeği
Biz, Bilimsel Sosyalistler, bugün Küba ve Kore gibi ülkelerde, bir zamanlar Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya gibi ülkelerde gördüğümüz gerçeği kendimize bile ifade etmekten sakınırız. Sanki sosyalizm incinecek gibi gelir bize.
O nedenle cesur Küba gözlemini okuyucuyla paylaşmak için bir yıldır özellikle sakladım. Bir gün gelir köklü millet ve devlet geleneğine işlemenin zamanı gelir diye düşünmüştüm.
Derme çatma devletler ve imparatorluk birikimi
Tarihte köklü kavimler ve genç kavimler diye bir gerçek var. Yunus Emre’nin bizlerden 8 yüzyıl önce doğması, nasıl bir gerçekse, kavimlerin doğuş ve batışları da bir takvim gerçeğidir.
Garcia Marquez’in ünlü “Yüzyıllık Yalnızlık” romanını okuduğumuz zaman, öncelikle Latin Amerika haklarının gençlikleriyle ve devlet örgütlerinin derme çatmalığıyla tanışırız.
Geldikleri İspanya ve Portekiz, kapitalizmin ilk boy verdiği imparatorluklardır; ama işte yerleştikleri bu yeni iklimde, sanki yeniden doğmuşlardır ve devlet örgütlemeyi yeniden öğrenmektedirler. Güney ve Orta Amerika yerlilerinin eski İnka ve Aztek uygarlıklarıyla da buluşamamışlardır. Neşelidirler; keyiflidirler bisikletin üzerinde giderken bile ıslık çalar veya şarkı söylerler. Ellerine bir teneke geçse, hemen parmaklarıyla ritm tutar ve oynamaya başlarlar. Damarlarında Afrika’nın sıcak kanı da var. Gönülleri herkese açıktır. Bunlar çok güzel.
Köklü sınıflı toplum ve devlet geleneğinin
uygarlık mirası
Ancak büyük uygarlıklar yaratmak, hele sosyalizm gibi geçmiş uygarlıkların hiçbirine benzemeyen bir uygarlık kurmak; çok köklü birikimleri, büyük tecrübeleri gerekli kılıyor.
Belki size çok ters gelecek ama sosyalizm köklü sınıflı toplum geleneği olmayan, büyük devlet geleneği bulunmayan ülkelerde değil; imparatorluk coğrafyalarında öncelikle kurulabiliyor.
Sınıflı toplum geleneği, sınıfsız toplum kurmanın birikimidir. Çünkü sınıflı toplumların en gelişmiş biçimi olan imparatorluk halinde örgütlenmiş büyük devlet, sınıfsız toplum kurmak için gerekli uygarlık ve örgütlenme tecrübelerini içeriyor.
Zenginlik, imparatorluk ve uygarlık
20. yüzyıl devrimlerinin 1905 Rusya, 1908 Türkiye, 1907-1909 İran ve 1911 Çin’de başladığı ve ikinci dalgada 1917 Rusya, 1920 Türkiye, 1927-1949 Çin’de devam ettiği birçok sosyalistin gözünden kaçmıştır. Hatta çoğu, imparatorluk denince, yalnız olumsuz çağrışımlarda bulunur. Büyük uygarlıkların, imparatorluk iklimlerinde kurulduğunu, ilkokuldan beri tarih derslerinde okuduğu halde, kafasından adeta kovmuştur. Toplumsal süreçlere tarih içinden bakmaz. Zenginlik düşmanı olduğu için, imparatorluktan da nefret eder. Oysa uygarlık, zenginlikle olur. Almancada Reich sözcüğü hem zenginlik hem de imparatorluk anlamına gelir. Türkçede ogur (bugünkü Türkçede uğur) Divanı Lügatit Türk’te hem zenginlik, hem de devlet anlamını taşıyor. Büyük devlet büyük zenginlik demektir. Bilimin, kültürün, sanatın, teknolojinin geliştiği ortamlar, hep o büyük zenginlik iklimleridir.
Zenginlik ve sosyalizm
Zenginlik, aynı zamanda örgütlenme kültürünün temelidir. Siyasal örgütlenme, en sonunda zenginliği denetlemenin örgütlemesinden başka bir şey değildir.
Sonuç olarak zenginliği üretme birikimi (ekonomi), zenginliği denetleme kültürü (örgütlenme), zenginliğin üretilmesini ve paylaşılmasını düzenleyen kurallar (hukuk), zenginliğin paylaşılması makamlarını yönetmek için yürütülen mücadele (siyaset) ve hepsinin toplamı olan uygarlık birikimi, o zenginlikler bütün topluma kazandırmak için yürütülen sosyalizm tecrübelerinin de tarihsel zeminini oluşturuyor.
Bu nedenle sosyalizm tecrübesinin bugün Çin gibi bir imparatorluk coğrafyasında sürmesi, rastlantı değildir.
Devlet geleneği ve köklü millet
Gorbaçov ortaya çıktığı zaman, Sovyetler Birliği’nin Ankara’daki Büyükelçisi Çernişev ile bir Taksim toplantısında Rusya ve Çin üzerine söyleşiyorduk. Birden Çin tecrübesi için şunu söylemişti: “Onlar, 4-5 bin yıllık bir halk ve devlet; biz Ruslar 10., hatta 15. yüzyıldan beri devletiz.”
Yaşadığımız Anadolu topraklar; Hititlerden beri imparatorluk coğrafyasıdır. Bir de buna bütün dünyada devlet kurma aşısı olarak görülen Asya’nın atlı çoban kültürünün örgütlenme ve çetin mücadele mirasını ekleyiniz, kültürel genlerimize işlenmiş olan büyük birikim görülür.
Türkler, tıpkı Araplar, Farslar, Çinliler, Hintliler, eski Yunanlar, Roma geleneğini taşıyan İtalyanlar, Ruslar, İspanyollar, Fransızlar, Almanlar ve İngilizler vb gibi köklü ve büyük bir kavimdir.
Nerden icap etti
Bu “tarih dersi” niçin icap etti diye soracaksınız, izin verirseniz, güneşin yörüngesinde kendi çevremizde bir kez daha döndükten sonra, bu soruya değinelim.
İmparatorluklar birikimi olmasa, biz hâlâ güneşin bizim çevremizde döndüğünü sanacaktık.
Yarına kadar esen kalın.