İP Genel Başkanı Doğu Perinçek: O anayasaya, o sistemin içinden cevap üretilemez

“AB standartları” diye yıllardır yırtınmadınız mı, işte AKP hepsini getiriyor. Bu durumda ya Atatürk Devrimi mevzisine girecek ve Atatürk gibi yapacağız veya Fethullah Hoca’yı Atatürk Havalimanı’nda karşılamaya hazır olacağız.

Türkiye, 1945, 1950, 1971, 198...

Tarih:

“AB standartları” diye yıllardır yırtınmadınız mı, işte AKP hepsini getiriyor. Bu durumda ya Atatürk Devrimi mevzisine girecek ve Atatürk gibi yapacağız veya Fethullah Hoca’yı Atatürk Havalimanı’nda karşılamaya hazır olacağız.

Türkiye, 1945, 1950, 1971, 1980, 1990, 2003 konaklarından geçerek, 22 Temmuz 2007’ye geldi.

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, 1945’in varacağı son noktadır. 1945’te rota Atatürk Devrimi’nden Atlantik yönüne kırıldı. Atlantik süreci de, ancak ABD güdümlü mafya tarikat rejimini getirirdi ve getirdi.

SÜRECE SÜRECİN İÇİNDEN CEVAP VERİLEMEZ
Bu yakın tarih özetini papağan gibi tekrar edenler, o sürece yine sürecin içinden cevap oluşturmak peşindeler. Demek ki, süreci anlamaları için başlarına bir kaya, olmadı daha büyük bir kaya, o da olmadı en büyük kayanın düşmesi gerekiyor.

Hayatın anlatmaya çalıştığı şudur: Gelinen sonuca, o sürecin herhangi bir mevzisinden karşı koyamazsınız. Bir tek Atatürk mevzisinden karşı koyabilirsiniz. Başka deyişle, 2007 Turuncu Karşıdevrimi’ne, 12 Eylül, 12 Mart, 1950 ve 1945 mevzilerinde üretilebilecek bir cevap yoktur.

1937’de Türkiye’nin ufku açıktı; 2007’de karanlıktır.

FETHULLAH HOCA’YI KARŞILAMAYA HAZIR OLUN
Birçok Atatürkçümüz, Türk Ordusu’nun komutanları dahil, 1920 veya 1923 veya 1937 mevzisinde konuşlanmıyorlar. “Avrupa Birliği’ne girmekten yana” olduklarını sık sık ilan ediyorlar. Bu tutumla Türk Devleti’nin yıkımına ve Türk milletinin bölünmesine karşı başarılı bir direnme gerçekleştirilemez ve çözüm bulunamaz. Çünkü AB projesi, Kemalist Devrim’i ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma projesidir ve bu misyonu en iyi uygulayan da, bugün Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisidir. Herhangi bir AB yanlısının, bu ikilinin başına geçtiği sistemin önünde amuda kalkmaktan başka gösterebileceği bir beceri yoktur.

Kurulan ABD güdümlü mafya tarikat rejimine, hâlâ o rejimi yaratan sürecin içinden cevap verme çabası içinde olanlar, yeniden ve yeniden o rejimi üreteceklerdir. Tayyip Erdoğan’ın yerine yeni bir Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’ün yerine de yeni bir Abdullah Gül bulabilirler. Zaten cumhurbaşkanlığı seçiminde yapmak istedikleri de buydu. Ama bu çizgi, kaybedilen Atatürk Devrimi’ni getirmez.

Bu durumda ya Atatürk Devrimi mevzisine girecek ve Atatürk gibi yapacağız veya Fethullah Hoca’yı Atatürk Havalimanı’nda karşılamaya hazır olacağız. Ve birbirimize “Görmüyor musun Havalimanlarımızın adları hâlâ yerinde duruyor, Atatürk inkılapları yaşıyor” diye yalan söylemeye devam edeceğiz.

BERABER YÜRÜDÜĞÜNÜZ YOLUN SONU
Şu Turuncu Anayasa olayı çok öğreticidir. Bu anayasa, 1945, 1950, 1971, 1980, 1990, 2003 ve 2007 konaklarından geçerek, Atatürk Devrimi’ni yıka yıka inşa edilmiştir. Arada TÜSİAD Anayasası var, Tarhan Erdem’lerin yaptığı anayasa var, Barolar Birliği Anayasası var, CHP’nin bulaştığı anayasa girişimleri var, varoğlu var.

Alın işte yaptığınız liberal anayasaları AKP özetleyip önünüze koydu. Daha ne istiyorsunuz, tarikatlara özgürlük, cemaatlere özgürlük, toplu dinsel ayinlere özgürlük, etnik bölücülüğe özgürlük, hortumculuğa özgürlük, kamu mallarının yağmalanmasına özgürlük, yıkıcılığa özgürlük, milletlerüstü kuruluşlara özgürlük, hepsine alabildiğine özgürlük var. AB standartları diye yıllardır yırtınmadınız mı, işte AKP hepsini getiriyor.

Hepiniz Fethullah Hoca’dan ödüller almak için sıralara girmediniz mi, Hocaefendi ile beraber yürümediniz mi bu yollarda, işte yürüdüğünüz yolun sonu burasıdır.

BİR TEK OTLARIN İDEOLOJİSİ YOKTUR
Türk Devrimi, kendi çözümünü üretmiş ve 1937 yılında Anayasa’nın başına koymuştu: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir.”

Bu çözümden ideolojiktir diye vazgeçtiniz mi, kendinizi Neoliberalizmin batağında bulursunuz, hem de devletsiz, milletsiz, vatansız kalarak. Arkada kalan dönemin ideoloji düşmanlığı, devrim düşmanlığı idi, kamu düşmanlığı idi, bağımsızlık düşmanlığı idi, toplumculuk düşmanlığı idi. Böylece devleti emperyalist devletlere, milleti etnik bölünme ve cemaatlere, kamuyu özel çıkara, toplumu da bireye feda etmenin faziletlerini keşfettiler.

Toplumların sınıflara ayrılıp, devletler ve uygarlıklar kurmalarından beri, ideoloji de vardır. O nedenle Sumerler’den bu yana, canlılar arasında bir tek hayvanların ve otların ideolojisi yoktur.

Millet, vatan, milli devlet, hürriyet, halkçılık, kamucuk, laiklik, devrimcilik; bunların hepsi ideolojik kavramlardır. Büyük Fransız Devrimi örneğinde demokratik devrimler ve emekçi devrimleri bu ideolojik kavramları kullanarak, toplumsal ve ekonomik sistemler kurdular. Kemalist Devrim, kendinden önceki devrim tecrübelerini Türkiye zemininde Altı Ok diye özetledi.

YAPAMAZSINIZ VE YAPACAĞIZ MEVZİLERİ
Bugün Türkiye’de yaşanan anayasa savaşı, aslında devrim ile karşıdevrim arasındaki hesaplaşmadır. Bu savaşın tarafları, kendi mevzilerini iyi tanımlamak durumundalar.

AKP’nin getirdiği anayasaya karşı birinci mücadele mevzisi taktik düzlemdedir:

Milli devletimizi yıkamazsınız!

Milleti bölemezsiniz!

Kamu çıkarını özel çıkarınızla ezemezsiniz!

Anayasanızla birlikte sizin de defterinizi düreceğiz!

Özetlersek: Yapamazsınız, yaptırtmayacağız mevzisi!

Ancak hiçbir dava, “yapamazsınız”larla başarıya ulaşmamıştır, bir!

İkincisi, 2007 Anayasası’na o anayasanın yolunu açan 12 Eylül mevzisinden direnemezsiniz. Çünkü o mevzi, düşmana ait.

O nedenle yapıcı olmak, Türkiye’nin önüne kendi çözümümüzü koymak zorundayız.

O çözüm, Türkiye’yi devleti ve toplumuyla Kemalist Devrim temelinde yeniden örgütlemektir.

Milli egemenlik, halkçılık, kamuculuk, laiklik ve hele hele devrimcilik: AKP’nin anayasa girişiminin biricik cevabı budur.

Yani yaparız, yapacağız mevzisi!

AKP yönetimi ABD malı bir anayasayı bu millete dayatıyorsa, biz de bu dayatmaya ancak Atatürk Devrimi anayasasıyla cevap verebiliriz.

150 yıllık bir savaştır bu!

Kimin kazanacağı bellidir.

Elbette milletin gücüyle, programla, stratejiyle ve öncü partiyle!