İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bugün (28.12.2006) İşçi Partisi Genel Merkezinde yaptığı basın açıklamasında, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Doğu Perinçek, yaptığı basın açıklamasında şunları belirtti:
• Cumhurbaşkanlığı seçiminin su yüzüne çıkardığı bunalımın temelinde, Atatürk’ün Cumhuriyeti meşru mudur, değil midir meselesi vardır.
• Cumhuriyeti yıkanlar, Cumhuriyet yönetimini ele geçirmişlerdir. Ve işgal ettikleri hükümet koltuklarından Çankaya’ya sıçrama hamlesine yönelmişlerdir.
• İşçi Partisi, 3 Kasım 2002 seçimi akşamı Tayyip Erdoğan yönetiminin gayrimeşru olduğunu ilan etmiştir. Bu saptama, üç beş yıl içinde Cumhuriyet yargısının ve tarihin hükmü haline gelecektir.
• Stratejimiz, vatanı ve cumhuriyeti kurtarmaktır. Meclisin toplantı yeter sayısı, sine-i millete dönmek, halk hareketi ve diğer olanaklar, bu stratejinin hizmetinde olduğu zaman değer taşır.
• Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin toplantı yeter sayısı konusundaki hukuki görüş de, bir mücadele düzlemi olabilir, ancak meselenin kenarında kalmaktadır.
• İşçi Partisi olarak, Milletin yönelişiyle Meclise gireceğimizi ve o Haçlı görevlisini işlediği vatana ihanet suçundan Yüce Divan’a sevk için girişimde bulunacağımızı şimdiden ilan ediyoruz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 28 Aralık 2006 Perşembe günü saat 11.30’da Parti genel merkezinde, Genel Sekreter Nusret Senem ve Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Cengiz, Servet Bora ve Bülent Esinoğlu ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek, İşçi Partisi’nin cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin görüşlerini açıkladı. Perinçek, basın toplantısında şunları belirtti:
Bugün Türkiyemizde halkın büyük çoğunluğu ve AKP dışındaki siyasal partilerin hemen hepsi, Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya tırmanmasına karşıdır. Ancak önemli bir sorun var: Mecliste çoğunluğu elinde tutan AKP, sayısal açıdan bakınca istediği kişiyi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtabilecek konumda gözüküyor. Bu durumda Tayyip Erdoğan ve benzerlerinin Çankaya’ya niçin çıkamayacağı sorusuna verilecek cevap önemlidir.
Siyasal partilerin ve kamuoyu seçkinlerinin itiraz gerekçeleri farklı olmakla birlikte, en sonunda hepsi, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına uygun olmadığı noktasında özetlenebilir. Bu, bir siyasal tercihtir. AKP milletvekilleri ise, başka bir tercihte bulunuyorlar ve meclis aritmetiğine hapsolursanız onların tercihleri geçerlidir.
ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETİ MEŞRU MU DEĞİL Mİ?
Aslında girilmekte olan bunalımın temelinde, Atatürk’ün Cumhuriyeti meşru mudur, değil midir meselesi vardır. Türkiye Cumhuriyeti, “Küçük Amerika dönemi” dediğimiz son 60 yılda herkesin gözü önünde yıkılmaktadır. Ve daha önemlisi, Cumhuriyeti yıkanlar, ister Turgut Özal’dan başlatınız, ister daha öncesinden veya sonrasından, Cumhuriyet yönetimini ele geçirmişlerdir. Suç oluşturan eylemin başlangıcına ilişkin tartışmayı şimdilik bir yana bırakırsak, Tayyip Erdoğan iktidarı, dört yıldan beri Cumhuriyeti yıkma suçunu işlemektedir. Ve Cumhuriyeti yıkanlar, işgal ettikleri hükümet koltuklarından Çankaya’ya sıçrama ve ellerindeki kazmaları bu kez de Çankaya’nın temellerine indirme yetkisini kazanma hamlesine yönelmişlerdir. İşin esası budur. Efendim, Tayyip Erdoğan’ların eşlerinin başında türban varmış vesaire vesaire, bu tür gerekçeleri ciddî ciddî öne sürenler, Cumhuriyetin yıkıldığının farkında değillerdir ve çoğu Cumhuriyeti yıkma suçuna ortak veya en azından seyirci olmuşlardır.
Ve yine onlar, mücadeleyi Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla sınırlayarak, başka bir Haçlı Seferi görevlisinin Çankaya’ya tırmanmasını şimdiden kabul etmişlerdir.
TAYYİP ERDOĞAN YÖNETİMİ GAYRİMEŞRUDUR
Burada bir tek İşçi Partisi, farklı bir konumda bulunuyor ve siyaset üretiyor. İşçi Partisi, 1996 yılından başlayarak ABD’nin Tayyip Erdoğan’ları Cumhuriyet hükümeti koltuklarına oturtmak için yaptığı planları ve tertipleri kanıtlarıyla ortaya koymuştur. Ancak daha önemlisi, İşçi Partisi Genel Başkanı, 3 Kasım 2002 seçimi akşamı Kanal D ekranından, Tayyip Erdoğan yönetiminin dünün Türkçesiyle gayrimeşru, günümüz Türkçesiyle yasadışı olduğunu ilan etmiştir. Ve seçimden sonra, 16-17 Kasım 2002 günü toplanan İşçi Partisi Merkez Komitesi, Tayyip Erdoğan hükümetinin yasadışı ve bu hükümeti devirmenin bir Cumhuriyet görevi olduğunu Türk milletine ilan etmiştir. İşçi Partisi’nin Tayyip Erdoğan yönetimi hakkındaki kararı, üç beş yıl içinde Cumhuriyet yargısının ve tarihin hükmü haline gelecektir. İşte Partimizin mücadelesi, bu tarihi haklılığa dayanmaktadır ve gerekçe sağlam hukuki temeller üzerine kurulmuştur:
Birincisi, Tayyip Erdoğan yönetimi, iktidara Cumhuriyet’in millî egemenlik esasına dayanan temel hukukuna göre gelmemiştir; ABD tarafından bir operasyonla Türkiye’nin başına oturtulmuştur. Bu gerçek, 1996 yılından başlayarak, ABD resmi ve yarıresmi kaynaklarında belgelidir.
İkincisi, Tayyip Erdoğan’lar, bütün yürütme faaliyetleriyle Cumhuriyeti yıkma suçunu işlemişlerdir. Dahası vatan topraklarının bir bölümünü başka bir devletin hükümranlığına vermeye yönelik eylemlerini sürdürmektedirler.
Diğer kanıtları bu açıklamamızın çerçevesine sığmayacağı için bir kenara koyuyoruz. Tayyip Erdoğan’ın kendi itirafları suç eylemini ispatlamaya yetmektedir. 16 Şubat 2004 gecesi Kanal D ekranından, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı merkez yapacaklarını” ilan etmiştir. Ve ABD projesi içindeki görevini sık sık tekrar etmiş, bütün eylemleriyle kanıtlamıştır. ABD’nin bu projesinin içeriği, hem Dışişleri Bakanı Condolezza Rice’ın açıklamaları hem de NATO toplantılarında duvara yansıtılan haritalarla belgelenmiştir. Bush yönetimi, daha sonra Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP) adını taktığı bu lanetli tasarımıyla, Fas ve Moritanya’dan Orta Asya’ya kadar Müslüman halkların yaşadığı 24 ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştireceğini açıklamıştır. ABD’nin resmi ağızlardan “Haçlı Seferi” diye adlandırdığı Afganistan ve Irak işgali ve İsrail’in Lübnan’a saldırısı, projenin eyleme geçirildiğini göstermiştir. İşte o 24 ülkeden biri, Türkiyemizdir. Vatanımızın ayrılmaz parçası olan Diyarbakır, proje haritalarında Irak’ın Kuzeyinde kurulan İkinci İsrail’in merkezi olarak gösterilmektedir. Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’ı ABD kuklası olan bir devletin merkezi yapma projesinin eşbaşkanı olmakla iftihar etmektedir.
VATANA İHANET SUÇU
Bütün bu olgular apaçık kanıtlamaktadır ki, Tayyip Erdoğan ve kliği, Haçlının Türkiye vatanını parçalama ve Cumhuriyeti yıkma projesinde görev üstlenmiştir. Bu eylemin adı, ceza hukukunda vatana ihanet suçu diye adlandırılmaktadır.
Olay budur. Türkiye, sıradan bir cumhurbaşkanı seçiminin eşiğinde değildir. Vatana ihanet suçunu açıkça işleyen bir kliğin mensuplarından birini Çankaya’ya çıkarma tertibiyle yüz yüzeyiz.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE DOĞRU STRATEJİ:
VATANI VE CUMHURİYETİ KURTARMAK
Bu durumda önce Cumhurbaşkanlığı seçimi stratejimizi doğru saptamak zorundayız. Stratejimiz, vatanı ve cumhuriyeti kurtarmaktır. Meclisin toplantı yeter sayısı, sinei millete dönmek, halk hareketi ve diğer olanaklar, bu stratejinin hizmetinde olduğu zaman değer taşır.
Sabih Kanadoğlu, doğru bir hukuki görüş getirmiştir. Ancak Yargıtay Eski Cumhuriyet Başsavcısı olarak, bir Cumhuriyet Savcısı’nın yazması gereken iddianameyi ortaya koymamıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin toplantı yeter sayısı konusundaki hukuki görüş de, bir mücadele düzlemi olabilir, ancak meselenin kenarında kalmaktadır. Nitekim bu görüş, suçun üzerine gitmek gibi bir düşüncesi olmayanları rahatlatmıştır. Vatanı ve Cumhuriyeti bu tavırlarla kurtarma olanağımız kalmamıştır. Bir hesaplaşma dönemine girdiğimizi idrak etmemiz gerekiyor.
İŞÇİ PARTİSİ, YÜCE DİVAN İDDİANAMESİNİ YAZDI
İşçi Partisi, Cumhurbaşkanı seçimine, vatan ve cumhuriyet mevzisinden bakıyor. Belki denecektir ki, herkes o mevziden bakıyor. Değil, o mevziden bakılsaydı, Tayyip Erdoğan kliğini Yüce Divan’a götürecek çizgide İşçi Partisi yalnız bırakılmazdı. O mevziden bakılsaydı Cumhuriyet’in başsavcıları, AKP hakkındaki kapatma davalarını çoktan açmış olurlardı. İşçi Partisi, AKP iddianamesini iki yıl önce Yargıtay Başsavcılığı’na sunmuştu.
Ancak olay bitmiş değildir. Vatan ve Cumhuriyete yönelik tehdidi anlayan bir mücadele çizgisinde birleşme olanağı hâlâ vardır. İşçi Partisi olarak, bütün milleti ve bütün partileri, önce gerçeği saptamada ve doğru siyasette birleşmeye çağırıyoruz: Haçlı projesinin eşbaşkanı Çankaya’ya çıkamaz! Hem suçlu olduğu için, hem de Cumhurbaşkanlığı görevi başka bir devletin memurluğuyla bağdaşmayacağı için.
Ancak bu temel siyaset kabul edildikten sonra, Meclis’in toplanma yeter sayısı bir işe yarayabilir. Sinei millete dönmek ve Haçlı Seferi’nin eşbaşkanlarını suçlarıyla baş başa bırakmak, yine bu temel siyasetin önemli çıkışlarından biri olur.
SİYASAL PARTİLERE ÇAĞRI
Diyelim ki, AKP aldırmadı ve yasadışı bir cumhurbaşkanı seçimiyle herhangi bir Haçlı görevlisini Çankaya’ya oturttu ve Cumhuriyet makamlarından birini daha gaspetti. O zaman yapılacak iş, o Haçlı görevlisini Anayasa’nın 105. ve TBMM İçtüzüğü’nün 114. maddesine göre, Yüce Divan’a göndermektir. İşçi Partisi olarak, önümüzdeki genel seçimde Milletin yönelişiyle Meclise gireceğimizi ve o Haçlı görevlisini işlediği vatana ihanet suçundan Yüce Divan’a sevk için girişimde bulunacağımızı şimdiden ilan ediyoruz. Bütün siyasal partileri bu kararlılığa çağırıyoruz. Önümüzdeki günlerde AKP dışındaki siyasal partilere başvuracak, ortak bir bildiriyle bu tutumu milletimize açıklamayı önereceğiz.
Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhuriyetin ve vatanın karşılaştığı tehdide uygun bir cevapla ele alınmalıdır.
1. Haçlı Seferi’nin eşbaşkanları Çankaya’ya çıkamaz.
2. Çıksa da çıkmasa da, vatana ihanet suçundan Yüce Divan’a gönderilecek ve hak ettiği cezaya çarptırılacaktır.
İşçi Partisi 7. Genel Kongresi, Türkiye’nin bu irade ve kararlılığı yaratacak bir önderliğe ve birikime sahip olduğunu göstermiştir.
Tarihin saati işlemektedir.