Ergenekon davasının 30 Aralık 2008 günü yapılan duruşmasında, savcılık yeni bir iftira daha üretti. Savcıların, Sayın Perinçek’in “mason” olduğuna ilişkin yeni üretimleri, psikolojik savaşın vardığı boyutu ortaya koydu. Sayın Perinçek’in savcıların bu iftirasına verdiği sözlü yanıtı ve İP MKK Üyesi Sayın Adnan Akfırat’ın aynı duruşmada yaptığı sözlü açıklamaları aşağıda sunuyoruz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in açıklamaları:
“Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar,
Biraz önce savcının benim hakkımda “masonluk” dedikodusu çıkartma girişimini, kendisi hakkında yapmış olduğu yasadışı görev tanımının bir tezahürü olarak hepimiz görmüş olduk. Savcılık görevleriyle, psikolojik savaş memurluğu görevi birbirine karıştırılmamalı. Bana hiç kimse mason olmayı önerme cesaretini gösteremez.
Bir talebim var. Sayın Başkan, dün Sayın Mahkemeniz benimle ilgili suç duyurusu hakkında savcıların talebi gereği bugün bir karar vereceğini kararında açıklamıştı. Birincisi ben savcıların gladyoya alet olduklarından söz ederken çok önemle şunun altını çizdim. Dedim ki; biliyorlar veya bilmiyorlar yani bunu kasıtlı olarak bilerek işledikleri konusunda samimi bir kanaat ve tespitimin olmadığını vurguladım. Bunu niçin vurguladım? Çünkü hakikaten onların içine girmiş, bu konudaki kasıtlarını saptamış değilim. Hiçbir kimseye haksız bir isnatta bir suç yüklemede bulunmam. Onun için cürüm atfetme, suç atma gibi bir suçun oluşması bu açıdan mümkün değildir. Bunun dikkate alınmasını arz ediyorum.
İkincisi Sayın mahkememiz, savcılık nesnel olarak, -öznel durum farklı, kasıt unsuru farklı, ama nesnel olarak- bu mahkemede ve bu soruşturmada başından beri ABD ve AB bunların merkezinde olan çekirdek hükümetleri olan gladyo, CIA bunlarla aynı paralelde ve birlikte çalışıyorlar. Bakınız savcılar burada ısrarla neyi sordular? Bir ayrılık yaratmaya yönelik yani Türkiye’nin yurtsever kuvvetleri, milli kuvvetleri, sol veya sağ diye kendini ifade eden milli kuvvetleri birbirinden ayırmaya, birbirine düşürmeye ve vatanseverliği, milli olmayı, milletin birleşmesini bir suç olarak göstermeye yönelik faaliyette bulunuyorlar.
Bunun patenti kime ait? CIA’ya ait. Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly, Joint Force Quarterly gibi CIA’ya, Pentagon’a ve Amerikan Dışişleri Bakanlığına yakın kaynakları incelediğimiz zaman hep orda şunu görüyoruz: “Aman! Türkiye’de en büyük tehlike Kızılelma adı verilen ulusalcıların birleşmesidir”.
Bakın bu kaygı Amerika’nın Türkiye’den korkusu nereye yansıyor? Burada savcılık kürsüsüne, Cumhuriyet Savcılığı demiyorum. Çünkü biraz evvel yine nesnel bir bilgi ortaya kondu. Bu masonluk dedikodusu Fethullahçı Gladyo tarafından üretilmiş. Msn görüşmeleri sabit. Adnan Akfırat’ın bilgisayarından çıkıyor. O görüşmede olmayan bu dedikodu ve bu psikolojik savaş malzemesi Fethullahçı Gladyo tarafından oraya eklenmiş ve bu sefer bilerek, burada kasıt unsuru oluşuyor, savcı Fethullahçı Gladyonun ürettiği bu psikolojik savaş malını getiriyor yargının önüne.
Hangi amaçla? Suçla bir ilgisi yok, 1936’da masonluk yasaklanmıştı, o büyük devrimci Atatürk’ün çok doğru bir uygulamasıydı. Ama şimdi masonlar zaten bu savcılarla aynı cephede, dünyanın büyük güçleriyle aynı merkezlere bağlı olarak faaliyette bulunuyorlar. O savcı, böyle bir suçlama üretmeye kalkıştı. Bu Kızılelma’ya ilişkin yalnız ABD ve CIA merkezlerinin düşmanca tavrı değil; ABD sözcüleri ne diyor: “Ergenekon’un üzerine yürüyün”. Savcılar talimatı alıyor, yürüyor.
Bakın bu gizli bir talimat değil. CIA veya Amerika’daki bir siyasi merkez veya Amerikan hükümeti savcıya telefon edip de “Ergenekon’un üzerine yürüyün demiyor” Açık, televizyonlardan, kamuoyu önünde, gazetelerden “Ergenekon’un üzerine yürüyün diye” Türkiye’deki Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanına Tayyip Erdoğanlara açık talimat veriyor ve bu soruşturmada bu açık talimat uygulanıyor. Bütün Türk Milleti’nin gözü önünde açık talimat veriliyor.
İkincisi, bakın ben dedikoduyla değil somut kanıtlarla konuşuyorum. Bir yerlerden aldığım gizli istihbarattan bahsetmiyorum, hepimizin yaşadığı bir olayı söylüyorum. Amerika devleti “Ergenekon’un üzerine yürüyün” diyor. Bu dava onun ürünü. Türk savcılığının, cumhuriyet savcılığının veya Türk yargısının ürünü değil. İkincisi, koskoca Avrupa Parlamentosu, dikkatinizi çekerim Sayın Başkan, bir parlamento kalkıp ta başka bir ülkedeki herhangi bir soruşturma hakkında karar alır mı? Dünya diplomasi tarihinde, dünya dış ilişkilerinde böyle bir rezalet görülmüş müdür? Avrupa Parlamentosu’na Oli Rehn raporu veriliyor. Arkasından koskoca parlamento toplanıyor ve o parlamentoda karar alınıyor yani kanun çıkartıyor Avrupa. Ne diye “Ergenekon’un üzerine yürüyün, devletin içine uzanan bütün uzantılarını kazıyın” işte bu talimatı alıyor bu kürsüde oturan o C. Savcısı diyemeyeceğim, F. savcısı olduğunu bilerek veya bilmeyerek devamlı ispat etmeye çalışanlar. Avrupa Parlamentosu karar alıyor.
Bunu Türkiye Nemrut Mustafa Divanı’ndan beri yaşamadı. Ben 12 Mart yargılamaları gördüm, sıkıyönetim mahkemeleri gördüm. Ben 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerini gördüm. Amerikancı bir takım, komutan diyemeyeceğim onlara, Amerikancı bazı generaller darbeler yaptılar ve o mahkemeleri o zaman kurdular. Fakat hiçbirinde Amerika’nın açıkça “şu davayı dibine kadar götürün, yürüyün üzerine” diye bir açıklamada bulunduğunu veya Avrupa Parlamentosu’nun bir karar aldığını hiç görmedi Türkiye, yaşamadı. Şimdi açıkça Fehmi Koru yazıyor, televizyonlarda söylüyor 28 Şubat ve 1 Mart günü Kanal 7’de ve arkasından Yeni Şafak gazetesinde diyor ki “5 Kasım 2007 tarihinde Oval Ofis’te alındı Ergenekon’un üzerine yürüme talimatı”. Yani Bush, Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanına, ben ona hiçbir zaman başbakan demiyorum, Türkiye başbakanı başka bir devletin ast üst ilişkileri içinde yer almaz ben bunu Türkiye’ye yakıştırmam. O Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı talimat alıyor, bu talimatı da kendi adamı Fehmi Koru yazıyor. Neden artık yüzleri kızarmıyor. Bütün güçleri Amerika, Amerika’dan aldıkları talimatlarla… Nemrut Mustafa Divanı’nda görüldü bir tek bu. 1919-1920’de divanlar kuruldu İngiliz işgali altında İstanbul’da orada yurtseverler yargılandı, hatta idam edildi.
Dün Sabah’ta Engin Ardıç yazıyor diyor ki: “Nemrut Mustafa Divanı’nın idam kararlarını yeniden ele alalım acaba haksız mıydı niçin idam edildi o adamlar, hakikaten Ermenileri katlettikleri için mi idam edildiler.” Türkiye’nin geldiği noktaya bakınız.
Burada savcıların Amerika’nın talimatlarını uygulamadaki bu üstün gayretleri nesnel bilgiler. O Avrupa Parlamentosu ne, ABD ne? İşte gladyo bu. Gladyo herkesin zannettiği gibi hayali bir örgüt değil. NATO’nun Amerikan devleti başta olmak üzere, Avrupa devletleri içinde kurdukları gizli çekirdek hükümetler. Kanunlar buralarda hazırlanıyor, programlar buralarda yapılıyor.
Uğur Mumcu’yu vurdular, Eşref Bitlis’i öldürdüler, Muammer Aksoy’u öldürdüler… Biz hep bunun, katil ve cinayet çetesi cephesine bakıyoruz. Ama bu bir karar merkezi. Şimdi onun için o karar merkezinin aldığı “Ergenekon’un üzerine yürüyün” talimatlarını bu savcılık makamı bugüne kadar savcılık makamı büyük bir gayretle uygulamıştır. Bizim tutuklanmamızda o karar merkezindendir. Ben bizim tutuklanmamızı Türk yargısının kararı olarak görmüyorum ve tarih böyle yazacaktır göreceksiniz. O nedenle savcıların suç duyurusu talebinin hem kasıt unsuru bulunmadığı için hem nesnel gerçekle bağlantısı olmadığı için reddedilmesini Mahkemenizden talep ediyorum. Buralarda taraf olmayın.
Sayın Mahkeme, Sayın Başkan size arz ediyorum, bu bir kirli davadır. Amerika merkezli, Avrupa merkezli Türkiye’ye açılmış, Türk Milleti’ne açılmış bir davadır. Biz, size güvenmek istiyoruz. Savcıların bu kışkırtmasında mahkemenizin taraf olmamasını talep ediyorum, arz ediyorum.
ADNAN AKFIRAT’IN SÖZLÜ AÇIKLAMALARI
Mehmet Adnan Akfırat, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi…
Bir beyanım bir de talebim olacak.
Soruşturma başladığından bu yana bir tertip düzenlendiğini; kamu görevi yapan savcıların ve polislerin bu tertipleri düzenlediğini söylüyoruz. Bugün sayın savcı Nihat Taşkın’ın “Doğu Perinçek’in mason olduğuna ilişkin msn kaydı” ile ilgili sorusu da bu tertibin bir başka boyutu.
Olayın aslı şudur efendim: Ümit Sayın’ın bilgisayarından elde edilen geçmiş tarihli bir msn görüşmesi www.kirlitezgah.com diye bir sitede değiştirilerek yayımlanıyor. Değiştirenler emniyet istihbaratı içinde bulunan Fethullahçı polisler. Bu tarihte bu msn görüşmesine bazı eklemelerin yapıldığı ve Sayın Doğu Perinçek’i ve beni suçlayan bazı ibarelerin ve söylenmemiş bazı şeylerin sanki söylenmiş gibi kaydedildiğini o tarihte tespit ettik ve Ümit Sayın avukatı vasıtasıyla da şikayette bulundu.
Şimdi burada tertibin bilinçli olarak tasarlanarak yapıldığının bilgisini sunuyorum. Söz konusu msn görüşmesi gözaltına alındığımda bana soruldu. Ancak burada savcı Nihat Taşkın’ın sorduğu o bölüm emniyette bana sorulan o msn görüşmesinde bulunmuyor. Bunun sonradan eklendiği savcının da polisin de bilgisi dahilinde. Bana sorulan msn görüşmesinde bu bölümler yok. Ne Sayın Doğu Perinçek’in mason olduğuna ilişkin bölümler var ne de benim kişiliğime yakıştırmayacağım “a öylemi ben bilmiyordum” diye yani benim Genel Başkanıma böyle bir suçlama yapılacak ben de bunun üzerine “bilmiyordum” deyip geçeceğim böyle bir şey mümkün değil. Tanıyanlar bilir ben buna mutlaka tepki gösteririm.
O konuşmaya bu cümleler tamamen karalama ve psikolojik savaş amaçlı koyulmuş bunu da savcı Nihat Taşkın biliyor. Nereden biliyor? Çünkü benim emniyetteki 27 sayfalık sorgu evraklarımda görüşmenin aslı bulunuyor. Dolayısıyla bilerek, tasarlayarak burada Sayın Doğu Perinçek’e yönelik bir suçlama yapılıyor. Bu bilgiyi dikkatinize sunuyorum; suç işliyorlar, kasıtlı davranıyorlar, işgal ettikleri makama yakışmayan davranışlar içindeler, sanıklara karşı hasım durumundalar, kamuoyunun ve mahkemenin bilgisine sunuyorum.
Talebim de şudur efendim. Biliyorsunuz geçen hafta Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Tuncay Güney’in Kanada’dan kendisini aradığını, özür dilediğini ve düzeltme yaptığını söyledi.
Düzeltme yapılan konu da şudur: Tuncay Güney’in Fethullah Gülen’den 1,5 milyon dolar parayı alıp Büyük Birlik Partisi kurulması sırasında Muhsin Yazıcıoğlu’na vermesi. Bu konu basında yer aldı. Tuncay Güney, Muhsin Yazıcıoğlu’na: “ben böyle bir beyanı emniyette işkence altında söyledim” diyor ve Muhsin Yazıcıoğlu da bunu basına açıkladı. Şimdi dava dosyasında bulunan ve “mülakat” adı verilen evrakta Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bir bölüm yok. Yani bu mülakatın tırpanlanarak, makaslanarak, sansürlenerek buraya getirildiğinin bir başka kanıtı daha ortaya çıkmış bulunuyor.
Tuncay Güney diyor ki “ben baskı altında bunu söyledim bana işkenceyle bana bunu söylettiler” bakıyorsunuz mülakatta bu yok. Muhsin Yazıcıoğlu da “işkence altında söylemiştir benden özür diledi bunu yok kabul edelim” diyor. Şimdi bu mülakatın aslını bulabilmek için mahkemeniz araştırıyor. Organize şube diyor ki “bizde yok kayboldu”; istihbarat şubeye sordunuz onlar da “bizde bulunmuyor” dediler ki daha önceki organize şube müdür yardımcısı asıl örneğin istihbarat şubeye verildiğini söylüyor, arşive de bir örneğin kaldırıldığı biliniyor. Benim talebim şudur efendim: şubeler arasında bizi dolaştırmasınlar polisler, mahkemeniz İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazsın, İstanbul Emniyet Müdürlüğü arşivden, istihbarat şubeden, organize şubeden hangi birimdeyse bunu saptasın ve bunun özgün video kaydının mahkememiz dosyasına konulmasını sağlasın, arz ederim.