İP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz: Füze Kalkanı için TBMM onayı alınmaması ağır cezalık suçtur!

Anayasa’nın “TBMM’nin Görev ve yetkileri”ne ilişkin 92. Maddesine göre; “(...) Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşmaların (...) gerektirdiği haller dışında (...) yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet ...

Tarih:

Anayasa’nın “TBMM’nin Görev ve yetkileri”ne ilişkin 92. Maddesine göre; “(...) Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşmaların (...) gerektirdiği haller dışında (...) yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir.”

“Füze Kalkanı”nın Türkiye’de konuşlandırılması, son tahlilde “yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin vermek”tir. Dolayısıyla anılan madde kapsamındadır. Çünkü konunun uzmanları açıkça belirtiyorlar; “Füze Kalkanı”, çok geniş ülke topraklarının yabancılara tahsis edilmesini ve buralara çok sayıda yabancı askerin yerleştirilmesini gerektirmektedir.

Bunun NATO bünyesinde yapılması, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların gerektirdiği haller”den sayılmasını gerektirmez. Zira Türkiye’nin NATO’ya katılma kararı, böyle bir taahhüdü içermemektedir. Aksi, egemenliğin NATO’ya devri anlamına gelir.

Kaldı ki, “Füze Kalkanı Projesi”, Türkiye’nin onay verdiği “NATO Paktı” ile lâfzen de uyum içinde değildir.

Türkiye’nin, 18 Şubat 1952’de 5886 sayılı yasa ile katılım protokolünü kabul ettiği 24 Ağustos 1949 tarihli NATO Antlaşması’nın sunumunda lâfzen; “bütün halklar ve bütün hükümetlerle barış içinde bir arada yaşama” arzusundan söz edilmekte ve bu yapılanma; “herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslar arası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan, barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslar arası ilişkilerinde BM’nin amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedir” (Md. 1).

NATO Antlaşması’ndaki iddiaya göre; NATO ülkeleri “istikrar ile refah koşullarını geliştirerek barışçıl ve dostça uluslararası ilişkilerin daha da geliştiril mesine katkı yapacaklardır” (Md. 3).

Türkiye’yi komşuları ile hasım yapan ve topraklarını bölge ülkelerine karşı bir saldırı üssüne dönüştüren bu projenin, ilan edilen bu amaçlarla bağdaştırılması mümkün değildir.

Kaldı ki Türkiye, Birleşmiş Milletler üyesidir. Bu sıfatla sorumlulukları vardır.
NATO üzerinden ABD füzelerinin Türkiye’de konuşlandırılması, bu sorumlulukla
da bağdaşmaz. Zaten Türkiye’nin onay verdiği NATO Antlaşması’na göre de; “Antlaşma, BM üyesi olan tarafların, BM yasası uyarınca sahip oldukları hak ve yükümlülüklerini veya Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması konusundaki temel sorumluluğunu herhangi bir şekilde etkilemez ve etkilediği şeklinde yorumlanamaz” (Md.7).

Bu nedenle, “Füze Kalkanı”nın Türkiye’de konuşlandırılması, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların gerektirdiği haller”den sayılamaz. Anayasa’nın 92. maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iznine bağlıdır.

“YİRMİ YIL”
Aksi, suç oluşturur. Başta İran olmak üzere Türkiye’yi komşuları ve Asya ülkeleriyle hasım haline getiren bu uygulama ile “Devlete Karşı Savaşa Tahrik” suçu işlenmiş olacaktır. Nitekim, yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’nun 304. Maddesine göre; “Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden veya bu amaca yönelik olarak
yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapan kişi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Keza, anılan yasanın 306. maddesinde; “Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak (...) hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. (...) Fiil sadece yabancı devletle siyasi ilişkileri bozacak (...) nitelikte ise faile iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir” denilmektedir.

HEDEF TÜRKİYE
Gelelim, bu vesileyle bir kez daha açığa çıkan Türkiye-NATO ilişkilerine ve NATO’nun niteliğine...

ABD’nin Türkiye’ye yerleştirmek istediği “Füze Kalkanı”, Türkiye’yi kontrol altında tutma planıyla da örtüşüyor.

NATO, başından beri Türkiye’nin savunma stratejisinde zaaf yaratmıştır.
Daha kurulurken hedef aldığı ve kontrol altında tutmayı amaçladığı ülkelerden biri Türkiye’dir.

NATO Antlaşması’nda “ilgi alanları” sayılırken, üye ülkeler ve onların sömürgeleri dışında, Türkiye’ye özel bir önem verilmiştir.

NATO Antlaşması’nın 6. maddesinde, NATO’nun özel ilgi alanları şöyle belirleniyordu:
“Tarafların, Avrupa ya da Kuzey Amerika’daki toprakları”,
“Fransa’nın Cezayir bölgesi”,
“Türkiye toprakları”,
“Taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin üslenmiş bulunduğu herhangi bir Avrupa toprağı”
“Akdeniz” ve
“Yengeç Dönencesi’nin kuzeyindeki Kuzey Atlantik bölgesi”.

Şimdi, 19-20 Kasım’daki NATO Zirvesi’nde kabul edilen ve ABD tarafından hazırlandığı bilinen “Yeni Stratejik Kavram”, NATO üzerinden ABD’ye çok daha geniş bir coğrafyada müdahale olanağı sağlıyor.

İşte, yerleştirilmek istenen “Füze Kalkanı” ile Türkiye, bu saldırının üssü yapılmak isteniyor.

KOMUTA ABD’NİN ELİNDE
NATO, ABD’nin denetim ve müdahale aracıdır. Kumandası ABD’nin elindedir. Daha başından bu şekilde yapılandırılmıştır. NATO Antlaşması’nın 11. Maddesine göre, kuruluş aşamasında; “Onay belgeleri, en kısa zamanda Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’ne teslim edilecek” denilmiş ve 10. maddede de; NATO’ya katılmaya davet edilen devletlerin, “katılım belgesini Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’ne vererek bu Antlaşmaya taraf olabileceği” öngörülmüştür.

Keza 13. maddeye göre; NATO üyeliğinden ayrılan devletler, “ayrılma bildirimini, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’ne” vereceklerdir. 14. maddeye göre de; Anlaşmanın orijinali, “Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’nin arşivinde saklanacaktır. Onaylı kopyalar, bu hükümet tarafından imzacı diğer hükümetlere iletilecektir.”

İşte bu yapılanma, ülkemize konuşlandırılacak füzelerin kumandasının kimin elinde olacağını da göstermektedir!