İP Genel Başkan Yardımcısı M. Bedri Gültekin: Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması milli devletin altının boşaltılmasıdır

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin, AKP hükümetinin Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşıma kararını değerlendirdi. Gültekin'in değerlendirmesi şöyle;
Merkez Bankası’nın AKP tarafından İstanbul’a taşınmak istenmesi, basit bir adres değişi...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin, AKP hükümetinin Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşıma kararını değerlendirdi. Gültekin'in değerlendirmesi şöyle;
Merkez Bankası’nın AKP tarafından İstanbul’a taşınmak istenmesi, basit bir adres değişikliği olarak ele alınamaz. Dünyadaki hemen hemen bütün Merkez Bankalarının o ülkelerin başkentlerin de olmasının bir mantığı vardır. Ülke yönetimleri, paraya hükmetmenin; iktidar olmanın en önemli gereklerinden biri olduğunu bilirler.

Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankasının bir arada olmasının; ekonominin verimli yönetimi açısından sağladığı yararı anlamak için uzman olmak gerekmiyor.

İstanbul’a taşınma, milli iktidarın altının boşaltılmasından başka anlama gelmez.

Osmanlı Bankası
Cumhuriyet’e kadar Merkez Bankası işlevini Osmanlı Bankası görüyordu. Banka’nın ortakları arasında yabancılar da vardı. Böyle bir Banka, milli bir iktisat politikasının aracı olamazdı.

Cumhuriyet’in doğuş sürecinde Ankara’da, Merkez Bankası da adım adım kuruldu. Böylece Merkez Bankası, emperyalist devletlerin ve finans çevrelerinin denetimi dışında, Türkiye Cumhuriyeti’nin para politikasının aracı olarak ortaya çıktı.

Ekonomiyi yönetmek
Bir ekonomi belli başlı üç politika aracı ile yönetilir. Bunlar, para politikası, mali politika ve iktisat politikalarıdır.

İktisat politikaları kastedilen, devletin, kamu iktisadi teşekkülleri vasıtası ile bizzat bir ekonomik aktör olarak piyasalar içinde bulunmasıdır. Eğer devletin sahip olduğu ekonomik kuruluşlar ekonomiye yön vermeye yetecek bir ağırlığa sahip ise, o zaman devlet gerek gördüğünde bu kuruluşlar aracılığı ile ekonomiye müdahale eder.

Türkiye bilindiği gibi özelleştirmeler ile bu politika aracını elinden çıkardı.

Mali politikalar, devletin teşvik, destek ve vergi indirimi veya artırımı yolu ile piyasalara yön verebilmesidir. IMF, Dünya Bankası ve Brüksel ile yapılmış olan anlaşmalar ile Türkiye, bu açıdan da elini kolunu bağlamıştır.

Para politikası ise; döviz kurunu belirleme, faiz oranlarının saptama, piyasalara para sürme ve ülkeye döviz giriş çıkışı konusunda söz sahibi olmayı kapsar.

İşte Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması demek, Hükümetin piyasaları yönetmek açısından, bu politika aracını da tamamen bırakması demektir.

Yabancı hâkimiyeti
Aslında Hükümetin bu politika aracından vazgeçmesi yeni değildir. Geçtiğimiz yıllarda Merkez Bankası kanununda değişiklik yapılmış ve bu kurum sözüm ona özerk hale getirilmişti.

O zaman yapılan bu değişikliğin, Merkez Bankası’nın gerçekte, Ankara’dan bağımsız hale getirilmesi olduğunu söylemiştik. Ankara’dan bağımsız ama uluslararası finans merkezlerine bağımlı.

Şimdi o zaman yapılan bu değişikliğin yeterli görülmediği anlaşılıyor. Ankara ne de olsa Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentidir. Burada bulunan bir Merkez Bankası istendiği gibi kontrol altında olmayabilir.

İstanbul, emperyalist sermayenin Türkiye’deki merkezi durumundadır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, esas olarak yabancı spekülatörlerin hâkimiyetine geçmiştir.

İşlem gören hisselerin yüzde 70’ten fazlası yabancıların elindedir.

Türkiye bankacılık sisteminin bugün neredeyse yarısı yabancıların elindedir. Bunların bankacılık faaliyetlerinin merkezi de İstanbul’dur.

İktidar şimdi, elinde bulunan Bankaları da İstanbul’a taşımak ve elden çıkarmak kararındadır. Ziraat, Halk ve Vakıfbank’ın İstanbul’a taşınmasının ve elden çıkarılmasının Türkçesi; bu bankaların da yabancıların eline geçmesi ve sektörün yüzde sekseninin yabancıların eline geçmesidir.

İşte bu tablo içinde Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması anlam kazanmaktadır. Yani böylece Türkiye’nin mali sistemi, bir bütün olarak yabancıların eline geçecektir.

Yüzyıllık rövanş
Siyasi açıdan olaya bakıldığında ise, Cumhuriyet’le birlikte iktidardan uzaklaştırılan güçler; iktidarı ve ülkeyi bütünüyle ele geçirme yolunda yeni ve önemli bir adım atmaktadırlar.

Yüzyılın başında İstanbul, ülkemizdeki emperyalist varlığın, komprador burjuvazinin ve feodal gericiliğin merkezi idi. Ankara ise Devrimci Cumhuriyetin.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi’nin yenilgiye uğrattığı güçler, kaybettikleri iktidarı yeniden ele geçirme yolunda önemli mesafeler aldılar. Gelinen aşamada İstanbul, sanayiden sonra ve mali sistemin de merkezi haline getirilmekte ve Ankara’nın altı boşaltılmaktadır.

Yapılacak işlemi, aslında Başkentin de İstanbul’a taşınması yolunda bir hazırlık olarak değerlendirebiliriz.

Tayip Erdoğan’ın konuyu açıkladığı basın toplantısında sergilediği tutum; “gerekiyorsa taşımak için kanun çıkarırız” demesi; Merkez Bankası yönetimini hiçe sayması; tamamen siyasi kaygılarla hareket ettiğinin kanıtıdır.

Yüzyıl önce Cumhuriyet Devrimi ile yıkılanlar hayatın her alanında rövanş peşindedirler.

Elbette bu AKP iktidarı açısından böyledir.

Uluslararası finans çevreleri, para spekülatörleri ve komprador burjuvazi açısından ise yapılacak işlem, Türkiye ekonomisinin tam bir sömürge ekonomisine dönüştürülmesi anlamına geliyor.