İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri ÖzbeyKASET YOK, ŞEMA YOK, BOMBA YOK: TERTİP VAR!

İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek ve İşçi Partisi yöneticilerinin avukatlarından İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, Ergenekon davasının 6 Ocak tarihli duruşmasında sözlü açıklamalarda bulundu. Özbey'in açıklamalarını aşağıda sunuyoru...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek ve İşçi Partisi yöneticilerinin avukatlarından İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, Ergenekon davasının 6 Ocak tarihli duruşmasında sözlü açıklamalarda bulundu. Özbey'in açıklamalarını aşağıda sunuyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti,
Huzurdaki Ergenekon davasının üç temel iddiası var. Bir anlamda üç temel “kanıtı” var. Kanıtı bir hukuki deyim olarak söylemiyoruz. İddia olarak, sözde kanıtı var. Bunlar nedir?
Birincisi, Tuncay Güney’in 2001’de yapıldığı iddia edilen, söylenen mülakatı… Bu mülakatın kaydedildiği kaset, bir numaralı kanıt…
İkinci kanıt örgütün şeması…
Üçüncü kanıt, imha edildiği söylenen el bombaları…
Bu üç temel “kanıta”, üç temel dayanak üzerine hazırlanarak, huzura getirilen bir dava var.

Peki, soruyorum şimdi;
- Bu kaseti izleyebilir miyiz, mülakatın kasetini?
- Hayır, kaset kayboldu.

- Peki, şemayı görebilir miyiz?
- Hayır, şema kapatıldı.

- Bombayı görebilir miyiz?
- Hayır, çünkü bomba patlatılıp yok edildi.

Nerede kanıtlarınız? Yani kaset yok, şema yok, bomba yok ne var?
2455 sayfalık iddianame var.

MERAK EDİYORUZ!
Peki, merak ediyoruz ve bütün samimiyetimizle soruyoruz: 25 yıllık bir hukukçu kimliğimle soruyorum, bir hukukçunun evladı olarak, kızı hukukçu olan bir avukat olarak soruyorum. Sayın mahkemenizin önüne geldi 2455 sahife bir kâğıt yığını, 442 klasör, binlerce sayfa... Sorulmadı mı acaba nerede delilleriniz sizin? Hani deliller? Baştan sona Tuncay Güney mülakatı… Nerede bu kaset? Bu kâğıt yığını ne? Ne ifade ediyor? Mülakatın kaydedildiği kasetler nerede, bombalar nerede? Tuncay Güney’in iddianamenin temeli sayılan alınan ifadesi var mı? Anlaşılıyor ki sorulmamış. Burada “kervan yolda dizilir, süreç içerisinde hallederiz” diye bakılmış.
Ama bu çok önemli bir soru; bu merakımızı bu davanın sonuna kadar da sürdürmeye devam edeceğiz.

KANIT YOK HURAFE VAR
Üç temel delil, üçü de yok. Ama kuvvetli bir şüphe var. Öyle bir şüphe ki; her ne hikmetse bir türlü kuvveti azalmıyor, hala kuvvetli şüphe. Tahliye istiyor bir kısım sanık arkadaşlar iyi niyetle; “Hakkımdaki kuvvetli şüphe azaldı sanıyorum” diyorlar. Neredeyse bu şüphe, nereden alıyorsa bu kuvveti? “Şüphem azaldı sanıyorum…” Aylardır, 37 duruşmada bu kadar şey konuştuk, açıklığa kavuştu her şey. Her gün, her an, her konuşulan konu, her gelen belge bu şüpheyi tarumar ediyor, yok ediyor. Sayın savcılık makamında oturan kişiler mütalalarında: “Kuvvetli şüphenin devamı nedeniyle” diyorlar. Sayın Mahkeme: “Kuvvetli şüphenin devam etmesi nedeniyle tutukluluk halinin devamına” diyor.

Peki, bu kuvvetli şüphe nerede, nereden güç alıyor?

Sıfır şüphe, sıfır, şüphe yok, sıfır, eksi.

Aslında bir hurafe…

Yazmışlar Atlantik ötesinden bu davanın şüphesini, oturtmuşlar bir takım unsurları yan yana, malzemeleri bulmuşlar, figüranları koymuşlar, savcısını bulmuşlar, yapmışlar Amerika Birleşik Devletleri ile şu anda Çankaya’da oturan zat iki sayfa dokuz maddelik gizli planı, hizmet anlaşmasını, oraya da yazmışlar… Bu ülkenin başbakanlık koltuğunu işgal eden, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığı görevini yaptığını, 31 kez gerine gerine söyleyen ama şimdi utancından söyleyemez hale gelen Tayyip Erdoğan, George Bush ile birlikte oturmuş, Ergenekon soruşturmasını kararlaştırmışlar.

Şimdi, kuvvetli şüphe yok, sıfır şüphe var, bunun altını çizelim. Peki, niye bu insanların hala bileklerinde kelepçe var.

AMERİKAN KELEPÇESİNİ KİM ÇÖZECEK
Türk kelepçesi mi bu kelepçe? Hayır, Amerikan kelepçesi…

Peki, bu kelepçeyi kim çözecek?

Türk çilingirleri çözecek!

Sayın Heyet, siz Türk yargısı, Türk Milleti adına karar veren, o yetkiyle donatılmış, o gücü, o tarihsel mirası da arkasına almış bir heyetsiniz. Amerikan kelepçesini açacak gücünüz yok mu? Açalım bu kilidi. Gücümüz yeter buna. Hem vicdanımız yeter, hem aklımız yeter, hukuk bilgimiz yeter, her şeyimiz yeter. Ama gücümüzü kullanalım.
Şimdi, müvekkillerimiz Sayın Doğu Perinçek, Nusret Senem, Adnan Akfırat, Serhan Bolluk, Hikmet Çiçek Hayati Özcan… Sıra geldi onlara. Şimdi hurafelerle uğraşma sırası bizde. Kuvvetli şüpheyi yok etme sırası bize geldi. Hakkımızda var olduğu iddia edilen o meçhul kuvvetli şüpheden haberdar olmaktan mahrum bırakılamayız. Öncelikle bunu söylüyorum.

TERTİPÇİLERİN DAYANDIĞI OTORİTE
Davanın temelini söyledik CIA MOSSAD kuklası haham Tuncay Güney’in 2001’de yapıldığı söylenen mülakat, davanın temeli. Peki, demin ifade ettik kayıt altına alındı. Videokasete kaydı yapıldı. Videokasetler nerede? Uzunca süredir videokasetlerin peşindeyiz değil mi? Mahkemeniz neredeyse iki ay oldu, yazılar yazdı. Tezkereye, ara kararına baktık, son derece temiz güzel bir Türkçe. Tezkereye baktım sağ olsunsun zabıt kâtibi arkadaşlar çok güzel, temiz bir Türkçe ile “videokasetlerin istendiğini” mahkeme emri olarak yazmışlar.

Garip bir seyir izliyor bu dava… Nedir bu garip seyir? Garip bir seyirde ilerliyor. Aslında ilerlemiyor, garip bir seyirde duruyor, yürüyemiyor bir türlü.

Mahkeme videokaset istiyor CD gönderiyorlar. Şimdi mahkeme CD’nin ne olduğunu bilmiyor mu? “Videokasetleri istiyorum” diyor CD gönderiyorlar.
Mahkeme şemaları istiyor; kapatıp gönderiyorlar. “Şemayı istiyorum” diyor mahkeme. Sayın Başkan, geçen oturumlarda dediniz ki “buranın kabahati yok, oranın kabahati var”. Biz savcılık makamını burada görüyoruz. İki metreden şemayı uzatamıyorlar.

Mahkemenizin otoritesi sınanmaktadır. Mahkemenizden kastım, zatıâliniz ve heyet üyeleri değil, Türk yargısının, Atatürk Cumhuriyeti’nin yargısının otoritesi sınanmaktadır.

Kim cüret edebilir bu otoriteyi sınamaya? Kim bu otoriteye itaat etmiyorum diyebilir.

- Türkiye Büyük Millet Meclisi: Diyemez. Mahkeme kararlarına karşı, TBMM ne diyebilir? Hiç bir şey diyemez.

- Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer kurumları diyebilir mi: Diyemez!

- Biz yurttaşlar mahkemenin otoritesini sınayabilir miyiz, meydan okuyabilir miyiz? Yapamayız.

- Hele hele isimlerinin başında unvanlarının başında Cumhuriyet yazan savcılar Türk Milleti adına karar veren mahkemenin otoritesini sınayabilir mi?

Ama sınıyorlar. Sınama devam ediyor. “Nereye kadar zorlarız?” devam ediyor. Anlaşılan o ki Ergenekon tertipçileri sınamaya cesaret ve cüret ediyorlar. Çünkü tertipçilerin dayandıkları bir otorite var: ABD otoritesi, Süper NATO otoritesi.

YANLIŞ YERDE ARANAN GLADYO
Arıyor muyuz Gladyoyu, “derin devleti”, terör örgütünü, işte tertipçiler kimse, bu davayı tertipleyenler, düzenleyenler kimse “derin devlet”, ABD’nin Türkiye içine saldığı “derin devlet” yani Gladyo orada. Yanlış yerde arıyorsunuz. Bu otorite sınanmasına daha fazla izin vermeyerek derhal son vermelisiniz. Şimdi, bu koşullarda müvekkillerimizin konuşacaklar, savunmalarını yapacaklar.

CIA MOSSAD kırması, - ifademi bir şahsa hakaret etmek, kişiliği küçültmek adına söylemiyorum. Bütün insanlar bizim gözümüzde değerlidir. Ama davranışları, yaptıkları ve aldıkları rollerle CIA ve MOSSAD’ın kırması olduğu ortada olan- bir hahamın mülakatından, tertipçilerin kuvvetli şüphe, şüphe, şüphe diyerek başımıza her an vurmaya çalıştıkları bu hurafelerin kapsamından haberdar olmamız lazım.

GERÇEK İDDİANAME
Duruşmaların ilk gününde tartıştık, iddianame okunsun mu okunmasın mı, özetlensin mi diye… Nihayetinde günler, haftalar boyunca burada bir iddianame okundu, özetlendi kısmen. Biz iddianame sandık bunu, böyle bir yanılsama yaşandı burada.
Bu davanın gerçek iddianamesi, Tuncay Güney’in 2001’deki mülakatıdır.
Sanık vekili olarak bizler, müvekkillerimiz gerçek iddianameden haberdar olmaksızın savunma yapmamız beklenemez. Gerçek iddianameyi görmemiz, dinlememiz, izlememiz lazım.

SAVUNMA DELİLİ
Geldiğimiz noktada bu mülakat, her ne kadar iddianamenin, davanın temeli olmuşsa da artık savunmanın da kanıtıdır. Evet, her şeyiyle, içinde ne varsa, hepsi bizim kanıtımız. Ne dediyse Tuncay Güney, hangi iftirayı attıysa, ne yalan söylediyse… Hepsi bizim de kanıtımızdır. Bu sadece savcılık makamında oturan kişilerin iddiası, delili olmaktan öte bizim de delilimizdir. O yüzden biz savunma kanıtımızı görmeden, incelemeden sayın mahkeme heyetine göstermeden, izletmeden, savunma yapmamız mümkün değildir.

Bu itibarla savunmamızı gereğince yapabilmemiz açısından, iddianın temel ve hatta tek kanıtı olan bu mülakat videokasetlerinin sansürsüz, tahrif edilmemiş, montajlanmamış, kırpılmamış, tam ve özgün haliyle görmemiz lazım. Görmemiz lazımdan kastım sadece bizlerin değil bu salonda bulunan hazurunun görmesidir.
Şimdi denilebilir ki “Okudunuz arkadaş!” Mülakat 180 sayfa, kimine göre 150 sayfa… 30 sayfalık da özeti var. Bu delil, okunacak bir kanıt değil. Bu kanıt, gözle görülecek, kulakla dinlenecek bir kanıt. Görsel bir kanıt.

Örneğin Tuncay Güney’in mülakatında, İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’in ve bir kısım arkadaşların, Sayın Veli Küçük’ün talimatı ile Bilecik’te toplantı yaptıkları, Ergenekon temel belgelerini yazdıklarını söylediği iddiası var. İddianamede böyle yazıyor. Bu “suç örgütünün” oluştuğunun en temel kanıtı olarak iddianamenin başlangıç bölümüne konulmuş olan 30 sayfalık mülakat özetinde böyle yazıyor.

Mülakatı özetleyen, tertipte rol alan sözde Türkiye Cumhuriyeti devlet memurları özette böyle yazmışlar. Mülakata satır satır bakıyorsunuz, Tuncay Güney böyle bir toplantıdan söz etmemiş, Bilecik toplantısı diye bir şey anlatmamış. Şimdi, Sayın Doğu Perinçek, neye göre ifade verecek. O yanıltıcı özete göre mi “Ben Bilecik’te toplantı yapmadım” diyecek, yoksa gerçeğe göre mi? Bu bakımdan, “okuduk” diyebileceğimiz bir kanıt söz konusu değil.

Bir de bu bandın nasıl tape edildiği de tartışmalıdır. Ehil insanlarca mı tape edildi? Uzmanı mıydı? Tarafsız mıydı? Ne kadarını tape ettiler, kayda geçirdiler? Ekleyip çıkarttılar mı bir şeyler? Bunlar bilinmelidir. O itibarla bu 150-200 sayfadan oluştuğunu sandığımız, elimizde parça parça bulunan mülakat, kuvvetli şüphe ile malul durumdadır.

KUVVETLİ ŞÜPHENİN ESRARINI ÇÖZMEK
O zaman bu kuvvetli şüphenin esrarını çözmek diye kaçınılmaz bir görev önümüzde duruyor. Onun da tek bir yolu var. Bu videonun burada, hemen, ilk oturumda videonun izlenmesidir. Video yok elimizde. Videokaset gelinceye kadar, CD’sini izlemeliyiz.

Hepimiz, hep birlikte izlemeliyiz ki haham Tuncay’ın ne anlattığını, nasıl anlattığını görelim ve duyalım. Bu çok önemli.

Mülakatta hazır bulunan polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu, savcılık makamına bir dilekçe vermişti. Bu dilekçe de “büyük bir hızla”(!), aylarla ifade edilen bir sürede mahkeme dosyasına ulaşabildi. Sorgu sırasında Tuncay Güney’in sormadan bir sürü bilgiyi, büyük bir iştahla anlattığını görünce yanındaki polis memuruna diyor ki; “Bu adam bir senaryo kapsamında kurgulanmış ve buraya gönderilmiş”.

Sayın mahkemeniz de, bizler de, Ahmet İhtiyaroğlu beyefendinin bu kanaate nasıl vardığını gözlerimizle görelim. Tuncay Güney’in, CIA’nın ve Mehmet Eymürlerin rahle-i tedrisinden geçerken aldığı eğitimin hakkını ne ölçüde verdiğini hep birlikte görelim. Bu tape metnin ne kadar gerçeğe uyarsız olduğunu, özetin nasıl aslına aykırı olduğunu da gösterecektir.

KASET NE ZAMAN İZLENMELİ?
Peki, burada bir sorumuz var: Sayın mahkemenin kaseti huzurda dinleme, hep birlikte izleme konusunda mutlaka olumlu karar vereceğine inanıyoruz. Geldi ve şu veya bu şekilde izlenecektir.

Ama ne zaman izleyeceğiz bu çok önemli. Savunmamızı sağlıklı yapabilmemiz için şimdi izlememiz lazım. Şimdi izlersek anlamlı olur. Çünkü başta da ifade ettik, bu suçlamaların tamamını orada anlatıyor. O bakımdan mutlaka ve derhal CD’yi izleyelim.

USUL KURALLARI GERÇEĞİ ÖRTEMEZ
Denilebilir ki; “Efendim sorgular bitsin, deliller toplansın, o aşamada değerlendiririz”. Hayır, hiçbir usul kuralı savunma hakkımızı kısıtlayamaz. Usul kuralları, savunma hakkının kullanılabilmesi için vardır. Ceza hukukunun temeli, mutlak gerçeğe ulaşmaktır. O zaman hiçbir usul kuralı, mutlak gerçeğe ulaşmak ve savunma hakkını kullanmanın önünde bir engel olamaz.

TERTİP DEVAM EDİYOR
Ergenekon tertibi devam ediyor. Türkiye’mizi parçalama planlarının önemli bir aşaması olarak uygulamaya konulan tertip yeni bir boyutlar kazanarak devam ediyor. Yıkılmaya mahkum olan tertipçiler, son güçleri ile saldırmaya devam etmektedirler. Kemalist Devrime son darbe sürecini hızlandırmak amacıyla, Atatürkçü, Avrasyacı, Amerika ve İsrail karşıtı vatansever seçkinlere kelepçe vurulmaya devam ediliyor.

Amerika çökmektedir. Eşbaşkanlığı da, hizmet sözleşmesi bağıtlayan memurları da çökmektedir.

Yıkılacaklardır.

Amerika kaybedecek, Türkiye kazanacaktır!