1980, 24 Ocak kararları ile Türkiye yeni bir yola; neo liberalizm yoluna girdi. Milli ekonomimizin, kapitalist emperyalist dünyanın önde gelen ekonomileri ile bütünleştirilmesi olarak özetleyebileceğimiz neo liberalizmin programının uygulandığı bu dönemde, gümrükler adım adım kaldırıldı. Tarımda desteklere son verildi. Tarımda, Cumhuriyet dönemi boyunca yaratılan bütün kuruluşlar tasfiye edildi.
Dünyanın en şanslı coğrafyasında bulunan tarım ülkesi Türkiye, akıl almaz bir operasyona tabi tutuldu.
Bu operasyonun sonunda tarım başta olmak üzere her konuda kendi kendine yeten dünyanın yedi ülkesinden biri olmaktan çıktık ve buğday, tütün, pamuk, zeytinyağı başta olmak üzere, bütün tarım ürünlerini ithal eden bir ülke haline geldik.
Devlet Üretme Çiftlikleri, Zirai Donatım Kurumu ve diğer ilgili kurumların tasfiyesi sonucu tahıl ve bahçe ürünlerinin tarımı için gerekli tohumun üretilmesinde tamamen dışa bağımlı duruma düşürüldük.
Şimdi altın değerinde olan ve ancak bir sefer kullanılabilen genetiği ile oynanmış tohumları, başta İsrail olmak üzere yabancılardan alıyoruz.
İçinde bulunduğumuz durum özetle budur. Dışa bağımlılık elbette spekülatörler için son derece uygun bir ortam yaratıyor.
Birkaç gün içinde buğday fiyatları neredeyse bir misli artarken, ambarları buğday yüklü gemiler Mersin limanının açıklarında dolanıyordu.
Bu tablo tarımda bir devrim programını zorunlu kılıyor. Türkiye’nin ve milletimizin çıkarlarını esas alan bir program... Bu programın belli başlı maddeleri şunlar olmalıdır:
PROGRAM
1. Her şeyden önce milli bir tarım politikası olmadan Türkiye, tarımda yaşadığı sorunları çözemez. Bunun için Türkiye, Gümrük Birliği antlaşmasını iptal etmeli, AB üyelik başvurusunu geri çekmeli ve IMF ile DB reçetelerini çöpe atmalıdır.
Yani her konuda olduğu gibi tarımda da sorun, Türkiye’nin emperyalist Batı dünyası ile ilişkilerini yeniden ele almaya gelip dayanmıştır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaptığı Atlantik ittifakı içinde yer alma tercihinin sonunda, bugün boğulma noktasına gelmiştir. Boğulma her cephede birden gerçekleşmektedir. Ülke bir yandan etnik ve dini çatışmalar tuzağına çekilir, Ordu’suna karşı operasyonlar düzenlenir, sanayisi borç tuzağı içinde can çekişir ve toprak bütünlüğü masaya yatırılırken; öte yandan insanlarımız evine ekmek götürememe noktasına gelmiştir.
2. Tarım desteklenmelidir. Türkiye, Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin dayatmalarının sonucunda tarıma destekleri kaldırdı. Türkiye’ye destekleri kaldırtan ABD ve AB; kendi üreticilerini ise destekliyorlar. Hem de Türkiye’nin hiçbir zaman yapmadığı ölçülerde. Devlet desteğinin sonucunda bu ülkelerde tarım ürünleri fazlalığı oluşmuştur. Batılı devletler şimdi ürün fazlalarına Pazar bulmak sorunu ile karşı karşıyadırlar.
3. Özelleştirilen veya tasfiye edilen Tekel ve Et ve Balık Kurumu gibi tarımsal üretim ile doğrudan ilişkili kurumlar yeniden kamulaştırılmalıdır. Ortada kamulaştırılacak bir varlığın kalmadığı durumlarda (Çünkü Et Balık, Tekel ve Sümerbank gibi bir çok işletme özelleştirme sonucu peşkeş çekildi ve alanlar, bu kurumları arsa olarak değerlendirdiler) söz konusu kurum, yeniden kurulmalıdır.
3. Türkiye’nin kendisinin yeteri kadar üretebildiği veya üretebileceği tarım ürünlerinin ithalatı yüksek gümrük vergileri ile önlenmelidir. Aslında şu rahatlıkla söylenebilir: Türkiye’nin kendi kendine yetecek kadar üretemeyeceği tarımsal ürün hemen hemen yoktur. Türkiye bırakın ithalat yapmayı, bugün ithalat yaptığı bir çok üründe, ihracat yapan bir duruma rahatlıkla gelebilir.
4. Fındık, kayısı gibi Türkiye’nin neredeyse Dünyada tek üretici durumunda olduğu alanlarda, alternatif ürün gibi zorlamalarla Türkiye’nin elindeki bu büyük avantajın kaybolmasına izin verilmemelidir.
5. Hayvancılık desteklenmelidir. Et ve Balık Kurumunun Türkiye hayvancılığında oynadığı büyük rol, kurumun tasfiyesinden sonra daha iyi anlaşılmıştır. Hayvan neslinin ıslah edilmesi ve Türkiye koşullarına uygun en verimli hayvan neslinin yetiştirilmesi ve yaygınlaştırılması ancak kamu eliyle gerçekleştirilebilir.
Türkiye’nin et ve diğer hayvancılık ürünlerinde dışa bağımlı hale düşmesi saçmalığı sona erdirilmelidir.
6. Çiftçiye ucuz tohum, gübre, mazot ve yem sağlanmalıdır.
7. Özellikle genetiği ile oynanmış tohum alanında dışa bağımlılığa son verilmelidir. Devlet Üretme Çiftlikleri bu ihtiyaç da göz önüne alınarak canlandırılmalı, çiftçinin ucuz tohum ihtiyacı karşılanmalıdır.
Tarım ülkesi Türkiye’nin 40 bin kadar Ziraat mühendisi işsizdir veya mesleği ile alakası olmayan işlerde çalışmaktadır. Yani Türkiye bir tarımsal seferberliğin kadrolarına fazlasıyla sahiptir.
8. Ziraat Bankası asli görevi olan Türk tarımının geliştirilmesi için gerekli finansmanı sağlayan bir bana olarak muhafaza edilmeli, tasfiyesi yönündeki girişimlere son verilmelidir.
Program budur. Ve bütün sorun, bu programı uygulayacak bir milli iktidarın Ankara’da işbaşına gelmesindedir.
mbgultekin@ip.org.tr