İP Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin: Türkiye’de, dünyadaki rakamlarının da üstünde gerçekleşen fiyat artışları, sistemin ne kadar çürüdüğünün ve mafyalaştığının çarpıcı bir göstergesidir

Bizzat IMF ve Dünya Bankası yetkilileri, alarm zilleri çalıyorlar. Yüzmilyonlarca insanın açlıktan ölmesi, artık tarihi belirsiz geleceğe ilişkin bir tahmin değil, yaşadığımız günlerin bir gerçekliği haline geliyor.
Gıda fiyatlarında son aylarda dünya çapında meyd...

Tarih:

Bizzat IMF ve Dünya Bankası yetkilileri, alarm zilleri çalıyorlar. Yüzmilyonlarca insanın açlıktan ölmesi, artık tarihi belirsiz geleceğe ilişkin bir tahmin değil, yaşadığımız günlerin bir gerçekliği haline geliyor.
Gıda fiyatlarında son aylarda dünya çapında meydana gelen artış, beraberinde kaçınılmaz olarak kapitalist sistemin sorgulanmasını da getiriyor. Ve bunu yapanlar, alışılageldiği gibi sadece sistemin muhalifleri değil, sistemin kilit noktalardaki yöneticileri…
Türkiye’de ise, dünyadaki rakamlarının da üstünde gerçekleşen fiyat artışları, sistemin ne kadar çürüdüğünün ve mafyalaştığının çarpıcı bir göstergesi oldu.

SİSTEM SORUNU
Son otuz yıllık tarih, gelişmekte olan ülkelerin çok önemli bir kısmında tarımın, IMF ve Dünya Bankası’nın istemleri doğrultusunda izlenen politikalarla nasıl çökertildiğinin tarihidir. 1980’li yıllardan sonra, gelişmiş kapitalist ülkelerin tarım fazlalarının ihraç edilebileceği pazarlar gerekliydi. Ama ekonomileri esas olarak bir tarım ve hayvancılığa dayanan Üçüncü dünya ülkelerinin durumu Pazar olmaya çok uygun değildi.
IMF ve Dünya Bankasının yeniden yapılandırma programları ile bu ülkeler adım adım tarım alanında kendine yeten ülkeler olmaktan çıkarıldı. Önce tarım ve hayvancılık çökertildi. Bir müddet sonra tarım ülkeleri, tarım ürünleri ithal eder duruma getirildiler.
Gelişmiş kapitalist ülkelerin tarımda, özellikle insan beslenmesinde temel unsur durumunda olan gıda ürünlerinde piyasayı kontrol eder duruma gelmeleri, her türlü spekülasyon için uygun bir ortam yarattı.
Günümüz kapitalizmi üretime dayanan bir sistem olma özelliğini kaybetmiştir. Sistemin efendileri para spekülatörleri, vurguncular, uyuşturucu tacirleri ve mafya babalarıdır. Uluslararası para spekülatörleri gözlerini, ezilen milletlerin 20. yüzyıl boyunca bağımsız ulus devletleri aracılığı yarattığı zenginliklere dikmişlerdir.
Elbette küresel ısınma sonucu su kaynaklarının azalmasının, gıda sorunu ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Bu durum da hiç şüphe yok ki kapitalist sistem ile doğrudan ilişkilidir. İnsanlık önümüzdeki dönemde bu sorunu daha da yakıcı bir şekilde yaşayacaktır. Gezegenimiz büyük bir hızla ya kapitalizm, ya da doğası, havası, suyu ve insanı ile var olma arasında bir tercih yapacağı zamana yaklaşmaktadır.
Ama son günlerde yaşadığımız spekülasyonun, küresel ısınma ile bir ilgisi yoktur. Türkiye somutunda bu gerçeği bütün çıplaklığı ile görmemiz mümkündür.

TÜRKİYE’DE NELER OLDU?
Türkiye Süleyman Demirel’in bir zamanlar övünerek belirttiği üzere dünyada her bakımdan kendi kendine yeten yedi ülkeden biri idi. Bugün ise her bakımdan dışa bağımlı durumda.
Özellikle tarım ürünleri alanında yaşanan gelişmeler çarpıcıdır. Coğrafyası ve iklimi her türlü gıda ürününü yetiştirmeye elverişli olan Türkiye, tarım ürünü ihracatçısı bir ülke olmaktan ithalatçı bir ülke durumuna düşürülmüştür.
Bu duruma gelinmesinde 24 Ocak 1980’de benimsenen neoliberal politikaların ve o zamandan bu yana iş başına gelen bütün iktidarların payı oldu. Ama son on yıl içinde doludizgin uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarını, yani 1 Ocak1996 yılından bu yana tabi olduğumuz Gümrük Birliği ile 2000 yılından bu yana uygulanan Tarımı Yeniden Yapılandırma politikalarını özellikle belirtmek gerekiyor..
Dünya Bankası’nın dayatmasıyla son beş yıldır uygulanan doğrudan gelir desteğinin en önemli sonucu, Türk köylüsünün üretimden koparılması olmuştur.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyetinin tarımla ilgili bütün kurumlarının, Zirai Donatım, Et Balık, Süt Kurumu ve çeşitli üretici birliklerinin tasfiye edilmesi, Türk tarımını adım adım çökertmiştir.
Devletin, destekleme alımları vasıtası ile çiftçiyi desteklemesine son vermesi, tütün ve pancar ekimine kısıtlamalar getirilmesi, tekel durumunda olduğumuz birçok üründe “alternatif ürün” denilerek çiftçimizin yanlış yönlendirilmesi, bütün bunlar tarımımıza vurulmuş darbeler anlamına gelmiştir.
Bu uygulamaların sonunda ekili alan miktarında ve elde edilen üründe yaşanan düşüşlerin sonucu, tarım ürünleri ihracatçısı olan Türkiye’nin, tarım ürünleri ithal eden bir ülke durumuna düşürülmesi olmuştur.

VURGUN DÜZENİ
Bugün Türkiye’de yaşadıklarımız, devletin; piyasaları düzenleyen bir unsur olarak devreden çıkmasına bağlı olarak temel ihtiyaç maddelerinde yaşanan dışa bağımlılığın, her türlü spekülasyon için nasıl elverişli bir durum yarattığının en çarpıcı örneğidir.
Dünyadaki fiyat artışlarının neredeyse iki mislinin yaşanmasında, Maliye Bakanı’nın oğlunun ilişkide olduğu AKEL firmasının da aralarında olduğu az sayıda tüccarın TMO’nun elinde bulunan bütün pirinci almasının etken olduğu açığa çıktı.
Devlet burada, vatandaşı koruması gerekirken, siyasi iktidar marifetiyle vurguncunun vurgun yapmasını kolaylaştıran bir rol oynamıştır.
Çözümü gelecek yazımızda ele alalım.
mbgultekin@ip.org.tr