İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin,Kürt sorununda Türkiye’ye, “çözüm” adına dayatılan “özerklik”i değerlendiren bir basın açıklaması yaptı ve Gültekin'in açıklaması şöyle;
Türkiye, son birkaç aydır Kürt sorununda “özerklik” çözümünü konuşuyor. Önerinin gerçek sahibi ABD ve Avrupa… Türkiye’ye, “çözüm” adına dayatılan bu öneriler yeni değil. Avrupa Birliği kapısında işbirlikçi yönetimler aracılığı ile yapılan yasal düzenlemelere bakıldığında, Türkiye’nin üniter devlet yapısının değiştirilmesi yolunda epey bir mesafe alındığı görülüyor.
Öte yandan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı başta olmak üzere Bölge belediyeleri, PKK ve BDP yetkilileri tarafından yoğun olarak dillendirilen özerklik talepleri konusunda AKP yetkilileri bugüne kadar görüş belirtmedi. Tam tersine Anayasa’da federal bir yapılanmaya gitmenin önündeki engelleri kaldırma yönündeki malum görüşleri dikkate alındığında, İktidar Partisi’nin Avrupa ve Amerika tarafından dayatılan “özerklik” veya “federasyon” benzeri bir çözüme hazırlandığı anlaşılmaktadır.
YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI
Avrupa Konseyi’nce 15 Aralık 1985 tarihinde imzaya açılan “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı, 2. Özal Hükümeti döneminde, 21 Kasım 1988 günü Strasburg’da imzalamış, Yıldırım Akbulut’un Başbakan olduğu 8 Mayıs 1991 tarihinde çıkarılan 3723 sayılı yasa ile onamıştır. (1)
Türkiye’nin Anayasa ile belirlenen üniter yapısını değiştirmeye yönelik bu anlaşma, “özerk yerel yönetimler” öngörmektedir.
“Önsöz”ünde bu anlaşmanın; “Özerk yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin (…) idarede âdemi merkeziyetçiliğe dayanan” bir yapı oluşturulmasına önemli bir katkı sağlayacağı belirtilmektedir.
Zaten, “Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki Dayanağı” başlıklı 2. maddesinde aynen; “Özerk yerel yönetimler ilkesi, ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda Anayasa ile tanınacaktır” deniliyor. AKP Hükümeti’nin, şimdi Anayasa’daki güvenceleri kaldırarak, Özal’ın bu taahhüdünün gereğini yerine getirme hazırlıkları içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Anlaşmanın 3. maddesinde de “Özerk Yerel Yönetim Kavramı” şöyle tanımlanıyor:
“Özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yürütme hakkı ve imkânı anlamı taşır”.
“Yerel makamlara verilen (bu) yetkiler, normal olarak tam ve münhasırdır” (Md. 4/4). Anlaşmayı imzalayan devletler, “yerel yönetimlerin (bu) temel yetki ve sorumluluklarını anayasa ya da kanun ile belirlemek” zorundadırlar (Md. 4/1).
Anlaşmaya göre; yerel yönetimlerin coğrafi sınırlarını da ilgili devlet dilediği gibi belirleyemez. Bunun için o bölgede yaşayan yerel topluluklara danışmak zorundadır (Md.5).
Anlaşmada “özerk yerel yönetimler”in ekonomik altyapısı da unutulmamış: “Yerel makamlara kendi yetkileri dahilinde serbestçe kullanabilecekleri yeterli mali kaynaklar sağlanacak”!
ÜNİTER DEVLETTEN VAZGEÇİLİYOR
Türkiye’nin bu anlaşmaya koyduğu bir çekince yoktur. Anlaşmanın 12/1. maddesine göre 20 paragraf saptanmış ve 1. madde, “Önsöz” ve diğer düzenleyici hükümlerle birlikte bu paragraflarda yer alan düzenlemelere imza atılmıştır. (2) Zaten bu 20 paragraf, anlaşmanın içeriğini belirleyen temel hükümlerdir. Bunları kabul etmek, yerel yönetimlerin özerkliğini taahhüt etmek anlamına gelmektedir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda tanımlanan “üniter devlet” yapısından vazgeçmek demektir.
Denilebilir ki, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” onaylanalı bunca yıl geçmiş, öngörülen tehdit gerçekleşmemiş, Türkiye parçalanmamış!
Soruna böyle yaklaşmak, ihanete varan bir aymazlık olacaktır. Unutulmasın ki, alınan mikrop, vücut zayıf düştüğünde ölümcül hastalıklara yol açar!
Anayasa’nın 90. maddesi gereği, iç hukukun bir parçası haline gelen, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyen ve ulusal mevzuatımızla çelişmesi halinde uygulamada esas alınacak olan bu sözleşmeyi onaylayan 3723 sayılı yasa, bir “Truva atı”dır.
Bu “Yasa”yla her türden Cumhuriyet düşmanı ve bölücü terörü azgınlaştıracak bir hukukî zemin yaratılmakta, bu tür faaliyetlere uluslararası himaye getirilmektedir. Bu yasalardan sonra, ayrılıkçı, mezhepçi, tarikatçı faaliyetler; bölücü ve gerici örgütlerin tüzüklerine göre değil, doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti yasasına dayanılarak yürütülebilecek ve bu tür faaliyetleri önlemeye yönelik kamu uygulamaları yasadışı sayılacak, dahası her tür bölücü ve yıkıcı faaliyet başka devletler tarafından Türk yasalarına göre kışkırtılabilecektir. Bu yasa, bölücülüğü meşrulaştırmakta, millî devleti gayrimeşru hale getirmektedir.
YUGOSLAVYALAŞTIRMA SÜRECİ
Bu ve benzeri yasalarla, Türkiye'nin Yugoslavyalaştırılması süreci resmen başlatılmıştır. Benzeri sözleşmelerin, Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde ne kadar karanlık bir rol oynadığı bilinmektedir ve Türkiye için büyük dersler içermektedir.
Bu yasayla, Türkiye'yi bölmek için yürütülecek her türden faaliyet meşrulaştırılıp uluslararası himayeye kavuşturulurken, Türkiye'nin devlet bütünlüğünü ve millet birliğini savunma hakkını gayrimeşru duruma düşürülmektedir. Bu hukukî zemin yaratıldıktan sonra, sıra Türkiye'nin eylemli olarak yok edilmesi girişimlerine gelmektedir.
Nitekim, Bilindiği üzere Batı güdümlü bölücülük, son zamanlarda durumun elverişli hale geldiği tespitini yapmış ve özerklik talebini dillendirmeye başlamıştır.
Avrupa birliğinin eski Türkiye temsilcisi Joost Lagendijk, yatığı açıklamada, Kürt sorunu için en uygun çözümün “Bölgesel Özerklik” olduğunu belirtmiştir.
Yani özerklik talebinin gerçek sahibi Batılı emperyalistlerdir.
İKİZ SÖZLEŞMELER
“Avrupa yerel yönetimler Özerklik şartı”, varlığımızı ve birliğimizi tehdit eden tek yasa değildir. 15 Ağustos 2000 tarihinde New York’da imzalanan ve 4 Haziran 2003 tarihinde AKP tarafından Meclis’e getirilerek kabul edilen “Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri” bilindiği üzere, “ülkede yaşayan halklara”, kendi kaderini tayin hakkı tanımaktadır.
Bu Yasa’nın Meclis’te görüşülmesi sırasında Genelkurmay’ın; “Yasanın, ülkenin birliği aleyhinde yorumlanamayacağı” şeklinde bir çekinceyle kabul edilmesi önerisi ise kabul edilmemişti.
SEVR UYGULANMAKTADIR
Aslında Türkiye, “Özerklik Şartı”nı ve benzer diğer yasaları kabul ederek askerî bir yenilgiye uğramadan “Sevr Antlaşması”nı imzalamış bulunmaktadır. Sevr Antlaşması'nın diğer hükümlerinin de, parçalara bölünerek “Uyum Yasaları” adı altında Meclis'ten geçirildiği görülmektedir. Bütün bunlar, Türk devletinin ve Ordusunun emperyalist askerî müdahalelere karşı direncini kırmak içindir. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda “önce askerî yenilgi, sonra Sevr” gelmişti. Şimdi planlanan ise, “önce Sevr, sonra askerî yenilgi”dir.
Bu olgular karşısında, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı onaylayan yasanın çıkarılması, siyasal bir gafletin sınırlarını aşmıştır ve ceza yargısının soruşturma alanına girmektedir. Cumhuriyet tarihimizin en ağır suçu işlenmiştir.
TÜRKİYE İMZASINI GERİ ÇEKMELİDİR
Mutlaka hesabı sorulması gereken bu suçtan kaynaklanan tehdidi ortadan kaldırmanın tek yolu, söz konusu sözleşmeyi onaylayan 3723 sayılı yasanın yürürlükten kaldırması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ihanet belgesindeki imzasını geri çekmesidir.
“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın “Çekilme” başlıklı 17. maddesine göre:
“Herhangi bir Taraf, kendisi bakımından bu Şart’ın yürürlüğe girişini izleyen beş yıllık bir sürenin geçmesinden sonra bu Şart’tan çekilebilir. Bu durumlarda, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine altı ay önce bildirimde bulunulacaktır”.
İşte bu hüküm işletilmeli, hepsi de Avrupa Konseyi üyesi olan Fransa, Belçika, İrlanda ve Slovakya parlamentolarınca onaylanmayan; İsviçre, San Marino ve Gürcistan tarafından ise hiç imzalanmamış bulunan bu anlaşmadan derhal çekilinmelidir.
------------------------------------------------------------
(1) Bkz: 21.05.1991 tarih ve 20877 sayılı Resmi Gazete
(2) “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” isimli anlaşmanın 12/1. maddesi aynen şöyledir:
“Her Akit Taraf, bu Şart’ın I. Bölümündeki paragraflardan en az 10 tanesi aşağıdakilerin arasından seçilmek üzere en az 20 paragrafı ile kendisini bağlı kabul etmeyi taahhüt edecektir.
“- Madde 2,
“- Madde 3, paragraf 1 ve 2,
“- Madde 4, paragraf 1,2 ve 4,
“- Madde 5,
“- Madde 7, paragraf 1,
“- Madde 8, paragraf 2,
“- Madde 9, paragraf 1,2 ve 3,
“- Madde 10, paragraf 1,
“- Madde 11”.
Türkiye, bunlardan 11. madde dışındaki tüm paragrafları kabul etmiş; bu 14 paragrafın yanısıra sözleşmedeki diğer 6 paragrafı da imzalayarak taahhüdünü 20 paragrafa tamamlamıştır.
Buna göre Batı’nın dayattığı “Özerk Yerel Yönetim Kavramı”nı benimseyen Türkiye; “Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve Hukuki Dayanağı”nı, “Özerk Yerel Yönetimin Kapsamı”nı, “Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması”nı, “Yerel Makamların Görevleri İçin Gereken Uygun İdari Örgütlenme ve Kaynaklar”ı, “Yerel Düzeydeki Sorumlulukların Kullanılma Koşulları”nı, “Yerel Makamların Birlik Kurma ve Birliklere Katılma Hakkı”nı kabul etmekte ve “Yerel Makamların Faaliyetlerinin İdari Denetimi” ile “Yerel Makamların Mali Kaynakları”nın sözleşmeye uygun olarak düzenlenmesi taahhüdünde bulunmaktadır.