İP Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin:Süper NATO’nun (Gladyo) tertiplerine karşı NATO içinde kalınarak mücadele edilemez!

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, bugün (28 ekim 2009) Ankara'da düzenlediği basın toplantısında "ıslak imzalı belge" tertibini değerlendirdi. Gültekin'in açıklamaları şöyle;

Bütün tertiplerin değişmez yöntemi, imzasız ihbar mektubu vas

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, bugün (28 ekim 2009) Ankara'da düzenlediği basın toplantısında "ıslak imzalı belge" tertibini değerlendirdi. Gültekin'in açıklamaları şöyle;

Bütün tertiplerin değişmez yöntemi, imzasız ihbar mektubu vasıtasıyla Ergenekon savcılarına gönderilen “ıslak imzalı belge” ile Türkiye’ye, Türk Ordusuna ve tüm yurtseverlere karşı yapılan tertipte yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.
Emekli subayları hedef alarak başlayan tertip, şimdi gerçek amacını ortaya koymuş bulunuyor. Hedefe Genelkurmay Başkanı, Birinci Ordu Komutanı ve Genelkurmay’da görevli diğer muvazzaf subaylar konulmuştur.
Tertipçiler şimdi zafer çığlıkları atıyorlar. Bütün Babıâli basını tertibin arkasında saf tutmuş vaziyette. Hep beraber Ordu’nun Komuta Merkezine operasyon yapılması gerektiğini söylüyorlar.

İRTİCAYA KARŞI MÜCADELE GÖREVİ
“Islak imzalı belge” üzerine koparılan gürültü, gerçek amacın ne olduğunu gözler önüne seriyor. Söz konusu belgenin sahte olduğunu anlamak için büyük bir zekâ gerekmiyor. Ama ne yazık ki, koparılan gürültü ile insanlar “belge manyağı” yapılmıştır. İşin esası gözden kaçırılmaktadır.
Esas amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, irticaya ve bölücülüğe karşı mücadele etmek gibi görevinin olmadığını kabul ettirmektir.
Oysa, irticai faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanmış olan bir iktidara karşı mücadele etmek, yasaların gereğidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, asıl irticaya karşı mücadele etmediği zaman suç işlemiş olacaktır.
Tertibin amacı bağıra bağıra ilan edilmektedir: İrtica ve bölücülüğe sonuna kadar özgürlük tanınıyor; irtica ve bölücülüğe karşı mücadele ise suç haline getiriliyor.

TERTİP BAŞINDAN BERİ SAHTE BELGELERLE YÜRÜTÜLÜYOR
Darbe gürültüleri arasında, bir süredir Süper NATO ve Fethullahçı Gladyo tarafından yürütülen gerçek bir darbe gözlerden gizlenmektedir.
Süper NATO’nun darbesi daha en başından beri devlet içine yuvalanmış bir çetenin ürettiği sahte belgeler ve yalancı tanıklarla yürütülüyor. Bu sahte belgeler ve yalancı tanıklar Silivri’deki yargılama süreci içinde açığa çıkmıştır.
Tuncay Güney’in eline tutuşturularak tertibin uygulanması için kullanılan sahte “Ergenekon belgeleri”, İşçi Partisi Genel Merkezindeki aramada söz konusu çete mensupları tarafından götürülen torbaların içine konan “Yargıtay krokisi”, İzmir Ulusal Kanal binasında bulunduğu söylenen “NATO üssü krokisi”, “Yaşar Büyükanıt’ın gezi programı”na dair belge, İşçi Partisi’nin TSK içinde örgütlendiğini iddia eden “Karargah evleri raporu”, bu rapora inandırıcılık kazandırmak için yapılan sahte telefon görüşmeleri, Temmuz ayında tutuklanan teğmenlerin evinde bulunduğu iddia edilen “Doğu Perinçek Başkanımızın talimatları” başlıklı belge, Kayseri’de Fethullahçıların Tugay Komutanı’nın adını ve imzasını kullanarak ürettikleri ve dolaşıma soktukları belge ve diğer sahte belgeler; bu tertibin başından beri sistemli olarak sahte belgelere dayanılarak yürütüldüğünü kanıtlıyor.
4.7 milyar liralık vergi borcunu ödeme yöntemi olarak, tertibe cansiperane destek olmak yolunu seçen Aydın Doğan medyasının çabası da bu sahte belgeleri gerçek kılmaz.


TERTİBİN MERKEZİ: ODC
Üzerinde durulması gereken en önemli nokta, Türk Ordusunun komuta kademesinin bu saldırı karşısında içine düştüğü şaşkınlıktır. Saldırı karşısında en temel haklarını bile savunamayan görüntüdür.
Çünkü TSK, Türkiye’yi ve kendini hedef alan tehdidin adresini doğru olarak saptayamamaktadır.
Türkiye bugün Atlantik ötesindeki “Büyük Müttefik” tarafından doğrudan yönetilen bir tertiple karşı karşıyadır. Bu tertip, Ankara’da faaliyet gösteren, Amerika’nın Türkiye’deki en üst düzeydeki askeri karargâhı olan ODC (Office of Defense Cooperation - Savunma İşbirliği Ofisi) tarafından yürütülüyor.
Eski adı JUSMMAT olan ODC, daha önce Genelkurmay Başkanlığı içinde faaliyet gösteriyordu. Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın Genelkurmay Başkanlığı sırasında ODC, Genelkurmay Başkanlığı binasından çıkarıldı. Bu gelişmeyle birlikte faaliyetleri belli ölçülerde sınırlandırılan ODC, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı sırasında yeniden aktifleşti.
ODC’nin esas işlevi, ABD’nin hedef bölge olarak belirlediği Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya kadar uzanan coğrafyada, Türk Ordusu’na taşeronluk politikasını kabul ettirmektir. Bu hedef için, hem ideolojik, hem de pratik faaliyetler yürütmektedir.
Ancak daha önemlisi, ODC üzerinden yapılan provokasyonlar ve gerçekleştirilen tertiplerdir. ODC, Türkiye’deki bağlantıları aracılığıyla yürüttüğü çeşitli faaliyetlerle Türkiye’yi bölge ülkeleriyle karşı karşıya getirerek, taşeronluk politikasına mahkûm etmek istiyor. İran’da Azeriler üzerinden ayrılıkçı faaliyet, Rusya’daki Çeçenlere destek faaliyeti gibi provokatif girişimlerin planlayıcısı ve örgütleyicisi ODC’dir.
Ergenekon tertibi de başından beri, ODC merkezli olarak yürütülüyor. Aydınlık dergisi, 2008 yılı başında 35 kişilik bir CIA ekibinin Ankara’ya geldiğini ve tertibin yürütülmesinde görev üstlendiğini saptamıştı.
Gerçek budur. Ama TSK, bugün kendisini hedef alan bu tertibin yürütücülerine karşı çaresiz bir görüntü içindedir.
NATO üyesi olan bir Ordu, NATO’nun en önemli kurumlarından biri olan Süper NATO’nun (Gladyo) tertiplerine karşı mücadele edemez.
Düşmanını dost zanneden, sürekli olarak darbe almaya ve yenilmeye mahkûmdur.

NATO İÇİNDE VATAN SAVUNULAMAZ
Amerika; Kürt, Ermeni ve Kıbrıs açılımlarını uygulayabilmek için Türk Ordusu engelini aşmak istiyor. 19. Nisan’daki Habur rezaleti, TSK’dan “kurtulmadan” hiçbir “açılım”ın uygulanamayacağını göstermiştir.
Ermeni ve Kürt açılımlarına milletimizin gösterdiği büyük tepki, tertipçileri harekete geçirmiştir.
Şimdi bir yandan gündem değiştirilmekte, ama en önemlisi Türk Ordusu saldırıların hedefi yapılarak görevini yapamaz hale getirilmek istenmektedir.
TSK, Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet Devriminden kaynaklanan meşruiyet zemininde, Anayasa’nın kendisine tanıdığı çerçevede; vatanın bütünlüğü, milletin birliği ve ulusal güvenlik konularında görevini yapabilmek için tertipçilere karşı mücadele etmek durumundadır.
Bu görevin adı vatan savunmasıdır.
Ama yaşanan gelişmeler şu gerçeği bir kez daha ortaya koymuştur: NATO’nun içinde kalmak, Türk Ordusunun, vatan savunması görevini yapmasının önündeki en büyük engeldir.