İki Dünya, iki tavır

Ekonomik krizin Batı ekonomilerini sallamaya başladığı günlerde Tayyip Erdoğan, hatırlanacağı üzere o dillere düşen meşhur yorumunu yapmıştı:
“Hamdolsun, kriz bizi inşallah teğet geçecek”
Hatta o günlerde Tayip Erdoğan, “Krizi fırsata dönüştürmekten”...

Tarih:

Ekonomik krizin Batı ekonomilerini sallamaya başladığı günlerde Tayyip Erdoğan, hatırlanacağı üzere o dillere düşen meşhur yorumunu yapmıştı:
“Hamdolsun, kriz bizi inşallah teğet geçecek”
Hatta o günlerde Tayip Erdoğan, “Krizi fırsata dönüştürmekten” söz ediyordu.
Dünya ve Türkiye gerçeklerinden bihaber olan bir cahil tavrıdır burada söz konusu olan. Kendi durumuna bakmakta, yakın çevresinin durumuna bakmakta, krizin herhangi bir emaresine rastlamamakta ve Türkiye ‘de de krizin olmadığını sanmaktadır.
Ama “Cahil”in önüne daha sonra, Türkiye ekonomisinin gerçek durumuna ilişkin rakamlar kondu. Kasım ayına ilişkin sanayi rakamları: İmalat sanayinde yüzde 17’lik küçülme. Aralık ayına ait Cumhuriyet tarihinin rekor işsizlik rakamları: Yüzde 12.3.
Son bir yıl içinde işini kaybeden işsiz sayısı milyona yakın.
Ve herkes daha krizin başlarında olduğumuzu söylüyor.
“Cahil”, şimdi seçim meydanlarında farklı bir türkü tutturmuş: “Kriz, Dünyanın krizi… Bizi de etkiliyor, ne yapalım. Bizim bir suçumuz yok.”
Anlaşılan “Cahil”, bütün milleti de kendisi gibi dünya gerçeklerinden bihaber sanıyor. Krizin kapitalist Batı’yı ve kaderini emperyalist Batı ile birleştirmiş Türkiye gibi ülkeleri kasıp kavurduğunu, ama esas olarak bu sistemin dışında kalan ülkelerde ise tam tersine büyük bir canlılık olduğundan kimsenin haberinin olmadığını sanıyor.
İran’da kriz neden yok. Tam tersine İran ekonomisi canlılık içinde ve uzaya geçenlerde ilk uydusunu gönderdi.
Kapitalist emperyalist Dünyanın durgunluğa girdiği resmen ilan edilirken, Çin ekonomisi yüzde 8, Hindistan ekonomisi yüzde 6 büyüdü.
“Cahil”, dünyanın bu kısmına bakmaz. Çünkü oradaki gerçekler, kendisinin baştan aşağı yanlış olduğunu ve sahneden çekilmesi gerektiğini haykırmaktadır.

BRÜKSEL’DE BÜRO
Batı Dünyasından “Batıyoruz” feryatlarının yükseldiği günlerde Cumhuriyet Halk Partisi Brüksel’de büro açtı.
Batıyoruz feryatları” diyoruz çünkü Kapitalist dünyanın bütün Pirleri ve saygın iktisatçıları, ağız birliği etmişçesine henüz krizin başlarında olduklarını söylüyorlar.
2009 yılının bir felaket yılı olacağı konusunda hepsi hemfikirler. Soros, “Krizin sonuna veya sonlarına yakın bir yere vardığımıza ilişkin herhangi bir emare yok” diyor.
İzlanda’dan sonra İspanya, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’nın yakında iflas bayrağını çekecekleri konuşuluyor.
Avrupa Birliği kalacak mı kalmayacak mı? Günümüzün en anlamlı sorularından biri budur.
Avrupa Birliği, ya şimdiye kadar izlediği politikalarda ısrar edecek ve bu tavrın sonucu olarak Amerika’nın kaderini paylaşacak. Yani kaçınılmaz ekonomik çöküşü yaşayacak ve dağılacak.
Ya da Amerika’dan uzaklaşacak, Asya’ya yakınlaşacak. Bu durumda mevcut Birliğini daha güçlü ve daha merkezi bir siyasal ekonomik Birliğe dönüştürecek.
Ama her durumda geleceğin dünyasının asli oyuncularından biri olmayacak.
Avrupa açısından en iyi ihtimal, Asya’nın kanatları altında Amerika’nın kaderini yaşamaktan kurtulmak olacaktır.

ORTAK CEHALET
Bu durumda CHP’nin 2008 yılının Nisan ayında açıkladığı; “Brüksel ve Vaşington’da bürolar açarak, kendimizi daha iyi anlatacağız” hedefine uygun olarak Brüksel’de büro açmasını nasıl yorumlamak gerekiyor?
Dünya büyük bir alt üst oluş içinde. Eski Dünya dağılıyor ve yeni bir Dünya kuruluyor.
Tayip Erdoğanların Hükümet olduğu Türkiye’nin bile İran ve Rusya ile yaptığı görüşmelerde, ülkeler arasındaki ticarette kendi ülke paralarını kullanma niyetlerini açıklamaları bile, artık “Dolar Dönemi”nin bittiğini göstermeye yeter.
Buna “ABD ve AB Devri”nin sona ermesi de diyebiliriz.
Ama öyle anlaşılıyor ki CHP yönetimi yeni bir dünyanın kurulmakta olduğundan bihaberdir.
Onlar hala ABD’ye stratejik müttefik, AB üyeliğine ise “Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma projesi” olarak bakmaktadırlar.
Demek ki cehalet, sadece AKP ile sınırlı değil.

SEL YATAĞINA ÇADIR
Doğu Perinçek, 1950 sonrasında Türkiye’yi Batı dünyasına eklemlemeye çalışanların yaptıklarının, deyim yerindeyse “sel yatağına ev yapmak” olduğunu yazmıştı.
Kriz kapitalizmin doğasında vardır. Aşırı kâr elde etme yasası ve rekabet, tekelleşme; kaçınılmaz olarak krizleri tekrar tekrar doğurur.
Bu krizlerden bazıları nispeten hafif atlatılır, bazıları ise 1929 krizi gibi oldukça ağırdır.
Şimdi yaşamakta olduğumuz kriz ise 1929 krizi ile bile kıyaslanmayacak kadar ağır bir krizdir.
İnsana ve doğaya düşman olan bu sistem artık ömrünü tamamlamaktadır. Elbette bu söylediklerimizden kapitalist sistemin hemen yarın sona ereceği gibi bir sonuç çıkmaz. Ama sistemin saltanatının sallanmaya başladığını söyleyebiliriz.
Sel yatağındaki evler yıkılıyor. CHP, yıkılan evlerin yerine çadır kurmaya çalışıyor.
CHP, Brüksel’de büro açarken, komşumuz İran yakın bir gelecekte toplanacak olan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olarak kabul edilmesi için başvuruda bulunmaya hazırlanıyor.
İşte iki ayrı Dünya’dan iki ayrı tavır…
Hangisinde akıl, hangisinde cehalet vardır dersiniz.
mbgultekin@i.org.tr