I. ERGENEKON DAVASI KİLİTLENDİ!

I. Ergenekon davasına devam edildi. Davanın bugün (5 Ekim 2009) yapılan duruşmasında Serhan Bolluk'un ek sorgusu yapıldı. Bolluk'un sorgusunun ardından birleştirilen Danıştay davasının sanıklarının sorgusuna geçilmek istendiğinde, sanıkların avukatlarının hazır olmadığ

Tarih:

I. Ergenekon davasına devam edildi. Davanın bugün (5 Ekim 2009) yapılan duruşmasında Serhan Bolluk'un ek sorgusu yapıldı. Bolluk'un sorgusunun ardından birleştirilen Danıştay davasının sanıklarının sorgusuna geçilmek istendiğinde, sanıkların avukatlarının hazır olmadığı anlaşıldı. Böyle olunca Mahkeme yapacak iş bulamayıp, duruşmayı 8 Ekim Perşembe gününe erteledi.

Bu duruma tepki gösteren İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve Av. Hasan Basri Özbey, mahkemenin Danıştay davasını birleştirmeyi kabul etmekle tertip merkezinin tuzağına düştüğünü, bu duruma derhal son verilmesi gerektiğini ifade ettiler.

Perinçek, "Danıştay saldırganlarına derhal hak ettikleri cezalar verilmelidir. Sanıklar arasında masum olan varsa bir karar verilmelidir. Bu davayı 10-15 yıl uzatamazsınız, buna devrim izin vermez!" dedi.

Av. Özbey de şunları söyledi: "Danıştay davasının Ergenekon davası ile birleştirilmesi tertipçilerin tuzağıdır. Tertipçiler kuyuya taş attılar, onlarca hukuçu çıkaramıyor. Bu duruma iddianameyi kabul etmekle mahkemeniz izin verdi. Vebaliniz büyüktür. Şimdi tamamlanmış, hükme bağlanmış bir dava sil baştan görülmek isteniyor. Danıştay davası Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde tamamlandı. Ne var eksik olan? Davanın seyrini hukuken geçersiz nedenlere bağlayamazsınız. Mahkeme acze düşemez. Gereken tüm önlemleri süratle alınız, usul işlemlerini tamamlayınız ve Danıştay davasını bu davadan ayrınız ve süratle sonuçlandırınız".

Av. Özbey, Serhan Bolluk'un savunmasında ise şu hususları belirtti:

Müvekkil Serhan Bolluk hakkında “tasarlayarak adam öldürme suçuna iştirak” suçlaması ile kamu davası açılmıştır. Hakan Saraylıoğlu isimli şahsın DHKP/C isimli yasa dışı örgüt tarafından öldürülmesi öncesinde sorgulamaya katıldığı iddiasıyla açılan davanın huzurdaki davayla birleştirilmesi talep edilmiş ve birleştirilmesine karar verilmiştir.
İddianın tek, ancak akıl-mantık dışı dayanağı müvekkilin ajandasında yer alan haber notlarıdır.
Bir gazetecinin, çeşitli haber kaynaklarından elde ettiği bilgi ve duyumları not ettiği haber notlarından hareketle, “tasarlayarak adam öldürmeye iştirak” gibi akıl ve mantıkla, vicdan ve adaletle, hukuk ve kanunla açıklanamaz bir suçlama ile kamu davası açılmıştır.
Bununla da yetinilmemiş, bir hukuk garabeti niteliğindeki davanın “Ergenekon Davası” ile birleştirilmesi istenmiş ve ne yazık ki Mahkeme de bu birleştirme istemini otomatik olarak kabul etmiştir.

Serhan Bolluk 20 yıllık gazetecidir
Tıp Doktoru da olan müvekkil Serhan Bolluk, 20 yılı aşkın süredir gazetecilik yapmaktadır. “Sarı Basın Kartı” sahibidir. Aydınlık gazetesi ve dergisi, 2000’E DOĞRU dergisi ile Ulusal Kanal televizyonunda çalışmıştır. Halen Ulusal Kanal televizyonu Haber Dairesi Başkanıdır.
Müvekkil aynı zamanda İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesidir.

Gazetecinin haber notları nedir?
Gazeteciler, görevlerinin kaçınılmaz gereği olarak haber, bilgi toplarlar, duyum alırlar, bunun için her türlü kaynaktan yararlanırlar. Elde ettikleri bu duyum, bilgi ve haberleri, okuma yazması olan, her çağdaş insan gibi yazarak muhafaza ederler. Alınan bu bilgiler habercilik açısından araştırılır, doğrulanmaya çalışılır. Gerçeğe uygun olduğu tespit edildiğinde yayın organının yayın politikasına uygun olarak yayımlanır. Özellikle araştırmacı gazetecilik faaliyetinde, gazetecilere yüzlerce, binlerce haber, duyum, bilgi akar… Bu akış çeşitli yol ve yöntemlerle olur. Kimi zaman telefon görüşmesi, basın toplantısı, ziyaret ve görüşmeler, röportajlar, kimi zaman imzasız bir mektup, bir e.posta iletisi, bilinen veya bilinmeyen veya adının açıklanmasını istemeyen bir kaynaktan bilgi gelir. Bütün bu bilgiler not edilir. Kah bir ajanda sayfasına, bloknota, kah bilgisayara… Haber kaynakları değerlidir. Haber kaynaklarının gizliliği, kutsal bir gazetecilik ilkesidir.
Şu an salonda bulunan ve davayı izleyen adliye muhabirlerinin hemen hepsinin elinde bir ajanda veya bloknot vardır. İzlerler, öğrenirler, duyarlar ve hepsini not ederler… Haber değeri varsa, gerçekse, doğrulatabilinmişse, yayın organının yayın politikasına uygunsa haber olarak hazırlarlar, yayın organının yetkili kurulları inceler, yayımlanır veya yayımlanmaz… Ama o notlar gazetecinin ajandasında, bloknotunda kalmaya devam eder. Yayımlanmayan bu ham haber notları önemine göre arşivlenir, yayın organının arşivinde saklanır veya arşive girmeye değer görülmez ama gazetecinin notları arasında kalır, imha edilmez.
Dünyadaki tüm gazeteciler bu yöntemle çalışırlar.

İddianın tek dayanağı: Ajandadaki notlar
İddianın tek dayanağı, müvekkilin haber notlarını kaydettiği ajandasındaki yazılardır. Savcıların müthiş keşfi, ajandadaki notlarda yazılı olan hususların “DHKP/C” adlı örgütün açıklamasından “daha fazla bilgi” bulunduğudur.
Bu “daha fazla bilgi” müvekkilin cinayet sırasında olay mahallinde bulunduğunun “kanıtı”(!) olarak iddia edilmektedir. İnsaf, akıl ve mantığı şiddetle zorlayan bu iddiaya söylenecek söz bulmak mümkün değildir.
İyi gazeteciliğin ölçütlerinden biri, tarafların olayla ilgili yaptıkları açıklamadan daha fazlasına ulaşmaktır. Tabii ki açıklamadan daha fazla bilgi olacak. Bundan doğal ne olabilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi gazeteci habere konu olayı incelerken tüm boyutlarına bakacaktır. Olayla ilgili açıklamalardan, varsa tanık anlatımlarına, olayın öncesi ve seyrine bakacak, sebeplerini irdeleyecektir. Bunun için ulaşabildiği her kaynağa başvurup bilgi toplayacaktır. Haber denilen şey bugün özellikle güdümlü medyanın “Ergenekon” soruşturmasında yaptığı gibi, soruşturmayı yürütenlerin servis ettikleri bilgileri yazmak değildir. Haber yazmak meşakkatli, titizlik isteyen, araştırma, soruşturma, 5N 1K’nın yanıtlarını bulmayı gerektiren bir iştir. Eğer bu çabadan sonuç alınırsa o olay “haber” olur, bilgiler vücut bulmaya yetmez ise arşivin tozlu rafına konur…
Müvekkilin, insafsızca atılı suça konu edilen fiili de tamamen budur. Bir cinayet haberi gelmiştir. Bunu incelemiş, araştırmış, ulaşabildiği kaynaklardan soruşturmuş nihayetinde yöneticisi olduğu yayın organının habercilik anlayışına göre değerlendirmiş ve dergide haber olamamıştır.
Aydınlık dergisi, “Üçüncü Sayfa” haberciliği yapmamaktadır. Yayın politikası bellidir. Özel habercilik yapar. Sıradan, her gazetede yayımlanabilecek haberi değil, farklı boyutları ve bilgileri içeren ve en önemlisi halkın yararına olan haberleri yayımlar.
Somut olayda da çeşitli bilgilere ulaşılmış, ancak doğrulanmamış, ham bilgilerle haber yapılmaya gerek duyulmamış ve benzeri binlerce haber gibi haber notları arasında kalmıştır.
Tecrübeli bir gazeteci olan müvekkil, kendisine gelen bilgi ve ihbarı doğru kabul etmemiş ve haber yapmamıştır. Notlarını da her gazeteci gibi imha etmemiştir. Müvekkilin arama tarihinde ve halen onlarca ajandası ve bloknotu, benzer yüzlerce ham haberle doludur.
İddia makamının bu mantığı kabul edilirse, cinayetten, yolsuzluğa, hırsızlıktan, rüşvete akla gelebilecek her suçla ilgili haber çalışması yapan gazetecilerin, not aldıkları ajandaları birer suç kanıtı olacak ve ajanda sahibi gazetecilerin tamamı, notunu aldıkları suçlara katılmaktan sanık olacaklardır.

Fiili imkansızlık
Yukarıda da belirttiğimiz üzere müvekkil Serhan Bolluk, İşçi Partisi MKK Üyesidir. Olay tarihinde Aydınlık dergisi genel yayın yönetmenidir. İşçi Partisi ve Aydınlık dergisinin ideolojik ve siyasi hattı bellidir. Teröre karşıdır.
Dış güçlerin kontrolü altında olan DHKP/C adlı örgüt, ideolojik ve siyasi çizgisi, yayınları ve eylemleri ile kabul edilemez yanlış bir çizgidedir.
DHKP/C, İşçi Partisi ve Aydınlık dergisine düşmandır. Her ikisini de “karşı devrimci”, “Kemalist”, “İşbirlikçi” olarak suçlar.
İşçi Partisi, Aydınlık dergisi ve müvekkil Serhan Bolluk’un, DHKP/C ile hiçbir bağı, ilgisi, beraberliği olmamıştır. Olması da olanaksızdır.
Serhan Bolluk’un, maktülün sorgulandığı iddia edilen yerde olması, sorguya katılması, izlemesi olanaksızdır. Bolluk’un orada olması demek, maktulle birlikte aynı akıbete uğraması demektir. Serhan Bolluk’un halen yaşıyor olması orada olmadığını kanıtlamaya yetmektedir!

Ergenekon Örgütü ile bağlantı savı
“Ergenekon” diye bir örgüt yoktur. Tarif edilen şekilde bir örgüt var ise bu Türkiye’ye karşı alçakça bir tertibin, düşmanlığın yarattığı örgüttür.
Gazeteci olarak yazdığı haber notlarından hareketle müvekkili cinayete ortak göstermek; müvekkilin bir tertiple dahil edildiği “Ergenekon” davasında sanık olmasından hareketle, bu cinayeti “Ergenekon” davasına katmak en hafif deyişle “düz mantıktır”. Bu düz mantık, tertibin vardığı boyutu, kokuşmuşluğu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Tıpkı “Danıştay Davası Leşi”nin , “Ergenekon” davasının içine atılması gibi, bu cinayet davası leşi de atılmak istenmektedir.
Hukuk buna izin veremez!

Birleşen dava derhal ayrılmalı, Serhan Bolluk’un beraatına karar verilmelidir
Torba dava haline getirilerek yürütülen “Ergenekon” davasının, psikolojik savaş aracı olarak daha fazla doldurulmasına hukuk izin verilmemelidir. Bu aşamada, birleşen dosyanın kapsamında, müvekkile atfı kabil bir fiil, suç yoktur. Olmayan bir fiilin, işlenmemiş, işlenmesi madden ve manen olanaksız bir suçun, dava olarak hukuk dünyasına sunulması saçmalığına derhal son verilmelidir.
Bu nedenle birleşen davanın ayrılmasına, ardından tekemmül etmiş dosya kapsamı dikkate alınarak yargılamanın süratle bitirilip, müvekkilin bihakkın beraatına karar verilmesini talep etmekteyiz.