Değerli Basın Mensupları
Bugünkü açıklamamızda Millî Eğitim Bakanlığımızın açıkladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni değerlendireceğiz. Eğitim kuşkusuz bir ülke açısından, o ülkenin geleceğini inşa etme açısından en önemli alanlardan birisidir. Onun için eğitimde yığınağı yanlış yapmak, giderilmesi olanaksız hatalara ve yanlışlıklara yol açar. Bugün eğitimi planlamak, Türkiye'nin orta ve uzun erimde olan ihtiyaçlarını göz almayı gerektirir. Doğru bir eğitim politikası için ön koşul Türkiye'nin kalkınma stratejisinin, bilim, sanat, kültür alanlarında gelişme stratejisinin belirlenmesidir. Aynı zamanda bu stratejinin uygulanması için ayrıntılı bir planlama yapılmalı ve bu planın sürekli olarak güncellenmesi gerekiyor.
Piyasaların Kendiliğindenciliğine Bırakılan Eğitim
Bugün Türkiye'nin en önemli zaaflarından biri böyle bir strateji ve plandan yoksun olmasıdır. Milli eğitim büyük ölçüde piyasaların kendiliğinden şekillendirilmesine tabii bırakılmıştır. Onun için Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar vatanına, milletine bağlı kendi çıkarını değil milletin çıkarlarını düşünen bireysel çıkarı kolektif çıkara tabi kılan öğrenci yetiştirmeye çalışırsa çalışsın, böyle bir strateji ve planın yokluğunda başarı gelmez. Onun için bugün yapılmış olan şey de maalesef isimlendirildiği gibi, maarif modeli değil, mevcut müfredatın yeniden düzenlenmesinden ibaret kalıyor.
Türkiye’nin Birikimi
Türkiye'nin geçmişte çok önemli birikimleri var. Atatürk döneminde eğitimin bir strateji ile planlandı. O strateji milletin inşası ve Türkiye'nin gelişmesi açısından hem ekonomik düzlemde hem de kültürel, düşünsel, düzlemde neye ihtiyacı olduğunun saptanmasıyla kuruldu. Bu açıdan köy enstitüleri tecrübesi sadece Türkiye'nin değil dünya ölçeğinde son derece önemli bir eğitim modelidir.
Bugün köy enstitülerini sadece ekonomik yönüyle ele almak, iş üstünde eğitim yapılıyor olmasıyla anmak son derece yanlış ve eksik olur. O dönemde Türkiye'de tarımın mekanizasyonu söz konusuydu. Bu açıdan köylünün bilgilendirilmesi önemliydi. Ancak Köy Enstitülerinin esası Cumhuriyet Devriminin bir kültür devrimi olmasıdır. Cumhuriyet devriminin nefesini hem üretim içinde çalışacak bu konudaki becerilerini geliştirecek ama üretim devriminin nefesini Türkiye'de köylere taşıyacak önderleri yetiştirmek!
Milli Eğitimin Hedefi
Bugünkü ihtiyacımız doğru bir müfredatın, doğru bir müfredat içeriğinin ötesindedir.
İhtiyaç duyduğumuz şey:
Birincisi, öğrenme ve kendini dönüştürme konusunda istekli.
İkincisi, kendini dönüştürüp bilgi edindikten sonra da çalışırken enerjisi yüksek.
Üçüncüsü, Üretim Devrimi’ne ve Türkiye'nin gelişmesine hizmet eden insanlar yetiştirmektir.
Ortaöğretimde Yeteneğin Keşfi
Ortaöğretim iki önemli unsuru içeriyor. Birincisi, meslek seçiminin hemen öncesi olması dolayısıyla hangi alanlarda ne kadar nitelikli iş gücüne sahip olduğumuzun bilinmesi öğrencileri yönlendirme açısından o dönemde önem kazanıyor. Yanlış meslek seçimi, Türkiye'de karşılığı olmayan ama moda olduğu için o meslekleri piyasanın savurması, yönlendirmesiyle ile oluyor. Sonuç: İşsiz kalan ve hayat boyu mutsuz olan öğrenciler. Olması gereken ise Türkiye'ye hizmet edecek meslekleri seçen ama bunu aynı zamanda kendi ilgi ve yetenekleriyle birleştiren gençleri hayata kazandırmaktır.
Bu da bizi ikinci hususa getiriyor. Yeteneklerin esas keşfedileceği dönem ortaöğretim dönemidir. Bu yeteneği dışarıdan keşfetmek yetmez. Öğrencinin kendisini keşfedip geliştirmesi, o konuda merak ve ilgisinin olması gerekir. Bu ikisini birleştirmek lazımdır. Ortaöğretimde eğitimin en önemli başarı ölçütü, öğrencilerin yeteneklerinin, ilgi alanlarının keşfi ve bunun ülkenin önümüzdeki uzun erimli ihtiyaçlarıyla birleştirilecek şekilde yönlendirilmesidir.
Keşfedilmeyen Yetenek İsraftır
Yetenek keşfi şu açıdan çok önemli: İnsan gücü bir ülkenin en önemli değeridir. Siz bir madeni bugün bulamayıp on sene sonra bulduğunuz da elbette bir kayıp olur. Ama maden orada durur, onu yine kullanırsınız. Ama siz bir yeteneği keşfedemezseniz o bir daha kullanılmayacak biçimde ortadan kalkar gider. Kimsenin, hiçbirimizin Türkiye'nin böyle bir kaynağını israf etmeye hakkımız yok.
Seyreltilen, Yüzeyselleşmiş Eğitim
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin, yeni müfredatın içeriği ve bu içeriğin işleniş şekli şunu ortaya çıkartıyor: Son derece seyreltilmiş, yüzeyselleştirilmiş, öğrenciyi zorlamayan bir eğitim. Bu modelle hiçbir yeteneği keşfedemezsiniz. Eğitimi, içeriği toplumsal olarak belirlenen ama bireyin kendi ilgi ve merakıyla birleşen bir etkinlik olarak görmezseniz başarı gelmez. Eğitimin seyreltilmesi, “müşteri memnuniyeti”ni sağlayabilir. Ama Türkiye açısından burada başarı yoktur.
Millî Eğitim Bakanlığımız, bu müfredatta, milli kimlik oluşturma, vatan sevgisi yaratma, Türkiye'nin geleceğine etkin biçimde katkıda bulunma amacına uygun bir hedef koyuyor. Ama bu hedefi yerine getirmekten, uygulama ve usullerini oluşturmadan yoksun kalmıştır.
Matematiğin Gerçekle İlişkisi
Matematikten örnek vermek istiyorum. Matematik uygarlığın başından itibaren bütün eğitimlerde merkezi rol oynamış olan bir alan. Merkezi rol oynaması, matematiğin zorluğundan, şundan ya da bundan değildir. Matematiğin gerçeklikle olan ilişkisindendir. Matematik, doğa bilimlerinde ama giderek artan bir oranda toplum biliminde de kuramsal alanda, o alandaki bilgilerin sistemli hale getirilmesindeki temel ortamı oluşturuyor.
Matematik Doğasaldır
Einstein doğanın bir matematiği olduğundan bahseder. Ancak tersi daha doğrudur: Matematik doğasaldır. Matematik, salt insan aklının bir ürünü, akıl yürütmeden ibaret değildir. Matematikteki bütün kavramlar da temelini oluşturan matematiksel mantık da doğa ve toplumun ürünüdür. Milli Eğitimimiz için en önemli hedeflerden birisi de bilimsel düşünceyi hayatın bütün alanlarına topluca uygulanacak bir yaklaşım haline getirmek ve bunun benimsenmesini sağlamaktır. O açıdan matematik önemli bir rol oynuyor.
Limit Kavramı ve Bugünkü Teknoloji
Örnek olarak limit kavramını ele alalım. 7.-11. Yüzyılda bilim, kültür ve sanatın doruğunda olan Türk İslam uygarlığı Limit Kavramı'nın eşiğine geldi ama ortaya çıkartamadı. Limit kavramı batıda Newton ve Leibniz tarafından kuramlaştırıldı. Sonuç nedir? Bugün limit kavramının fizikte yol açmış olduğu gelişmeler gündelik hayatımızda kullandığımız bütün teknolojik imkanları sağlamıştır. Limit kavramı ve sıfır bölü sıfır belirsizliği gelişmenin kaynağıdır. Eğer insanlık kavramsal olarak bu noktaya ulaşmamış olsa ne sanayi devrimi gerçekleşirdi ne sanayi devriminin üstüne bugün yapay zekâ teknolojilerinin ve diğerlerinin gerçekleşmesine olanak olurdu. Onun için matematikteki kavramları tarihsel geçmişleriyle bilime ve hayata yapılan katkılarıyla bunlarla birlikte o süreç içinde anlatmak bu kavramların benimsenmesini sağlar.
En önemli hususlardan biri de eğitimde, ortaöğretimde kavramların neden hangi ihtiyaç sonucu ortaya çıktığını ne işlev gördüklerinin öğrencilere anlatılmasıdır. Bunlar da tarihsel süreç içinde, gelişme içinde gelişen kavramlar. O dinamiklik içinde bunların anlatılması lazım. Limit kavramı olmadan herhangi bir öğrencinin matematiği, bugünün matematiğinin esasını, özünü anlamasına olanak yoktur. Bu sadece bu alanda çalışmaya devam etmek isteyenler için değil, bütün öğrenciler için geçerlidir.
Öğrenciye Zorlukları Yenme Bilinci Vermek
Siz spora gittiğiniz zaman adaleleriniz ağrımadan kendinizi spor yapmış görür müsünüz? O zaman matematiği bulmaca çözer yapıp hiç zorlanmadan döndüğünüz zaman ne kazanmış olacaksınız? Zorlanmadan hiçbir iş olmaz. Zaten eğitimin amacı da zorluklar karşısında yılmayan, onları aşmak için kendini zorlamasını bilen, kendini zorlama alışkanlığını edinen öğrenciler yetiştirmektir. Yoksa bugünün koşullarında diğeri neye yarar, neye hizmet eder? Eğitim hayatı bittikten sonra da hiç zorluk çekmeden, oturduğu yerden köşeye dönmenin yollarını arayan insanlar yaratırız. Herhangi bir zorluğa katlanmadan sorunlarını çözmeye çalışmaya çalışan insanlar, Türkiye'nin geleceği açısından en büyük sorundur.
Millî Eğitim Bakanlığı sadeleştirme diyor. Ama buna seyreltme demek işin niteliğini ifade etmek açısından daha yerinde olur. Kuşkusuz bunun da bir uygun ölçüsü var. Yani siz eğer başarılamayacak bir hedefi koyarsanız o zaman da hayal kırıklığı yaratırsınız. Ama şu andaki düzey özellikle matematikteki şu andaki düzey bulmaca matematiğidir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Programı Nasıl Yapılır?
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin, hakikaten Türkiye Yüzyılı Maarif Programı olmasını istiyorsak, bugün insanlığın, bilimin ve teknolojinin önünde duran engelleri doğru saptamalıyız. Bu engelleri aşmak için gerekenleri yapmalıyız.
Birincisi, Türkiye'nin önünde bir Üretim Devrimi vardır. Bu Üretim Devrimi’nin ihtiyaçlarına uygun insan gücünün planlanması ve eğitimin bunun bir parçası haline getirilmesi gerekmektedir.
İkincisi de yapay zekâ teknolojileri, bunun gerektirdiği bilgisayar okur yazarlığı, kavramlara aşinalığın, yakınlığın, ortaöğretimle kazanılmaya başlanmasıdır. Yapay zekâ teknolojilerini hem güvenlik açısından, hem uluslararası düzlemde üretimde, rekabet gücü kazanmak açısından mutlaka edinmemiz ve geliştirmemiz gerekmektedir.
Türkiye ve Yapay Zekâ Bilimi
Bugün yapay zeka bilimin doruğunu kesinlikle temsil etmemektedir. Bugün teknolojik her gelişme bilimsel bilgi temelli olmak zorunda. Ama bugün yapay zekâ teknolojilerine baktığımız zaman bunun bilimsel bilgi temeli bin dokuz yüz altmışlar öncesine gitmektedir. Oradan bugüne geçmiş olan 65 yıl içinde temel bilime verilen vazife ufak tefek dip kapatma vazifesidir. Öyle ciddi önemli bir sıçrama yoktur. Bugün temel bilimler üvey evlat muamelesi görmektedir. Bu aslında bu işi yapan toplumsal sistemin altın yumruklayan tavuğu kesmesinden başka bir şey değildir.
Sürüklenen Değil Öncü Bilim
Önümüzdeki yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapmak, bilim konusunda olan bitenin peşinden, gerisinden sürüklenmekle mümkün olmaz. Yapılması gereken, onun önüne geçerek bütün insanlığın, dünyanın, bilimin içine alınmış olduğu cendereden kurtarılmasına öncülük edecek bir strateji kurmak ve planlama yapmaktır.
Bu nedenle devletin öncülüğünde, sadece temel bilimler, doğa bilimlerde değil, aynı zamanda toplum bilimsel temelli bir yol göstericilikle hareket etmeliyiz. Bilimin yol göstericiliği bugün, planlama olmadan, piyasaların kendiliğinden şekillendirmesine bırakılarak olanaksız hale gelmiştir.
Hem doğa bilimleri, temel bilimler hem de toplum bilim, bugün bizim yapay zekaya yoğunlaşıyoruz diye savsaklamamız gereken değil tam tersine üstünde yoğunlaşmamız gereken alanlardır. Onun için ortaöğretim meslek seçimine temel hazırlarken bu esaslarla hareket etmemiz gerekir.
BASIN MENSUPLARININ SORULARI VE VERİLEN CEVAPLAR
SORU:
Yeni müfredat taslağında şöyle bir şey de gördük. Amaçlar, değerler aşaması oluşturulmuş, eylemler ve yöntemler belirlenmiş. İçerisinde yardımseverlik, vatanseverlik gibi kavramlar var. Siz de beğendiniz. Ancak bu değerleri öğrenciye işleyecek olan uygulayıcılar öğretmenlerdir. Bu yeni müfredat öğretmenler için tasarlandı. Uygulayacak olan öğretmenlerdir. Peki öğretmenlerin bu değerleri kazandırabilmesi için de şu anki sistemde nasıl yenilikler, nasıl düzenlemeler yapılması gerekir sizce?
CEVAP:
Öğretmenlerimiz çok yardımsever, vatanına, milletine bağlı öğretmenler olabilir, öğretmenlerimizin çoğu da zaten öyledir. Ama mutlaka bunu da pekiştirecek, öğretmenin toplumsal saygınlığını artıracak eski itibarına kavuşturacak önlemlerin ve düzenlemelerin yapılması gerekir. Ama bu işin öğrenciyi dönüştürme ve öğretim, öğrenim, öğretim süreci içinde öğrencinin kendisini yaşayarak edinmesini sağlamak lazım.
Şimdi yine matematikten bir örnek vermek gerekirse. Matematiksel kavramlara niye ihtiyaç var sorusunu soralım. O kavram neye yarayacak? Bunları ortaya koymak lazım kavramı koyarken. Ama hepsi gündelik hayatta. Yani matematikte verilen örneklerin hemen hemen hepsi gündelik hayatta. Benim gündelik hayatta çıkarımı kollamam için matematikten nasıl yararlanabilirim? Bakın böyle yaparsanız siz ne kadar vatan, millet, yardımseverlik filan derseniz, bir taraftan onu deyip, öbür taraftan onu yıkarsınız. Yani siz matematik faydalıdır, senin çıkarına hizmet eder. Kişisel çıkarına hizmet eder diyoruz. İkincisi biz milletin ufkunu genişletmek istiyoruz. Milletin ufkuna, vatanı, insanlığın geleceğini bilimi, sanatı, kültürü, geleceği yaratmayı bunu kurmaya çalışıyoruz. Eğer siz eğitim, öğrencinin günlük hayatın içine, onun ufkunu günlük hayatın içine hapsederseniz ne kadar aksini istiyor olursanız olun ufku daraltırsınız ufku genişletmezsiniz.
Öğretmenlerin bu işi yaparken ellerindeki en önemli araçlardan biri o müfredat ve müfredatın uygulanması olacak. Müfredat hedeflerine ve müfredatın kendisine bakalım. Amaca aykırıysa o zaman kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Kendi yapmak istediğiniz şeye kendiniz engel oluyorsunuz demektir. Öğretmenler konusunun bütün sorunlarıyla beraber ayrı biçimde mutlaka ele alınması lazımdır. Bugün Türkiye açısından çok önemli bir sorun.
Bugün Türkiye'de yüksek öğretim de yerlerde sürünüyor. İlköğretimdeki hatalar, eksiklikler, ortaöğretime yansıyor, ortadakiler yüksek öğretime yansıyor, yüksek öğretimdekiler de doğrudan hayata yansıyor. Bugün yaşıyoruz o eksikliklerin, hataların getirdiği sonuçları hep birlikte, her alanda yaşıyoruz.
SORU:
Efendim şimdi bir takım eleştiriler var. Somut eleştiriler. Onlara dair sizin değerlendirmenizi merak ediyoruz. Birincisi, Atatürk devrimleriyle ilgili ve biyoloji başta olmak üzere birtakım konularla ilgili bazı daraltmaların getirilmesi iddiası var. Hedefin ne düşünüyorsun? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Ikincisi de bu ÇEDES adı verilen modelin kalıcılaştırılması bu modelle de sivil toplum örgütü olarak birtakım tarikat, cemaat vakıflarının okullara girişi. Bunlara dair de bir açıklamamız olacak mı burada?
CEVAP:
Evet. Birincisi Atatürk dönemi Türkiye açısından her ne kadar bundan 80, 90, 100 yıl öncesine gidiyorsa da hala öğretici. Atatürk'ün yol göstericiliği 90 sene önce yapılanı tekrar etmek değildir. Ama 90 sene önce yapılanların ardındaki nedensellik ilişkileri bugün hala geçerli. Bugün biz hala Atatürk döneminin eğitime anlayışından köy enstitüleri tecrübesinden öğreneceklerimiz var. Onun için mesele Atatürk'ün adının çok geçmesi, az geçmesi değil. Atatürk'ün adı çok geçer, her gün Atatürk'ten sabah akşam bahsedip Atatürk'ün tam tersine işler yapıyor veya öyle yöneliyor olabilir. Ama burada da hakikaten Atatürk devriminin bugüne yol gösteren yönlerinin ve içeriğinin mutlaka eğitimin çok önemli bir parçası olması lazımdır. Yani o nedensellik ilişkilerini bugünün sorunlarını çözmeye, yol gösterecek biçimde değerlendirilmesi gerekir. Her millet kendi tecrübesi içinde öğrenir ve bilgisini pekiştirir.
İkincisi, çeşitli tarikatların vesairelerin bu ÇEDES aracılığıyla eğitime dahil edilmesi son derece yanlış bir uygulamadır. Ve bunun mutlaka önüne geçilmesi gerekir. Bu aynı zamanda daha önce söylediğimiz eğitimin hedeflerine aykırı bir şeydir. Dolayısıyla eğitimin bugün iki açıdan yani vatanına, milletine bağlı bütünün çıkarını, bireysel çıkarın üstünde tutan, kendi çıkarını ona tabi hale getiren ve bu yönde yeteneğini esirgemeden geliştirerek kullanan insanlar yetiştirmek istiyoruz. O zaman biz bilgi aktarımı dışında herhangi bir unsuru eğitimde değerlendirirken buna katkıda bulunuyor mu? Buna engel oluyor mu? O açıdan değerlendireceğiz. Buna katkıda bulunmadığı gibi buna önemli ölçüde zarar veren tarikatların bu şekilde güç kazanması yanlıştır. Türkiye’nin kendi insan gücünü geliştirmesi için bu yapıların eğitimden uzak tutulması gerekir.