SEMERKANT’TA ERKEKLERLE BİRLİKTE
CUMA NAMAZINA KATILAN KADINLAR
1221 yılının Semerkant kadınını nasıl hatırlamazsınız? Cuma namazına erkeklerle birlikte katılıyorlardı. Bir Çinli gezgin gözleriyle görmüş, seyahatnamesinde yazıyor. Biz Rus tarihçisi B.V. Lunin’den öğreniyoruz. V.V. Bartold ve Rus Oryantalizminde Orta Asya başlıklı kitabının 127. sayfasından okuyabilirsiniz (Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2021, s.127)
1221 yılında Semerkant, Kıpçak Türklerinin Harîzmşah Devletinin başkentiydi. Tarihin büyük kahramanlarından Celâleddin Harîzmşah, henüz hükümdar olmuştu ve Cengiz Han’la savaşıyordu.
Harîzmşahlar, İslâm dinine bağlıydılar ve İslâmın yükseliş çağındaki bütün ülkelerde olduğu gibi kadın, zamanın Avrupa ülkeleriyle karşılaştırılmayacak bir konumdaydı. Cuma namazlarına katılmaları da, o konumlarından bir sahne oluyor. Peter Frankopan, İpek Yolu kitabında Ortaçağın Müslüman toplumlarındaki kadın ile Avrupa’daki kadının hayatı arasındaki uçurumu yazıyor (s.299).
Hazreti Muhammed, eşi Hazreti Hatice ile onlarca yıl birlikte ticaret yaptı. İslam Medeniyetinin yükseliş döneminde kadın, erkekle aynı meclisteydi.
AYRI OTOBÜSE 1221 YILINDAN YANIT
Semerkant’tan 800 yıl sonra Türkiye’de TBMM’de milletvekili olan bir parti başkanı, kadın onurunu hiçe sayıyor. Kadının onurlu ve rahat olduğu yer, dışlandığı ve kenarlara sürüldüğü yer değildir.
Kadını erkeklerin bindiği otobüse almayan HÜDAPAR’ın, SAADET PARTİSİ’nin ve YENİDEN REFAH PARTİSİ’nin kadınlara vaat ettiği toplumu düşününüz. Okulda, fabrikada, tarlada, laboratuvarda, bilim kurumlarında, devlet dairelerinde, parkta, bahçede, spor ve eğlence alanlarında, erkeklerle birlikte çalışmayan, iş yapmayan, seyahat etmeyen, oturmayan, eğlenmeyen kadına kafesten başka hangi mekân kalıyor. O kadına boynunu eğmekten, erkeğin on adım arkasında yürümekten, susmaktan, ezilmekten, yalvarmaktan ve ağlamaktan başka ne vaat ediliyor?
Bu soru aslında anlamsızdır. Çünkü Türkiye’de kadını erkeklerin bindiği otobüsten aşağı indirecek, kadını saçlarından tutup Avrupa Ortaçağına sürükleyecek bir güç bulunmuyor.
Ama HÜDAPAR ve benzerlerini Meclise sokmaktan başka çareleri kalmayan partiler ve o partilerin sistemi vardır.
AK PARTİ’NİN VE CHP’NİN MÜTTEFİKLERİ
Bu HÜDAPAR’ı TBMM’ye AK Parti getirdi. SAADET PARTİSİ’ni de Meclise CHP soktu. Bölücülüğün Mecliste CHP himayesi altındaki PKK/HDP/DEM PARTİ kanadı vardı, bir de yobaz kanadı olsun istendi. PKK ve HÜDAPAR’ın tarihteki kahramanları aynı: İngiliz emperyalizminin güdümünde Türkiye’ye isyan eden Şeyh Saitler, Seyyit Rızalar, 31 Martta Hürriyete başkaldıran Derviş Vahdetiler, Cumhuriyete silah sıkıp Kubilay’ı şehit eden Esad Erbililer.
Hepsinin tarih boyunca umutları aynıdır. Dün İngilizlerin Türkiye’yi bölmesinden medet umuyorlardı, bugün ABD ve İsrail’in İkinci İsrail’i kurma planlarından.
Ancak geleceklerinde kendilerine karanlık sonlarından başka bir şey bulamayacaklardır.
SİSTEMİN ÇÖKÜŞÜ
Olay, HÜDAPAR, SAADET PARTİSİ ve YENİDEN REFAH PARTİSİ olayı değildir. Bunlar sistemin partileridir. Atlantik sisteminin!
Bu sistem, Ortaçağ karanlığına, ağalığa ve şeyhliğe, emekçinin ezilmesine, kadının itilip kakılmasına dayanmak zorundadır.
Ama artık ayakta da duramaz hale gelmiştir. Ne tarafından tutsanız dağılmaktadır. Çünkü çürümektedir.
Yarının Türkiyesinde kadını otobüsten aşağı indirmeye kalkan bir siyasal parti olacak mıdır?
Bu soruya yanıt aramak bile cahilliktir.
Kadını erkeklerin bulunduğu alanlardan aşağı atmak, hangi ahlâkla, hangi insanlıkla, hangi kadın ve ana sevgisiyle açıklanabilir?
Kadın ve erkeğin arasına hendekler açmaya yönelik kışkırtmalar beyhudedir.
Kadın ile erkeğin arasına dikenli tel çekemezsiniz!