"Demirtaş terör operasyonları sonucu tutukludur"

Konak İlçe Başkanımız Av. Bülent Karagöz, AİHM kararı hakkında basın metni yayınladı

Tarih:

SELAHATTİN DEMİRTAŞ CUMHURBAŞKANI ADAYI OLDUĞU İÇİN DEĞİL, TERÖR OPERASYONLARI SONUCU TUTUKLUDUR. 
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), terör suçlamasıyla yargılandığı dava devam eden ve Edirne F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın, 2017’de açtığı davada Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) üç maddesini ihlal ettiğine karar vermiş ve tutukluluğun mümkün olan en kısa sürede sona erdirilmesi yönünde görüş bildirmiştir. 
 
Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016’da HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Partisinden dokuz milletvekiliyle birlikte “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak”, “Terör Örgütü Üyesi Olmak”, “Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olmak”, “Örgüt Adına Suç İşlemek” suçlamalarıyla gözaltına alınmıştır. Demirtaş hakkında açılan 33 davadan 31’i birleştirilerek “Ana Dosya” oluşturulmuş ve bu davada Demirtaş 142 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmaktadır. 


 
AİHM DAİRE KARARI KESİNLEŞMEMİŞTİR. TÜRKİYE DEVLETİNİN ÜÇ İÇİNDE KARARI BÜYÜK DAİREYE GÖNDERME HAKKI VE YETKİSİ VARDIR. 
 
AİHM’in yukarıda anılan kararı kesin değildir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesine göre taraflar, taraf oldukları davalarda mahkemenin kesinleşmiş kararına uymayı taahhüt etmişlerdir. Yine sözleşmenin 43. maddesine göre Türkiye devletinin bu kararı üç ay içinde büyük daireye gönderme hakkı ve yetkisi bulunmaktadır. Bizim iç hukukumuzda da yargının bu karara uyması için kesinleşmiş olması ve bir yıl içinde ilgili mahkemeye başvurması gerekmektedir. 18. madde yoruma açık bir maddedir. Cumhurbaşkanlığına aday olan kişinin tutuklu bulunması, sözü edilen maddede hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların amaç dışı uygulandığını göstermez. Zira Demirtaş, cumhurbaşkanlığına aday olduğu için tutuklanmamıştır. Tutuklu iken cumhurbaşkanlığına aday olmuştur. 18. maddeyi cumurbaşkanlığına aday olan herkesin tahliye edileceği şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Neticede kararın Büyük Daire’de incelenmesini ve kesinleşmesini beklemek gerekir. 


 
İZMİR BAROSU’NUN BİR HUKUK KURUMU OLARAK YAPTIĞI AÇIKLAMA TALİHSİZLİKTİR 
 
Yukarıda belirttiğimiz gibi AİHS’nin 43. maddesine göre “Bir Daire kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içinde ve istisnai durumlarda, dava taraflarından her biri davanın Büyük Daire’ye gönderilmesini isteyebilir.” hükmü ile 46. maddesine göre “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.” hükmünün açıklığı karşısında henüz Türkiye Devleti açısından uyulması gereken kesinleşmiş bir yargı kararı ortada yokken, İzmir Barosu Yönetim Kurulu adına 20.11.2018 tarihinde yapılan basın açıklamasında “Anayasamızın 90. maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Ve yine usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46. maddesi, sözleşmeci yanların taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ettiklerini açıkça ifade etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası bir sözleşme ile bağıtlandığı bu kurala uymaması, ülkemiz aleyhine çok ciddi sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. 
  
Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti, 1949 tarihinden beri Avrupa Konseyi üyesi olup AİHM'ye bireysel başvuru hakkını 1987’de, AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. Bireysel başvuru hakkının kabul edildiği 1990 yılından beri, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir AİHM kararını uygulamadığı vaki değildir. 
  
İzmir Barosu, ülkemizin evrensel insan haklarına saygı, uluslararası yükümlülüklere riayet ve bir parçası olduğumuz Avrupa Konseyi sistemine uyum yönündeki sorumluluklarını yerine getirmesini beklemekte ve devlette devamlılığın esas olduğunu hatırlatarak yetkilileri hukuk devletinin gereklerini yerine getirmeleri için göreve çağırmaktadır.” denilmektedir. 

 

 
İZMİR BAROSUNU UYARIYORUM 
 
İzmir Barosu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesine göre, meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. 
 
İzmir Barosu Yönetim Kurulu adına yapılan basın açıklamasında da belirtildiği gibi ortada kesinleşmiş bir yargı kararı yokken anılan açıklama ile yürütmeden sorumlu makamları, kesinleşmemiş bir yargı kararına uymaya zorlamak için Anayasa’nın 90. Maddesi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olması, AİHM’ne bireysel başvuru hakkının ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisinin kabul edilmesinin gerekçe olarak belirtilmesi ile kamuoyunu yanlış yönlendirmek amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası bir sözleşme ile bağıtlandığı bu kurala uymaması, ülkemiz aleyhine çok ciddi sonuçlar doğurabilecek niteliktedir şeklindeki görüşler hukuki değil siyasidir. 
 
İzmir Barosu Yönetim Kurulu’nu uyarıyorum. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesine göre, meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak zorundasınız. Yaptığınız siyasi açıklama, kamu vicdanını yaralamıştır. 
 
PKK terör örgütünün, ABD ve İsrail’in silah, mühimmat, para ve eğitim desteği ile bu güne kadar gerçekleştirdiği terör saldırılarında binlerce şehit ve gazi verdiğimizi, İzmir Adliyesi’ne düzenlenen saldırıda meslektaşlarımızın da yaralandığını İzmir Barosu Yönetim Kuruluna hatırlatırım.  
 
Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak en başta ABD ve İsrail’in, PKK ve FETÖ terör örgütleri aracılığıyla vatan bütünlüğümüze yönelik tehditlerine karşı milletimizle birlikte Atatürk Devrimi programında birleşmeyi gerektirir.  
 
İzmir Barosu Yönetim Kurulu’nun, ABD ve PKK/HDP’nin siyasi çizgisine uygun olan bu açıklamasıyla, Baro Genel Kurulu sonrası gerçekleştirilen 29 Ekim 2018 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, 10 Kasım 2018 Atatürk’ü Anma Günü etkinliklerindeki, Atatürk ve Cumhuriyeti savunma çizgisinden sapma göstermiştir. İzmir Barosu Yönetim Kurulunun yaptığı bu hatadan dönüp, İzmir Barosu’nun tarihsel olarak izlediği Atatürk ve Cumhuriyeti savunma yönündeki Anayasal siyasi çizgiye döneceğine ve meslektaşlarımıza olan inancımız tamdır.   


 
AİHM BÜYÜK DAİRE KARARI BOZACAKTIR 
 
Buradan şunu da ifade etmek isterim ki, yaklaşan 31 Mart 2019 yerel yönetimler seçimi öncesi Türkiye ve Dünya’daki hiçbir kuvvet PKK/HDP’yi diriltemeyecektir. 24 Temmuz 2015’te, ABD ve İsrail’in PKK ve FETÖ aracılığıyla vatan bütünlüğümüzü tehdit eden eylemlerine karşı başlattığımız Vatan Savaşımız kesin zafere doğru ilerlemektedir. PKK/HDP, Türkiye, Irak ve Suriye’de kazdığı hendek, tünel ve mağaralara gömülmektedir. Türkiye, Atlantik İttifakından kopmakta yükselen Avrasya ile birleşmektedir.  
 
AİHM Dairesi, Selahattin Demirtaş kararı ile hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma ve koruma amacından saparak ABD’nin Türkiye’ye ilişkin etnik bölünme planlarına hizmet eden bir karar vermiştir. AİHM Büyük Daire’ye Türkiye’nin yapacağı itiraz ile bu yanlışın düzeltileceğine inanıyoruz. 

Kamuoyuna saygı ile duyururuz. 



Av. Bülent KARAGÖZ
Vatan Partisi Konak İlçe Başkanı